Tanışma

59 8 1
                                    

Evin önüne geldiğimizde teşekkür ettim ve merakıma yenik düşüp aklımdaki şeyi sordum. "Neden sürekli karşıma çıkıyorsun. Bu kadar tesadüf biraz fazla değil mi?" Bunu sorarken herhangi bir kötü niyet taşımıyordum.

"Bir nedeni yok. Senin de dediğin gibi sadece tesadüf. Rahatsız ediyorsam eğer karşına bir daha çıkmam ama bu zor görünüyor çünkü aynı okuldayız." Bunu söylerken biraz utanmış gibiydi. Hatta yanaklarının kızardığına emindim.

"Rahatsız olmadım sadece merak ettim." Sorduğuma pişman olmuştum. Çünkü bu tesadüfler hoşuma gidiyordu. Konuşmadığını görünce bir şeyler söylemek zorundaymışım gibi hissettim. "Seni daha önce hiç görmediğime yemin edebilirim. Ama bana çok tanıdık geliyorsun. Sanki seni daha önce görmüş gibi hissediyorum." Bunu söylediğim anda gülümsemişti.

"Açıkcası ben de seni daha önce hiç görmedim. Yani bu sabah dışında. Ama çok da yabancı görünmüyorsun." Gülümsemesi iyice yüzüne yayılmıştı şimdi. O kadar hoş ve dost canlısı bir gülüşü vardı sanki yıllardır arkadaşmışız gibi samimi hissettiriyordu.

"Özel değilse eğer bir şey sorabilir miyim?" Gülümsemesi kaybolmuştu.

"Tabi sor."dedim hemen.

"O kızın arkasından neden ağlayarak koşuyordun?" Ağladığımı biliyordu. Bu beni biraz rahatsız etmişti. Kimsenin ağladığımı görmesini istemezdim. Zayıf karakterli biriymişim gibi hissettiriyordu. Ama ben zayıf biri değildim.

"Uzun hikaye aslında."

"Dinleyebilirim." Ellerini pantolonunun cebine sokmuştu. Gökyüzü kararmıştı iyice. Sokak lambasının yüzünün sol tarafını gölgede bıraktığı yeri inceliyordum. Gözlerinin mavisi sokak ışığıyla birlikte turunculaşmıştı.

Bir süre sonra üşüdüğümü fark ettim. İstemsizce ellerimi omuzlarıma attım. Montumun olmasına karşın sanki çıplakmışım gibi üşüyordum. Hava gerçekten soğuktu ve ben apartmanın önünde durmuş bir yabancıyla konuşuyordum. Üşüdüğümü fark etmiş olacak ki montunu çıkartıp sırtıma koydu. Karşı çıkmaya vaktim bile olmamıştı. Teşekkürler ettim ve Melek'le olanları anlattım. Ama Sarp'tan hoşlandığımı söyleyince önceki neşesi kalmamıştı. Hatta moralinin bozulduğuna yemin edebilirdim.

"Durum bundan ibaret. Çok önemli bir konu değildi ama ben böyle küçük şeylere kafa takmayı alışkanlık haline getirdim sanırım." Yüzü düşmüştü iyice.

"Birden değiştin. Bir şey mi oldu?" dedim kendimi tutamayarak.

"Üzüldüm sadece."

"Neye üzüldün?"

"Arkadaşınla aranın bozulmasına. Başka neye olabilir?" Gülmeye çalıştı ama uzun sürmedi gülüşü.

Konuşma yüzünden onu eve davet etme fırsatım olmamıştı. Geç de olsa yine de sordum. "Yukarı çıkıp bir şeyler içmek ister misin?" Bu teklifimin arkasında herhangi bir kötü niyet yoktu. Sadece kibarlık yapmak istemiştim.

"Hayır teşekkür ederim. Eve gitmem gerek. Annem bekler. Başka zaman artık. Hadi daha fazla üşümeden içeri gir." Yüzündeki tebessüm rahatlamama neden oluyordu. O kadar samimiydi ki...

Tanrım! Bana ne oluyor? Aynı anda iki kişiden hoşlanamam.

"Peki sen bilirsin. Teşekkür ederim her şey için. Bugün iyiki oradaydın." Kafasını sallayıp oradan uzaklaştı. Apartmanın kapısını anahtarla açıp asansörün düğmesine bastım ve gelmesini beklerken boş boş etrafa baktım.

Birdenbire bir durgunluk geldi. Bugün hastaneden yabancı bir çocukla ayrılmam... Annemle babamın yanımda olmaması... Moralim bozuldu birden. Onları ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Geçen yıl bir trafik kazasında öldüler ve ben cenazelerine bile katılamadım. Her şey o kadar ani gelişmişti ki anlamamıştım geçen zamanı.

Onlardan geriye kalan bu ev benim tek mal varlığımdı. Eski evde kalmak istememiştim ve bu eve taşınmıştım. Ev tek yaşayamayacağım kadar büyüktü. Bu yüzden Melek'le birlikte yaşıyordum. İzmir'den İstanbul'a gelmişti lise okumak için ve yurtta kalıyordu. Oradan hiç memnun olmadığını anlattığında ben de evimde kalmasını teklif etmiştim. Seve seve kabul etmişti. Neredeyse bir yıldır beraber yaşıyorduk. Ailemi kaybettikten sonraki en büyük destekçim o oldu. Ondan başka kimsem kalmadı ve onu üzmek yapacağım son şey olur.

Evde olduğunu bildiğim için kapıyı çaldım. Biraz bekledikten sonra kapıyı açtı. Gözleri ağlamaktan kızarmıştı ve ağlamaya devam ediyordu. "Melek çok özür dilerim. Bilmiyordum." Gözlerim doldu ve bende ağlamaya başladım. Bilmiyordum derken neyi kasteddiğini anlamamıştım. Ama umursamadan.

"Gel buraya." İçeri girdim ve birbirimize sarılarak ağladık. Ben sürekli özür diliyordum. Kendimi affedemiyordum ve o da özür diliyordu.

"Özür dileme artık. Senin suçun değildi. Onu sevmen senin suçun değil." Anlaşılan benim bayıldığımdan haberi yoktu. Bu konudan bahsedip onu daha fazla üzmek istemedim. Ondan hoşlandığını nasıl anlamıştı hiçbir fikrim yoktu.

Bir süre sarıldıktan sonra sakinleşmeye çalıştık. "Kahve ister misin? İkimize de iyi gelir." Ortamı yumuşatmam gerekiyordu. Mutfakta kahve hazırlarken bir yandan da konuşuyordum. O gittikten sonra neler olduğunu anlattım. Olayı çok abartmadan söyledim sadece çocuğu bilmesini istiyordum.

"Aman Tanrım! Çocuğun adını sormayı unuttum. Ben gerçekten aptalım." Bunu unutmuş olmam çok saçmaydı.

"O kadar konuştun çocukla ve adını sormak aklına gelmedi mi?" Şaşkın bir halde yüzüme bakıyordu.

"Benim aklıma gelmedi ama belli ki onun da aklına gelmemiş. Tek aptal ben değilim yani." Kahkaha attım. Ardından Melek de gülüşüme güldü.

"Çok tatlı bir çocuk. Biraz utangaç gibiydi ama konuştukça ne kadar hoş biri olduğunu daha iyi anladım. Hatta ne yapalım biliyor musun? Sarp senin olsun. Ben adını bilmediğim çocukla ilgileneceğim."

"Vay bu iyi haber. Teşekkür ederim." Yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Kendimi hala suçlu hissediyordum.

Hikayeyi beğenirseniz bölümleri hızlı yazmaya başlicam. Yorum yapın. Düşüncelerinizi merak ediyorum

BENİ BIRAKMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin