Numaranın İngilizcesi neydi lan?

56 5 1
                                    

Multimedia Enil.

Yağız'ın sınıfına girdiğimde Yağız telefonuna bakıyordu. Yanı boştu ve sınıfta olanların çoğu ona bakıyordu ama o sadece telefonuyla ilgileniyordu. Yanına geldiğimi bile anlamamıştı. Telefonuna baktığımda bana bir sürü mesaj yazdığını gördüm. Benim cevaplamamı bekliyordu anlaşılan. Gülümseyerek yanına oturdum.

"Und wie findest du es hier? Ist doch gar nicht so schlecht oder?" (Eh beğendin mi burayı? O kadar da kötü değilmiş değil mi?) dedim.

"Wo warst du Nastja?" (Neredeydin Nastja?)

"Einkaufen." (Küçük bir alışverişteydim.) dedim gülümseyerek.

"Wollen wir was in der Kantine essen?" (Kantinde birşeyler yiyelim mi?)

Onu başımla onaylayıp yanından kalktım. Kantine indiğimizde Yağız ikimize de toast almak için sıraya girmişti ben de bir masaya oturup telefonumda Temple Run oynayıp onu bekliyordum. Karşımdaki sandalyeye birisi oturduğunda başımı kaldırmamıştım çünkü kaldırsaydım oyunumda kaybederdim. Bir süre sonra halen orada oturduğunu fark ettiğimde telefonumu kenara koyup başımı kaldırdım. Bir oğlan bana bakıyordu ona baktığım nihayet fark ettiğinde şaşırdı. Ona ne var anlamında hareket yapınca birden bire İngilizce konuşmaya başladı.

"Hello nice to meet you.
Siktir ne diyeceğimi bilmiyorum ki. Ama kız baya güzel arkadaş."

Ona anlamsızca bakıyordum. Ne diye İngilizce konuşuyor bu. Onu anlamadığımı mı düşünüyor. Evet kesinlikle öyle düşünmeliydi ki yanımda böyle konuşuyordu. Bu beni gülümsetirmişti.

"Oha güldü. Bana gülümsedi. Kesin o da beni beğendi. Telefon numarasını istesem verir mi acaba. Can I have your your hay ben benim aklıma numaranın İngilizcesi neydi lan." diye bağırmaya başladığında kahkaha atmaya başlamıştım. Yağız elindeki tostlarla yanımıza gelidi ve yanıma oturdu. Sakinleştiğimde karşımdaki çocuğa samimi bir şekilde bakıp.

"Number numaranın İngilizcesi number." dedim. Önce düşünmeye başladı sonra yavaş yavaş gözleri büyüdü ve şaşkınlıkla bağırmaya başladı.

"Sen niye Türkçe konuşabiliyorsun?!"

Yağız'ın bana uzattığı tosttan bir ısırık alıp yedikten sonra. Ona cevap verdim.

"Niye Türkçe konuşmayayım? Türkiye'de değil miyiz ?"

"Sen sen benim dediğim herşeyi anladın o zaman değil mi? Lütfen anlamdım de. Lütfen dediğin şeyleri duymadım de."

"Dediğin herşeyi duydum ve anladım." dediğim an kafasını masaya vurmuştu. Yağız şaşkınlıkla önümüzdeki çoçuğa bakıp.

"Kim bu Nastja?" diye sordu.

"Bilmiyorum sen yokken geldi." dedim tostumu yemeye devam ederken. Yağız'ın getirdiği içeceği içmek istemediğim için önümdeki çoçuğu dürtüp içeceği önüne koydum. Kafasını masadan kaldırdığında bir önündekini birde bana bakıyordu.

"Teşekkür ederim." diyip içmeye başladı.

Yağız ona bakıp konuşmaya başladı.
"İsmin ne senin?"

"Doğru ya ben ismimi söylemeyi unuttum. Ah gitti kafa tabi." diye söylenmeye başlamıştı. Bizim halen ondan bir cevap beklediğimiz anlayınca. Çekinen bir tavırla

Karaer'lerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin