Yıllar geçiyordu ve biz de büyüyorduk. En yakın arkadaşımdı, sırdaşımdı. O zamanlar ondan başka kimseye güvenebileceğimi düşünemezdim. Her anımı onunla yaşıyordum çünkü. Sürekli gezerdik, denize girerdik, basketbol oynardık. Ve o günlerde hayatın bundan ibaret olduğunu düşünürdüm. Sevdiğiniz insanlar yanınızda, istediğiniz her şeyi yapmakta özgürsünüz. Ama şu an anlıyorum ki hiçbir şey o kadar basit değilmiş.Tolga'yı en son sekizinci sınıf mezuniyetimde görmüştüm. Bana veda etmişti o gün. Liseyi şehir dışında okuyacağını söylemişti. Yanağımdan masumca öpüp gitmişti. Bana hiç yazmadı, tatillerde yanıma gelmedi. Darılmadım, bir sebebi vardır dedim. Gidişinden üç sene sonra sıcak bir ağustos günü geri döndü. Yani tam olarak ailemin dağılmasından iki hafta sonra...
Geldiğini görmedim. Mahalledeki kızlar gelip haber vermişlerdi. 'Olanlardan haberi vardır mutlaka' diyerek onu görmeye gitmedim. Gelmesini bekledim. Ama gelmedi. Bir hafta sonra geri döndüğünü öğrendim. Arkadaşlığımıza olan inancımı kaybetmiştim. Bu gerçekten kalbimi kırmıştı.
Zaman böyle geçip giderken Tolga'nın da araba kullanabileceği fikri komiğime gitmişti. Çünkü o hala benim gözümde küçücük bir çocuktu. Arabaya bindiğimizde yüzüne baktım ve onu ne kadar çok özlediğimi anladım. Ağzımı açıp bir şey söylememe fırsat vermeden kollarını belime sardı. Sıkı sıkı sarıldık. ''Neden beni hiç aramadın?'' Başımı omzundan kaldırmış doğrudan gözlerine bakıyordum.
''Yeni okul, yeni arkadaşlar, yeni bir ev derken arada kaybolup gittin. Bazen aklıma geliyordun ama aramak için çok geç olduğunu düşünüp aramadım işte. Oraya geldiğim yaz olanları öğrenmiştim ama yanına gelecek yüzüm yoktu, inan. Gelip ne diyebilirim diye düşündüm. Onca yıl nasıl olduğunu sormak için bile aramayan biri, nasıl gelip de seni teselli edebilirdi ki?'' Umursamaz tavrı hoşuma gitmemişti. Ama bu onun her zamanki haliydi. Buna yeniden alışmam gerektiğinin de farkındaydım.
''Yanımda olman bile yeterliydi. Hiç bir açıklama yapmasaydın bile olurdu. Konuşmasaydın yeterdi. Ama orada, yanımda olduğunu bilmek bana güç verirdi. Ne bileyim belki geceleri yalnız uyumak zorunda olmazdım.'' Birden üzerine çok gidiyormuş gibi hissederek konuşmayı kestim.
Diyecek bir şey bulamadı. Omzunu silkmekle yetindi ve yanağımı okşadı sakince. Sanki tek dokunuşuyla tüm bedenimi paramparça etmekten korkuyormuş gibi...
''Hadi gidelim artık.'' dedi önüne dönerek. Arabayı çalıştırdı.
''Kardeşime nasıl ulaşabildin?'' Yolda giderken konuşmamak aptallık olurdu diyerekten bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum.
''Bu hiç kolay olmadı aslında ama annemin nüfus müdürlüğünden tanıdıkları vardı ve bende neden onlardan bir şeyler öğrenmeyeyim diye düşündüm. Birkaç gün sonra Toprak'ın Levent taraflarında bir aile tarafından yetiştirildiğini öğrendim. Evlerine gittim. Uzaktan baktım. İki katlı, tam zenginlere layık bir evdi. Sonra bahçede koşuşturan sarı kıvırcık saçlı bir çocuk gördüm. O an da onun Toprak olduğunu anlamıştım.
Onu son gördüğümde iki yaşındaydı ama saçları yine sarı ve kıvırcıktı. Mutlu görünüyordu, elinde kırmızı bir topla evin kapısında bekleyen bir kadına koştu. Boynuna atladı gülücükler saçarak. Sonra içeri girdiler ve hikaye burada bitti.''
Söyledikleri büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı bende. Düşünmüştüm ki, Toprak alışamamıştır gittiği yere, huysuz bir çocuk olmuştur. Böylesi daha mı iyiydi bilmiyordum. Hiç tanımadığı insanları ailesi olarak benimseyip mutlu yaşamak onun için iyilik miydi? Bir an, beni görünce tanımamasından korktum ya da tanımak istememesinden. Bu düşünceyi aklımdan silmeye çalıştım hemen.
"Peki şimdi gidiyoruz ama eve nasıl gireceğiz?" Saçma bir şey yapmaktan korkuyordum. Aynı zamanda her şey yapmaya da hazırdım.
"O kadının bir oğlu var ve şanslıyız ki o çocuk benim arkadaşım. Onun sayesinde içeri girebileceğiz. Ama Toprak'ın seni başkası varken görmemesi lazım. Onun ablası olduğunu kimse bilmemeli. Yoksa annesi olan kadın bizi o eve bir daha sokmayabilir. Bu yüzden dikkatli olmalıyız."
Dediklerinin her kelimesini aklıma kazımaya çalışırken bir evin önünde durduğumuzu fark ettim. Eski evimiz gibi büyük bir bahçesi vardı. Kardeşim adına sevinmiştim. Eski evimizden bir farkı yokmuş gibiydi buranın.
"Sadece sakin olman yeterli. Gerisini ben hallederim." Ellerimin titrediğini görünce bunu söylemek zorunda hissetmişti kendini. Başımı salladım ve arabadan indik. Elini belime doladı. Bu iyiydi çünkü ayakta durmam için ufak da olsa iyi bir destekti.
Zor da olsa kapıya ulaşmıştık. Kaçamak bir bakış attıktan sonra zile bastı. Kimse açmadı. Bir kez daha bakıştık. Bu sırada kapı açıldı. Kapıyı açan kişiyi gördüğümde kendimi rüyada falan hissettim. Gerçek olamayacak bir şeydi bu.
"Hoş geldin Tolga. İçeri girsenize." Ses o kadar tanıdıktı ki, unutmak mümkün değildi zaten. Ben hala ağzım hafif aralık, boş boş baktığım için olsa gerek konuşmaya devam etti.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BIRAKMA
General FictionSeni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmeyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde.