Camila o gece bir kaç belge imzalayıp Lauren'ın yanında resmi olarak çalışmaya başladı. Lauren ona her şeyi anlatmıştı.
"Belgelerle uğraşacaksın ve bana her türlü konuda yardımcı olacaksın, ayrıca odama senin için bir masa koyduracağım. Sonuçta artık asistanımsın. Çalışma saatlerini okul saatlerinle çakışmayacak şekilde hazırladım. Benim yüzümden okulundan kalmanı istemem."
Her şey konuşulup halledildikten Camila eve gitti. Sessizce üstünü değiştirip yatağına girdiğinde saat 4'ü gösteriyordu. Belli ki babası hala gelmemişti. Gelseydi Sinuhe'nin çığlıkları bütün evi doldururdu. Adam ne zaman kızsa ilk önce dışarı çıkıp geç saatlere kadar içer, sonra da eve gelip karısını sert bir şekilde becerirdi. Kızgınlığını çoğu zaman bu şekilde harcardı.
Sabah yine erkenden kalkıp üstünü değiştirdi, boynundaki morlukları fondotenle kapattı ve evden çıkmadan önce annesi ve babası için bir not yazdı; "Bir iş buldum, geç gelebilirim. Beni yemeğe beklemeyin.".
Otobüs durağında 13 dakika otobüs bekledi ve sonunda gelen otobüse kendini attı. Bir kaç dakika sonra otobüs okulun önünde durdu. Camila indi ve okulun kapısına yaklaştı.
Her zaman sessiz sakin olan okulda yeni ve yanlış bir şeyler vardı. Bir grup öğrenci okulun bahçesinde konuşuyorlardı.
Çocuklardan biri Camila'yı görüp diğerlerine bir şeyler söyledi. Çocuklar konuşmayı kesip ona baktılar.
Adımlarını hızlandıran Camila çocukların ona doğru geldiklerini fark edince koşmaya başladı. Tam okula girecekken bir çocuk kapının önüne geçti. Ne olduğunu anlayamadan çocuklar etrafını sarmışlardı.
İçlerinden bir tanesi öne doğru çıkıp Camila'ya yaklaştı. Gözleriyle onu baştan aşağı süzüyor, her geçen saniye daha da küçümsüyordu. Çocuk eliyle bir çocuğu yanına çağırdı. "Matthew, bu mu kız?".
Camila çocuğu tanımıştı. Kendi hakkındaki dedikoduyu yayarken bu çocuğa da söylediğinden emindi.
"E-evet Jim ama, a-ama yanlış bir şey ya-yapmadı. Sa-sadece..sadece..". Çocuğun sesi giderek azaldı ve kayboldu.
Jim denilen çocuk Camila'ya döndü. "Demek küçük lezbiyenimiz sensin. Tanrım, sana baktıkça midem bulanıyor."
Çocuk arkadaşlarına dönüp kusuyormuş gibi yaptı ve gruptan bir kahkaha yükseldi.
Camila korkuyordu, ne olacağını bilmiyordu. Açıklamaya çalıştı. "Sandığınız gibi değil, ben lezbiyen değilim. Aslında olsam da bunda bir sakınca göremiyorum ama ben..".
Yumruk Jim'den geldi. Darbenin etkisiyle geriye savrulan kızı Matthew tuttu. Kızgınlıktan titreyen Matthew, Camila'yı tutarken konuşmaya başladı.
"NE VAR KIZ LEZBİYENSE? NEDEN BU KADAR BATIYOR? KENDİSİ OLDUĞU İÇİN HİÇ BİR İNSANI SUÇLAYAMAZSINIZ."
Jim Matthew'in bu çıkışına şaşırdı ama hemen kendini topladı ve sırıtmaya başladı. "Spor salonunda olanları unutma Matty, senin iyiliğin için söylüyorum.".
"Spor salonu"nu duyan Matthew kıpkırmızı oldu ve başını önüne eğdi. Camila'nın kolundan tutup kapıya yöneldi. Kapıdaki çocuk Jim'e baktı.
"Şimdilik gidin, eğer bir daha bu olaylar tekrarlanırsa bir yumruktan çok daha kötü şeyler olacak."
Çocuk kapıdan çekildi, Matthew ve Camila içeri girdiler. İçeri girdikten bir kaç dakika sonra Matthew Camila'nın kolunu bıraktı ve koşa koşa gözden kayboldu.
Camila ise hala olayın şaşkınlığını taşıyordu. Kantine gidip oturdu. Eğer Matthew gitmeseydi ona bir sürü şey soracaktı ama gitmişti ve Camila'nın düşünmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.
Kafasında, dünyadaki insanları hep "iyi insanlar" ve "Alejandro" olarak ikiye ayırmıştı. Tabii ki Alejandro'dan başka kötü insanların da varlığından haberdardı ama onun kadar kötü olabileceklerini düşünmemişti.
Elini sızlayan yanağına götürdü. Hassaslaşan deri elinin altında ateş gibi yanıyordu. "Umarım bu da morarmaz." diye düşünürken ayak sesleri duydu. Gelenleri Jim ve arkadaşları sanıp korkuyla arkasına dönen Camila'nın gördüğü tek şey Matthew'di.
Gittiği gibi yine koşarak gelen Matthew içinde buzlar olan bir havluyu Camila'ya uzattı ve yere bakarak konuşmaya başladı. "Torba bulamadım, o yüzden havlunun içine koymak zorunda kaldım. Hemen koyarsan hem ağrısını alır hem morarmaz.".
Camila gülümseyerek teşekkür etti ve buzu elinden aldı. Havluyu
yüzüne bastırırken Matthew'e oturmasını söyledi.Uzun süre sonra sessizliği Camila bozdu.
"Daha fazla sormadan duramayacağım, kim o orospu çocukları?", normalde küfür etmezdi ama çok kızgındı, "ve senden, benden ne istiyorlar? Amaçları ne?".
Matthew sessiz sakin biri olarak bildiği Camila'yı bu kadar kızgın görünce gülmeden edemedi. Kızgınlık onda yanlış duruyordu, kızın yüzü gülmek için yaratılmıştı sanki.
"Okulun 'popüler çocukları' işte. Öğretmenlere yalakalık yapıp öğrencilere hayatı dar ederler. Gördükleri her açığı fırsata çevirirler. Eh, sen de insanlara gidip 'Ben lezbiyenim.' deyince... Bu arada, onlara kendim gidip söylemedim. Senin herkese gidip bir şeyler söylediğini görünce beni kenara çektiler ve ne dediğimi sordular. Ben de söylemek zorunda kaldım yani lütfen benden nefret etme."
Bunların hepsini tek nefeste söylemişti Matthew, derin bir nefes aldı. "Sahi, sen neden böyle bir şey dedin insanlara?".
Camila'nın verecek bir cevabı yoktu. Soruya soruyla cevap verdi. "Spor salonunda ne oldu?".
Matthew biraz kırılmış gibi gözüktü ama hemen gülümsedi. Sandalyesinden kalkıp, "Haklısın Camila, şuan hiçbir şey paylaşamayız. Ama umarım bir gün bu sorunun cevabını söyleyecek kadar yakın oluruz seninle." dedi ve kantinden çıktı.