Oturduğum koltukta dirseklerimi dizlerime dayamış başımı ellerimin arasına almıştım. Görüş açımda sadece kahverengi renkli bir sehpa duruyordu ama onu göremeyecek kadar Greenerları düşünüyordum. Komşularım az önce bana ateş mi etmişlerdi? Ne zaman kovalayan dan kovalanan kısma geçmiştim?
"Eva!"diye kulağımın yanında bağıran mavi gözlü adam yüzünden bütün düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm. "Önündeki suyu iç."diye gösterdiği yere baktığımda sehpanın üzerinde ne zaman konulduğunu bilemediğim bir su bardaģı duruyordu. Soğuk olması için buzlarla desteklenmiş suyu dudaklarıma götürdüğümde tek nefes bitirdim ve ağzımı elimin tersiyle silip adama döndüm. "Bir bardak daha ister misin?"diye sorarken gülümsüyordu. Başımı olumlu anlamda sallayınca salondan ayrıldı ve beni yine tek başıma bıraktı.
Derisini canlı canlı soyacakmışcasına yüzümü ellerimle ovaladıktan sonra ağzımda durdurup etrafıma bir daha bakındım. Bilmediğim bir adamın evinde ölümden kurtulmuş bir şekilde duruyordum. Şoktaydım belki de. Bilmiyorum. Evi garipsemiyordum. Küçükken gittiğim misafirlik evleriymiş gibi rahatça koltukta oturmuş eve bakıyordum. Birazdan annem elini dizime koyup "Eva meyve suyunu bitir de gidelim."dese şaşırmaz bardağı tepeme dikerdim.
"Al bakalım."deyip bir bardak daha belirdi gözlerimin önünde. Bardağı alıp ilk seferdeki gibi tepeme dikmek yerine yudumlayarak içmeye çalıştım. "Rahat mısın yoksa şokta mısın? Anlayamıyorum."diyerek yüzüme bakan adama omuz silktim. "Bilmiyorum. Sanki her an ellerim titreyecekmiş gibi geliyor."dediğimde elimdeki bardağı alıp sehpaya bıraktı. Omuzlarımdan tutup beni geriye yasladıktan sonra "Gözlerini kapat."dedi. Dediklerini yapıp derin bir nefes aldım verirken istemsizce bir kez daha hıçkırdım. Ellerim hemen yüzüme giderken yanımdaki adamın rahat bir nefes verdiğini duyuyor gibiydim.
"Hayatım elimden kayıp gidiyor."diye sızlandım. "Ve ben öylece seyrediyorum."diye de ekledim. Gözyaşlarım çoktan parmaklarımı aşmış ellerimin üstünü ıslatmaya başlamıştı. "Tanrım!"derken yanımdaki ağırlık kaybolmuştu. "Neden ben sanki?"diye sorarken ellerimin üzerindeki eller yüzünden ellerimi indirmek zorunda kaldım. Mavi gözlü adam sanki çok ciddi bir iş yapıyormuşcasına elindeki peçeteyi yanaklarımda gezdirmeye başladı. "Senin hiçbir suçun yok Eva. Üzülme."diye rahatlatma cümleleri söylüyordu. Yanlışı doğruyu ayırt edebilme yeteneğimi fark ettiğim günden beri kötü şeylerin neler olduğunu hissedebiliyordum. Hayatım giderek kötüleşiyordu ve ben bunun farkında olmama rağmen hiçbir şey yapamıyordum. Tabiki dediklerini dinlemeyecek ve üzülmeye devam edecektim.
Ellerinden tutup gözlerine baktım. "Neler olduğunu anlat lütfen."diye yalvardım. "Aklım başımdayken neler olduğunu söyle bana yoksa çıldıracakmışım gibi hissediyorum. Içimdeki korkuyla başa çıkamıyorum. Ne olur yardım et."dediğimde elini indirip peçeteyi yanına bıraktı. "Sana gönderdiğim zarfa hiç baktın mı?"diye sorduğunda hızla başımı salladım. "Baktım ama hiçbir şey hatırlamıyorum."diye yanıtladım sorusunu. Başını olumlu anlamda salladıktan sonra karşımdaki sehpada doğruldu.
"O zarfta ailen hakkında bilgiler vardı. Gerçekten ne oldukları, nerede doğdukları, isimleri, nelerde uzaman oldukları falan. Sana dosyayı daha sonra yeniden okutabilirim"dediğinde hızla başımı salladım. Şu an ihtiyacım olan şeyler belki de onun içindeydi. "Eva ailen CIA'de ajandı. FBI tarafından bir pusuya düşürülüp öldürüldüler. Kimse cesetlerini bulamadı. Seni Ingiltere'de almaya gelen aile de, Greenerlar da, CIA ajanıydı. Sana bir kaç gün baktıktan sonra her şeyi anlatıp şöyle bir teklifte bulunacaklardı. Ya onları seçip FBI tarafından öldürülmek için beklenen yeni bir ajan olacaktın ya da bütün bunları istemediğini söyleyip çekip gidecektin."dedikten sonra cevap vermem için bana baktı.
"Giderdim."dedim beklemeden. Bunlara katlanmak istemedim tabiki de. Kafamı bulandırmaktan başka bir şey yapmıyordu şu ajanlar. "Giderdin."deyip başını salladı. "Giderdin tabi ama sınırı aştığın an ilk kurşunla ailenin yanına giderdin Eva."dediklerinde bir an için donup kaldım. Ölüme yakın olmaktan değil de ölümün bizzat kendisi olmaktan bahsediyordu.
"Düşünsene. Ailen seni, onlar öldükten hemen sonra yanına gel diye yaşatmadılar. Bütün bunlardan uzak tutmalarının sebebi senin biraz daha yaşaman içindi."deyip bir süre anlamam için sessiz kaldı.
"Peki ne yapmam gerekiyor?"diye sorduğumda hayatımı değiştirecek başka bir adımı daha atmış olduğumdan bir haberdim. "Eğer istersen intikamını alabilirsin."deyince şaşırdım. Böylesine bedava bir yardımı kim kime yapardı ki? "Aileni öldüren adamı biliyorum. Istersen onu öldürecek kadar güçlü olmanı sağlayabilirim.
+
Gözlerimi açtığım anda nerede olduğumu sorgular gibi beyaz salonu incelemeye başladım. Gözlerimin önüne şu kahverengi renkli sehpa çarptığında nerede olduğumu hatırladım.
Üzerimdeki pikeyi sıyırıp oturur pozisyona geldim koltukta. Yüzümü ellerimle bir kez daha ovduktan sonra uykumun açıldığına kanaat getirip ayağa kalktım ve pencerelere ilerledim. Perdenin bir kısmında tutup tek gözümle etrafı izleyebilecek kadarcık bir yer açtım ve yağan havaya baktım. Etrafımdaki evlere baktığımda şaşırdım. Dağ başında ya da ormanın içinde bir yerde saklaniyor olmamız gerekmiyor muydu? Neden insanlığa açık bir yerde saklanıyorduk ki?
"Pencerelerden uzak dursan iyi olur."diye söylendiğini duyduğumda ise korkup hemen geri çekildim ve bozduğum perdeyi düzeltip pencereyi iyice kapattım. Gülerek elindeki kutuyu ve anahtarı sehpanın üzerine bıraktı ve eliyle bir işaret yapıp gelmemi istedi. Sessizce koltukları dolanıp eski yerime geçtim ve onu izlemeye başladım. Kutuyu açıp içinden bir kaç günlük çıkarıp bana uzattı. "Madem kendi intikamını almak istiyorsun işe bunlarlar başlayacaksın."derken elindekileri aldım. Anlamamış gibi bir günlüklere bir de ona baktım.
Oturduğu yerde biraz kıpırdanıp bana döndürdü vücudunu. "Eva, seni FBI'a çaylak ajan olarak sokuyorum. Bundan sonra senin adın Evangelina Grace Hale değil Nora Nova Dinora."deyip işaret parmağını günlüğe vurdu bir kaç kez. "Senin için öyle bir hoca ayarlayacağım ki çaylaklar arasındaki en iyi eğitimi sen almış olacaksın. Çaylaklar arasında parlaman için elimden geleni yapacağım ama senin de çok çalışman gerekecek."dediğinde başımı hızla sallayıp kafamda oluşan soruyu sorabilmek için yüzüne baktım.
Kutuya dönse de ani bir hareketle şaşırarak bana baktı. "Bir şey mi soracaksın?"diye sorduğunda yine salladım başımı. "Dinliyorum."derken bütün dikkatini bana verdi. "Bütün bunlar için sana teşekkür etmeliyim ama bana neden yardım ediyorsun? Yani senin bundan çıkarın ne? Kardeş falan değiliz değil mi?"diye sorduğumda hemen itiraz etti. "Hayır tabiki. Kardeş olsak bu çok... garip olurdu. Benim bu işle alakam tam olarak şu ki intikam alacağın adam aynı zamanda benim de düşmanım. Bem intikam alamayacağımı biliyorum. Sen işini hallederken bir kere de benim için kafasına sıkarsan teşekkürünü en güzel şekilde etmiş olacaksın."dedi ve gülümsedi.
"Sen erkek olduğun halde yenemeyeceğini düşünürken benim onu yeneceğimi nasıl düşünüyorsun cidden? Beni ölüme mi yolluyorsun?"diye sorup gözlerimi kıstığımda başını olumsuz anlamda salladı. "Eva dün gece olduğu gibi güven bana. Senin gerçekten çok iyi bir ajan olman ve onu alt edebilmen için elimden gelenin fazlasını yapacağım."deyip elini dizime koydu. Gözlerime güvenle bakarken başımı olumlu anlamda salladım.
Anlatmak için kutuya tekrar dönerken "Bir şey daha var."dedim aceleyle. Bana tekrar döndüğünde "Adın ne? Sana ne olarak sesleneceğim?"diye sorduğumda güldü. "Bana istediğin şekilde seslenebilirsin. Adımı sen koy."deyince bende güldüm. Aklıma gelen ilk isim ise Travis olmuştu. "Travis nasıl?"diye sorduğumda o da güldü. Travis, Harry Potter'daki Neville karakterinin kurbağasının ismiydi. "Bir kurbağanın ismini mi uygun buldun bana?"diye sorduğun omuz silktim. "Aklıma ilk o geldi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
C L O S E//NickJonas
Fanfiction@forever_jonatic'e ithafen❤ "Ben bir balerinim! Benden ajan olmaz! Olsaydı en başında olurdum zaten! Sana ve bunca yalana gerek kalmazdı!" "Bağırmayı kes! Benim ve bunca yalanın sayesinde hayattasın!" "Dayanamıyorum." "Dayanmak zorundasın. Hayatın b...