giriş
~ peppina - mademoiselle noir
gökyüzünü kaplayan kara bulutlar krallığın dört bir yanını sarmıştı. soğuk hava yüzünden köylülerin işleri aksıyordu. bu sırada ateş başında oturup sakince kitabının sayfalarını çeviren prens hwang, halinden oldukça memnundu.
omuzlarına kadar gelen koyu sarı saçları, zayıf görünümüne nazaran kaslı vücudu bir prens için tam da hayal edildiği gibiydi. kralın tek veliahtı, kraliçenin ise biricik oğluydu. özenle büyütülmüş olmasına rağmen asla zorluklardan kaçmamış kendisine zarar verebilecek derslerin bile üstesinden gelmişti. yetenekleri onu kılıç ustası olmaya kadar getirmişti. kral oğluyla gurur duyuyor, tahtını böyle bir evlada bırakmak onu içten içe yüceltiyordu. öncü alfa olarak sürüyü idare etmekte tecrübelilerden bile daha iyiydi.
diğer tarafta ise lee krallığı'nın seçilmiş veliaht prensi olan felix vardı. felix'in ensesine kadar uzamış açık sarı saçları, yanaklarını kaplayan minik çilleri, küçük narin bir bedeni vardı. narin görünüşü ilk başta insanları yanıltabilirdi lakin bu görünüşünün altında sert bir kişilik yatıyordu. öncü omega özellikleri taşıyordu. babasına çok düşkündü ama her istediğini yerine getirip, sözünü dinlediği söylenemezdi. avlanmaya çıkmayı asla kabul etmezdi, hayvanların canını yakmak insanların canını yakmaktan daha zordu onun için. kral lee onu bunun için ne kadar azarlasa da oğlunun sadece hayvanlar konusunda hassas olduğunu bildiği için sesini çıkarmıyordu. geri kalan hiçbir şeyde oğlunun eksiği olmadığını biliyordu. felix'in en büyük silahı merhametiydi. halkını sever, herkese yardımcı olmaya çalışırdı. o ilerde burnu havada bir kral olmayacaktı.
lee krallığının bir prensi daha vardı: minho. veliaht prensten iki yaş büyüktü. kardeşini sevmezdi, içindeki kıskançlık duygusunu dindiremezdi. kül rengine kaçmış saçları, etrafa yaydığı narin gülümsemesiyle halk tarafından oldukça fazla sevilirdi. beta'ydı, bu nedenle kendini felix'ten üstün görmekten alıkoyamıyordu.
bir sonraki gün güneş doğduğunda lee krallığı, hwang krallığı, bang krallığı ve han krallığı bir araya gelecek, düello etkinliğine katılacaklardı. bu etkinlik yaklaşık on gün sürüyordu. kılıç düellosu, geyik avı, at biniciliği, birlikte oturulacak yemekle devam edecekti. ev sahipliğini lee krallığı üstlenmişti.
bang krallığı oldukça sevilen bir kral'a sahipti. kral'ın sevildiği kadar prens chris'te çok seviliyordu. şimdiden kral'ın işlerine ortak oluyor hatta işlerin çoğunu o yönetiyordu. prenslerle de arası oldukça iyiydi. anlaşamadığı birisi şu ana kadar olmamıştı.
han krallığı'nın kralı ise herkesle sorunu olan biriydi. yaşı oldukça geçmiş artık prens ji'ye tahtı bırakmak için hazırlıklara başlamıştı. prens ji, kral ile arasını ne kadar iyi tutmaya çalışsa da babasını pek sevmiyordu. kraliyeti her zaman nefret ile idare etmiş, onu böyle bir nefretle büyütmüştü. lakin jisung babasından farklıydı. her zaman mantığı ve kalbini aynı anda kullanmayı bilmişti. yapılacak olan bu etkinlik de bu yüzden onu mutlu ediyordu. kendi gibi olan prensler ile vakit geçirecek, onlardan belki de bilmediği birçok şey öğrenecekti.
___
hwang krallığında esen soğuk rüzgar, insanın içini titretiyordu. sabahları dört bir yanı saran güneş, akşamları yerini rüzgara bırakıyordu. baharın habercisi olan yapraklar esen rüzgarla birlikte etrafta uçuşuyordu. prens hwang böyle havalarda dolaşmayı çok severdi. ceketini üstüne geçirip, kılıcını kınına soktu. kapının önündeki muhafızlara haber verdikten sonra peşinden gelmelerini umursamadan bahçeye çıktı. yüzüne değen dokunuşlar içini ferahlatıyor, bedeni rüzgarla sevişiyormuş hissi uyandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
royaume, hyunlix
Hayran Kurgubirbiriyle buluştuğunda yanan gözler, yoğun duyguların altında ezilen bedenler... bu savaşın içinden bütün olarak çıkabilecek kadar güçlü müyüz biz? -düzyazı- ©2022