Bölüm 1: Sarı Zarf

99 14 7
                                    

Ağlamaya başlayacak olmamın ilk sinyali yine derin bir nefes almamla belirdi. Aldığım nefesi verirken kendimi parkın içindeki bir banka bıraktım. Küçük çocukların neşeyle dolaştığı parkın içindeki banklardan birinde ben, ağlamaya başlıyordum. Günümün en sancılı zamanı bu olacaktı sanırım.

Gözlerim yavaşça dolup taşmaya başladığı sırada cebimden henüz çıkardığım fotoğrafa bakıyordum. Ben, annem ve babam beni bu yıl okuluma gönderirken hava alanında son fotoğrafımızı çektirmiştik. Hepimiz gülüyorduk. Bana sımsıkı sarılmışlardı. Bir daha böyle sarılamayacak olmaları ne kadar acı bir gerçekti böyle.

Derken gözümden taşan damlalardan bir kaç tanesi yüzümden süzülüp fotoğrafla buluştu. Görüş açım her ne kadar yarıya düşse de fotoğrafın ıslanıp mahvolmasını istemedim ve telaşla üzerindeki ıslaklığı elimle yok etmeye çalıştım. Yetmedi. Çantamı kurcalayıp çıkardığım kağıt mendille iyice kuruladım. Sonra da burnumu silip mendili avucumun içinde küçücük bir top yapıp sıkmaya başladım.

Mezarlık ziyaretinden beri ağlamamak için kendimi tutuyordum ama en sonunda bir yere oturup patlamıştım. Kaldığım eve de dolu gidip onlara daha fazla rahatsızlık vermek istemiyordum. En kısa zamanda toparlanıp bazı önemli kararlar almam gerekiyordu. Bu böyle gidemezdi.

Ansızın yanıma biri oturunca oturduğum yerde kıpırdanıp toparlanmaya çalıştım. Diğer tarafıma dönüp gözümdeki yaşları elimdeki mendil topuna silip burnumu da çektikten sonra önüme döndüm. Fotoğrafı cebime koyup kalkmaya hazırlanırken "Ne çok acı var dünyada."dedi yanıma oturan kişi. Kaşlarımı hafifçe çatıp ona döndüm ve ne demek istediğini anlamaya çalıştım.

Kim olduğunu bilmediğim hatta cinsiyeti hakkında tahminde bulunmama yardım etmeyen kişi bu kez de "Birileri banka soyar, birileri onları yakalamaya çalışır ve bunu yaparken hayatını kaybeder. Öldüklerinde ise senin gibi tatlı kızlar park köşelerinde kimseye belli etmemeye çalışarak ağlarlar."dedi. Sadece başımı çevirip bakmakla yetindiğim adama vücudumla birlikte dönünce "Ama en kötüsü de bu tatlı kızlar boşuna ağlar. Çünkü aileleri onlara gerçekleri anlatmaz."deyince kaşlarımı daha da çattım. Neler oluyordu durduk yere?

"Kimsin sen?"diye sorup etrafa bakınma gereği duydum. Herhangi bir kamera şakasına maruz kalıyorsam bu işin sonu kesinlikle savcılıkta bitecekti. Çünkü aklımda şu an dönen şey iyi bir şikayet dilekçesiydi. "Ben... buna beni tanıyınca karar verelim. Asıl soru sen kimsin?"deyince hafiften sinirlendiğimi hissettim. Karşımdaki adam-sesinden sonra adam olduğuna karar verdim- kesinlikle ergen tarafından kalkmıştı ve benimle dalga geçiyor olmalıydı.

"Sana ayıracak vaktim yok."deyip ayağa kalktığımda "Biliyorum Eva. Başını ağrıttığımı biliyorum ama öğrenmen gereken bir kaç şey var."deyince bekletildiğim için sinirlenmek yerine adımı nasıl öğrendiği konusuna sinirlendim. "Adımı nasıl öğrendin?"diye sorduğumda hafifçe gülümsedi. "Adın dışında da bildiğim bir kaç şey var aslında."deyince neymiş der gibi bakıp kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Mesela bugün ziyaretine gittiğin mezarların boş olması gibi ya da ailenin bir çatışmada öldüğünün bütünüyle yalan olması gibi."dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettim. Ne diyordu bu adam? Ailem hakkında nasıl böyle şeyler söylerdi? Nasıl böyle rahatça atıp tutabilirdi?

"Birincisi ailem hakkında atıp tutamazsın. Ikincisi beni bir daha rahatsız edersen seni polise veririm."diye tehdit ettikten sonra arkamı dönüp gitmek için ilk adımımı attım. "Sadece iyiliğin için burdayım Eva. Zamanın daralıyor. En kısa zamanda önemli kararlar vermen gerekiyor ve şanslısın ki sana yardım edeceğim."derken sesini duymamak için kulaklarımı ellerinle kapadıktan sonra adımlarımı hızlandırdım ve parktan çıkmaya çalıştım.

+

Çatalımla tabağımdaki bezelye taneleriyle oynarken bir yandan da bugün beni rahatsız eden adamın dediklerini düşünüyordum. Aslında daha çok kendime kızıyordum. O adam gelip ailem hakkında atıp tutmuş ve aklımı karıştırmıştı. Bense onun dediklerini düşünüp beynimi onunla meşgul ediyordum. Doğruluk paylarını hesaplamaya çalışıyordum. Gereksiz yere beynimi yoruyordum."Eva, yemeği beğenmedin mi yoksa? Istersen senin için başka şeyler de hazırlayabilirim hayatım."diyen Bayan Greener'in sözüyle kendime gelebilmiş ve gün içindeki ilk gülümsememi-yalandan da olsa-verebilmiştim.

"Aksine çok sevdim ama yiyebilme sınırım bu kadar Bayan Greener. Biliyorsunuz, eğitimim."deyip kendimi açıklamaya çalıştım. "Ah, biliyorum hayatım. Seni zorlamayacağım."diyerek o da bana gülümsediğinde tabağımı alıp masadan kalktım ve mutfağa gittim. Fazlalıkları çöpe boşaltırken arkamdan mutfağa giren Bayan Greener'a dönüp bakmaya başladım rahatsız edici bir şekilde.

Bayan Greener tabağını suya tuttuktan sonra bana dönüp "Sormak istediğin bir şey mi vardı?"diye sorunca olumlu anlamda başımı salladım. "Annem ve babam. Neden ben gelmeden önce defnettiniz?"diye sorup aklımda kurduğum bir kaç senaryonun silinmesi için gerekli bir cevap bekledim. Aynı zamanda içimden dua edip parktaki adamın söylediklerinin yalan çıkmasını diliyordum.

Bayan Greener tabağını makineye koyup derin bir nefes alıp verdi. "Ben... görmeni istemedim Eva. Onları son kez gördüğünde gülüyorlardı ya da sana sarılıyorlardı. Öyle hatırlamanı istediğim için cenaze töreninden sonra getirdik seni ama eğer istiyorsan senin için kilisede bir tören verebiliriz."deyince Bayan Greener'ın dedikleri karşısında daha fazla şeye gerek kalmadığını anladım. Parktaki adama karşılık yıllarca komşum olan kadın vardı. Tabiki de komşumu seçecektim.

"Gerek yok Bayan Greener. Bende onları öyle hatırlamak istiyorum."dediğimde gelip bana sıkıca sarıldı. "Bundan sonrası için aklında bir plan var mı?"derken benden ayrıldı. Yine başımı olumlu anlamda salladım. "Yemekte de belirttiğim gibi okuluma geri döneceğim. En kısa zamanda evi ve eşyaları satıp Ingiltere'ye döneceğim."dediğimde hafifçe kaşlarını çattı Bayan Greener. "En kısa zaman?"diye sordu.

"Yarın. Yarın kendi evime geçiyorum. Size daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum."dediğimde aniden "Olmaz."dedi. Şaşırdım. "Neden?"diye sordum. "Yarın çok erken bir zaman olmaz mı? Bir hafta bile olmamışken o evde yalnız başına kalmana izin veremem."deyince kaşlarımı düzelttim. "Bayan Greener-" "Eva, aynı şey benim ve Jason'ın başına gelseydi eminimki annen de aynısını yapardı. Bir süre daha bekle. Eve şu anda gitme."deyince bu konuyu biraz aklımda tarttım. Tek başıma bir evde kalmak eskiden beni korkutmazdı çünkü annem ve babam bana bir telefon kadar uzak olurlardı. Şimdi ise...

"Pekala ama sadece bir hafta dolana kadar."dediğimde gülümsedi. Bende ona gülümsedikten sonra kapı çalınca ikimizde gülmemizi kestik. "Misafir beklemiyorduk."diyerek hızla mutfaktan çıktığında onu takip ettim. Biz kapıya geldiğimizde Bay Greener kapıyı kapatıyordu. "Kim geldi?"diye sordu Bayan Greener. "Hiçkimse. Sadece bu vardı."diyerek elindeki büyük sarı zarfı gösterdi Bay Greener. "Kime gelmiş?"diye sorduğumda gözlerini bana diken Bay Greener aynı zamanda zarfı da bana uzatarak "Sana."dedi.

Oyların yanında küçük bir kaç yorumda alsam hiç fena olmaz. Ne düşünüyorsunuz? Sizce nasıl bir hikaye olacak?

C L O S E//NickJonasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin