3. Gün
Saatlerdir çıkmayan bedenle birlikte Namjoon çalışma masasındaki kağıtlara birşeyler karalarken Jungkook ile mesajlaşmaya başlamıştı.
'Çok tuhaf.' diye mırıldanıyordu kendi kendine. Dün, Yoongi ona kırılmıştı. Bu duyguları ve bir kalbi olduğunu da anlaşılır kılardı.
Titreyen telefonuna kaydı gözleri ve gelen mesajı açmadan önce omzundaki parmaklarla irkilip o yöne baktı. Yoongi ifadesini değiştirmeden ona dikmişti gözlerini.
Mesajı okudu.
-: Üç gündür aynı odadasın elbette agresif olacaksın Namjoon. İstersen seni ziyarete gelebilirim.
Gözleri Yoongi'ye kaydı Namjoon'un. Mesajlarını okuyabilir miydi bilmiyordu fakat biraz özel alana ihtiyaç duyduğu aşikardı. Kendini onun parmaklarından kurtardıktan hemen sonra ayağa kalkıp odasının boş duvarına yaslamıştı sırtını. Yoongi ise tam önündeydi. Fakat mesajı göremezdi.
-: Şimdi değil. Yarın geri döneceğim biliyorsun. Beni almaya gelmen hoş olurdu.
Yazdıktan sonra telefonu cebine attı.
Gözleri yine Yoongi'ye sabitlenmişti."Namjoon. Kendimi çok mutsuz hissediyorum ve nedenini bilmiyorum." dedi çocuk ve bir adım yaklaştı Namjoon'a.
"Normal. Her insan bazen böyle hisseder."
"Ama hissetmek istemiyorum. Üzgün olduğumda..." dedi ve bir adın daha yaklaştı. Başka adım atacak yer yoktu. "Moon beni öperdi ve ben iyileşirdim."
Başını yaklaştırdığı yüz, ifadesizce bakıyordu öylece. Burunları deyse bile ikiside hareket etmiyorlardı.
"Beni öper misin?"
Namjoon gözlerini ağırca kırptı ve açtı önce. Garipti. Tuhaftı. Uyuşmuş hissediyordu. Fakat en önemlisi, gözlerini kapattığında bu duyguların hepsi yok oluyordu. Gözleri açıkken ise, farkında bile olmadan Yoongi'nin akıntısında sürükleniyordu.
Duvara sinmiş başını hafifçe kaldırdı. Bu bile dudaklarının birleşmesine yetmişti. Onu nazikçe öperken beynindeki sinirlerin bile titrediğini hissediyor fakat asla ve asla boyun eğip gözlerini kapatmıyordu. İnce alt dudak kalın dudaklarının arasında uyum içinde ezilirken aklında bir şarkı dışında hiçbir şey yoktu. Düşünemiyordu. Ellerini onun belinde ve sırtında konumlandırdı, sarışını kendine daha çok çekti. Hemen ardından sol bacağı onun iki bacağı arasına girmiş, ilerlemesini sağlamıştı. Onu öpmeyi bir an bile kesmeden yatağa taşıdı ve onun güzel bedenini nazikçe yatağa bıraktı.
"İyileştim sanırım. Teşekkürler Joon."
Fısıldar gibi konuştu Yoongi ve yüzüne kondurduğu minik gülümseme Namjoon'un dudaklarında güller açmasına sebep oldu. Tekrar birbirleriyle buluşmadan önce Namjoon onun üstüne ağırlığını vermeden çıkmış, iki yanına yasladığı kollarının yardımıyla altındaki bedeni tekrar öpmeye başlamıştı.
Yoongi gözlerini kapatan tek taraftı. Namjoon'un her bir köşesini hissetmek istiyordu. Her bir noktasını. İçini ve dışını. Fakat kendini tutmalıydı. Açığa çıkarsa ne yapardı?
Namjoon'un bedenini belinden tutup kendine yasladı. Öpüşünün derinleşmesini istediğinden dudaklarını aralamış ve ıslak dilin dudakları arasından kayışını hissetmişti. Altına bastırdığı bedenle daha çok sıktı kapalı gözlerini. Mayışıyor fakat herşeyi hissediyordu.
Namjoon onun sarı saçlarına daldırdı ellerini ve alt bedeni Yoongi'ninkine sürterken her zevk alışında yumuşak tutamları daha fazla sıktı. Bir süre sonra dudaklarını ayırmış ve parmakları kendi bıraktığı izlerden kızarmış ve ıslanmış dudaklarda gezdi. İnanılır gibi değildi.
Gözlerini kapattı elini çekmeden ve onu gözü açıkken hissettiği gibi hissetmeyi denedi.
Yapamadı. Gözlerini açtı. Çatık kaşlarıyla Yoongi'nin üzerinden kalktı.Ellerini beline koyup telaşla odanın içinde yürüyüp düşünmeye başlamıştı.
"Bunun için üzgünüm Yoongi."
Sarı saçlı yatakta doğruldu.
Bitmesini istemediği ilkbahar yerini yağmura bırakmıştı."Önemli değil. Mutlu hissetmiştim."
Namjoon bir anda duraksadı ve Yoongi'nin dedikleriyle ona yaklaştı. Önünde eğilmiş, ellerini kendi elleriyle kavramıştı.
"Bana senin söylemen gerek. Yoksa delireceğim Yoongi. Bana söyler misin?"
Sarı saçlı anlamayarak başını yana eğmişti.
"Neyi?"
Namjoon parmakları arasındaki parmakları sıktı.
"Gerçek olduğunu biliyorum. Gerçek insan tepkileri veriyorsun ama birşey eksik... birşeyler eksik."
Cebindeki telefonun titremesiyle irkildi ve Yoongi'nin elini bırakıp odasının camına doğru yürüdü. Telefonu açtı.
-: Acaba hiç Kim Seokjin'i araştırdın mı?
Namjoon onun niyetini anlamamıştı.
-: Elbette. Baba parası yiyen şımarık bir velet fakat farklı olarak paranormal olaylara takıntısı yüzünden evinde birçok orjinal tablo ve eşya bulunduruyor.
Gönderdi. Jungkook'u beklerken arkasına dönmüştü.
"Tuhaf davranıyorsun Namjoon bir sorun mu oldu?"
"Hayır."
Gelen bir diğer mesajı açtı.
-: Sandığından daha fazlası. Bir dolandırıcı. Sana o evden kaç demiştim birşey sezersen. Hiç mi birşeyi garipsemedin?
Namjoon arkasına baktı. Sarı saçlı tablosuna geri dönmüştü. Ortalıkta gözükmüyordu.
-: Beni mi dolandırıyor diyorsun?
-: Muhtemelen. Hadi, dön artık evine. Öylece çıkıp gidersen seni zorla tutamaz.
-: Ama Jungkook... Lanetli Çocuk gerçek.
-: Ne saçmalıyorsun sen?
-: Lanetli Çocuk diyorum. Gerçek. Onu görüyorum odanın içinde geziniyor, ona dokunabiliyorum da. İlk başta beni çizeri Moon sanıyordu. O tıpkı bir insan gibi. Garip.
-: Namjoon. Hemen çık o odadan.
-: Yoongi'yi bırakamam.
-: Yoongi mi? Min Yoongi mi?
-: Nereden biliyorsun? Adını?
-: Sen neden bilmiyorsun? 2006 yılında Sangdong hapishanesinde isyan çıkaran gardiyan. Bir çok suçlu ve polisi öldürüp oradan öylece yürüyüp gitmiş. Çok uzun süredir bulunamadığından ve o süreden beri suç işlediği kanıtlanamadığından dosyası 2010'da kapanmış. Yedi yıldır rahatça geziyor.
Namjoon okuduklarına anlam vermeye çalıştı önce. Saçlarını karıştırdı, gözlerini ovuşturdu fakat bir an bile doğru düzgün düşünemedi. Arkasını döndü ve tekrar geri gelmiş bedene ardından tabloya baktı.
Cam muhafazaya doğru yürümüştü.
Neler olduğunu anlaması gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
norowareta shõnen #namgi
FanfictionYıldızlar bile senin için kayıyorlardır gökyüzünden. Sana yakın olmak için kim ölmeyi göze almaz ki? Başlangıç: 18 Aralık 2016 Bitiş: 6 Şubat 2017