zéro

1.9K 125 92
                                    

Fen bilimleri laboratuarında her gün göremeyecekleri türden bir manzara olduğu için, herkesin girişteki aptal serserilere odaklandığı sıra, hızla arkamı dönüp yüzümü saklamaya çalıştım. Oysa o üçünün buraya giremeyecek kadar popüler olduğunu zannediyordum.

Giydikleri dar kotlara rağmen.

Önümde duran cama Luke Hemmings'in ışıltılı yansıması düşünce, dudağımı ısırıp düşünmeye başladım.

Pekâlâ, aslında ben kaşınmıştım. Jenn bana en başında, Luke Hemmings'in ve arkadaşlarının buna izin vermeyeceklerini söylemişti. Ama ben ne yapmıştım? Tabi ki de Jenn'i dinlememiştim. Peki, şimdi ne yapıyordum?

Tabi ki de sonuçlarına katlanıyordum.

Bu durumdayken, şuradan tüyebileceğim bir fikre ihtiyacım vardı. Lanet b planım neredeydi?

Atkuyruğu saçımı omzuma alıp, saçımı kemirmeye başladım. Laboratuardaki ses artarken ben hala ne yapabileceğimi düşünüyordum. Yardımsever olmamın cezasını Luke Hemmings ile geçen ezici bir konuşmayla mı ödeyecektim yani?

Belki de benim için gelmemişlerdi?

"Hey, Melanée!" diye dost canlısı bir ses duyunca düşlerimin suya düşüş sesi geldi. Çünkü Hemmings'in özel hobilerinden biri güzel anları bozmaktı. Bunu okulun ilk haftası melek görüntüsüne rağmen, birinci sınıflardan birine çelme çaktığında gayet net anlamıştım. Yine de hala kendimi, adının Melanée olan başka birisine seslendiğini ummaktan alıkoyamıyordum.

Gözlerimi kapatıp kendime bir saniye tanıdım. Belki de sadece Luke hayranı kızlar gibi davranır ve işin içinden sıyrılırdım?

Derin bir nefes alıp, yapmacık bir gülümseme takındım ve arkamı döndüm. "Hemmings," diye selamladım ben de kapıdaki sarışını. Yanındaki arkadaşları ile beraber benim olduğum yöne yürüdükleri sıra, onlara bakmamak için önümdeki deney tüpüne baktım. Beyaz eldivenli elim sanki önemli bir iş üzerindeymişim gibi mor sıvı dolu tüpü tutuyordu.

"Meşgul görünüyorsun," dedi sanki hep havadan sudan konuşurmuşuz gibi. Oysa ilk resmi konuşmamızdı. Pardon, okulun ilk günü bana müdürün odası yerine, soyunma odasını tarif etmesinden sonra yaptığımız ilk resmi konuşmaydı.

Alfred Basset'in üstsüz görüntüsü hala kâbuslarıma giriyordu.

Kaşımı kaldırıp, "Bu konuşmaları formaliteden de olsa yapmamız gerekiyor mu?" diye sordum. "Çünkü gerçekten meşgulüm." Tüpü kaldırıp salladım ona doğru. "Gördüğün gibi."

Masaya yaslanmış arkadaşlarından Calum güldü. "Direkt tehdit edildiği kısma gelmemizi istiyor." Çekik olan gözlerine bile ulaşmayan gülümsemesi söndü ve ciddileşti. "Komik."

Asıl komik olanın: homofobik Calum'ın geçtiğimiz hafta alt sınıftan James'in üzerine oturup, yüzünü yumrukladığı sırada, okul olarak James'in eşcinsel olduğunu fark etmemiz olduğunu söylemek ve yüzündeki ifadeyi silmek istiyordum. Homofobik biri için 'iğrenç' bir andı, zira Calum kalktığında James'in pantolonunda pek de hoş bir görüntü yoktu.

Anlaşılan Calum, sadece kızların ilgisini çekmekle kalmıyordu.

Yine de bunu dile getirmemeye karar verdim. Çünkü dünya bakabiliyorken daha güzeldi ve Calum'un James'i öylesine pataklayıp, homofobik olduğunu gayet net ifade etmesinden sonra, damarına basan bir kıza da vurmaktan çekinmeyeceğinin bir garantisi yoktu.

Ağzıma gelen bütün kelimeleri yutup, "Öyle," dedim ben de yapmacıkça gülümseyerek. "Ee, ne vardı?"

Ne olduğunu tabii ki de biliyordum.

Okulumuzdaki yardıma muhtaç öğrencilerimizin ödevlerini yapmasında yardımcı oluyor, alt sınıflara sınav çalıştırıyordum.

Ve gizli dahi Hemmings bunu paralı yaptığı için –para karşılığı öğrencilerin sınavlarını sabote ederdi- , son zamanlarda benim yüzümden geliri biraz düşmüştü. Belli ki artık kestikleri haraç o kadar da yeterli gelemiyordu.

Luke yere bakarak gülümsedi ve dili dikkat dağıtıcı bir şekilde dudağındaki piercinginde gezindi. Bu gülüşün anlamı şuydu: 'Bu işi cidden uzatacak mıyız?' Ellerini beyaz masanın iki yanına koydu ve hafifçe bana doğru eğildi.  "Oysa eskiden akıllı bir kızdın," diye mırıldandı sessizce. "Niye böyle bir şey yaptığını anlayamıyorum."

"Oysa eskiden akıllı bir çocuktun," dedim bende ve gözlerimi, karıştırdığım tüplere çevirdim. Böyle yapınca kâkülüm gözlerimi kapatıyordu. Bu tip durumlarda gerçekten de işe yarıyordu. "Her şeyi hükümetten beklememek gerekir. Ben sadece yardımcı oluyorum."

İncelediğim tüpten onun yansımasını izledim. Çünkü rahatmışım gibi davranıyor olmam, rahat olduğum anlamına gelmiyordu.

Aslında deliriyordum!

Luke birkaç saniye yavaşça gözlerini yüzümde gezdirdi. En sonunda ona baktığımda, birkaç saniye daha yüzümü inceleyip, "İkinci bir uyarıyı beklememeni öneririm," dedi ve geri çekildi. "Arkadaşlarımın gaddar sayılabilecek fakat ikna edici yöntemleri var."

"İleri kimya görüyorum," diye mırıldandım umursamazca. "Ne kadar gaddar davranabilirler ki?"

Yine de bu çocukların ileri kimya hocamız Bay Lawrence'dan, hatta abim Merla'dan bile daha korkunç olabileceklerini biliyordum.

"Öyle olsun," dedi Luke gülümseyerek. "Kendinde iyi bak Melanée."

Bu cümle de ucu açık bir tehdit sayılırdı zaten.



Haphephobia // HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin