Yemyeşil çimlerin üzerine uzanmıştım. Annemin bana aldığı kitabın sonunun nasıl biteceğini merak ederek hızla okuyordum satırları. Güneşin ışıkları gözümü yakıyor diye kitapla yüzümü kapatmaya dikkat ediyordum. Annem mutfakta bana krep hazırlıyordu. Parlak sarı saçlarını mutfak penceresinden görebiliyordum. Kısa boyluydu ve gencecik bir fiziğe sahipti. Bana bakıp göz kırptı. Sonra işine döndü. Babam da o sırada okuma gözlüklerini takmış bahçede gazetesini okuyordu. Hafif kırlaşmış saçlarıyla hala çok yakışıklı görünüyordu.
Birden kitabım elimden düştü, yanımda da bir top vardı. Erkek kardeşim Toprak'ın plastik topuydu bu. Onun top oynadığını unutmuştum. Kafamı kaldırıp üzerimdeki gölgeye baktığımda kıvırcık sarı saçlarıyla bana sırıttığını görebiliyordum. "Özür dilerim Deniz. İsteyerek yapmadım." dedi şımarık bir sesle. O kadar tatlıydı ki sinirlenmemiştim bile. Belinden tutup çimlere yatırdım ve gülmekten gözünden yaş gelene dek gıdıkladım. "Demek isteyerek yapmadın Toprak Bey! Şimdi yiyeceğim seni. Canavar geliyooor." Her yerinden öpmeye başladım. Gülmekten engel olamıyordu bana. Sonra annemin kahvaltı hazır demesiyle yerken kaldırıp kucağıma aldım, masaya gittiğimizde yerine oturtturdum. Babam bize bakmış gülüyordu. Elindeki gazeteyi katlayıp masanın kenarına koydu. "Yeter bu kadar gülmek. Kahvaltınızı yapın hadi." Toprak'ın yanına oturdum. Daha çok küçüktü, 4 yaşındaydı, bu yüzden yemek yemesine yardım etmem gerekiyordu. Çatalı yamuk tuttuğundan yiyemiyordu yemekleri. O kadar tatlıydı ki...
Annem elinde kreplerle masaya oturduğu sırada kapının önüne siyah bir araba yaklaştı.
"Misafir beklemiyorduk ama kim geldi acaba?"dedi annem oturduğu yerden geri kalktı. Bahçe kapısına doğru ilerledi. Telaşlanmış gibiydi. Babam da hemen annemin arkasından gidiyordu. Toprak'a krep uzattıktan sonra bahçe kapısına baktım. Siyah takım elbiseli iki adam arabadan inmişti. Annemle babam gergin görünüyorlardı. Ne dediklerini duymaya çalıştım ama ses rüzgar yüzünden duyulmuyordu.Korkmaya başlamıştım ama işle ilgili olduğunu düşünüp kendimi teselli etmeye çalıştım. İkisi de doktordu. Belki hastaneyle ilgili bir sorun olmuştu ya da bir hastayla ilgili. Ama daha önce hiç böyle bir olay yaşanmamıştı. Önemli bir konuydu diye düşünmüştüm. Ardından annemle babam bize doğru geldi. "Bizim bir yere gitmemiz gerekiyor Deniz. Kardeşine bakabilir misin iki saat kadar. Hemen dönmüş oluruz." dedi annem. Başımı salladım.
"Bir sorun yok değil mi baba?"
"Hayır kızım. Sorun yok." Saçlarımı okşadı, gülümsemeye çalıştı. Sonra gülümsemesi yok oldu. Bahçe kapısına baktığımda adamlar hala bekliyordu. Annem içeriden çantasını alıp dönmüştü. Bizi öpüp adamlarla beraber arabaya binip gittiler.
Toprak hiçbir şeyin farkında değildi. İyi ki değildi. Yoksa susmazdı iki saat boyunca.
Kahvaltısını yaptıktan sonra Toprak'ı oyalamak için salıncakta biraz kitap okudum. Ardından televizyonu açtım. Kardeşim televizyonda çizgi film seyrederken ben de bahçedeki masayı topladım. Tüm bu süre boyunca içimde kötü bir his vardı. Üç saat geçmişti ve hala dönmemişlerdi. Rahatsız etmemek için aramamıştım ama artık dayanamazdım. Mutfak telefonundan annemin cep numarasını tuşladım. Meşgule atana kadar çaldı. Ama açan olmadı. Korkmaya başlamıştım. Babamı aradım, onu da açan olmadı.
Haber verebileceğim kimsem yoktu. Annemin iş arkadaşını aynı zamanda en yakın arkadaşı olan Sezen ablayı aradım. Bir çalışta açtı telefonu. Annemden ve babamdan haber alamadığımı söyledim. Korkmamamı söyledi, bir şey olmadığını, belki ameliyata girmiş olabileceklerini söyledi. Hastaneyi arayıp, onlara ulaşınca bana haber verecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BIRAKMA
General FictionSeni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde.