quatorze

639 66 148
                                    

Arabada koyu bir sessizlik vardı. Merla da en az benim kadar kötü bir gün geçirmiş olmalıydı zira konuşmuyor, benimle uğraşmıyordu-ki bu görülmüş şey değildi. Direksiyonu gevşekçe tutan eli ile yavaşça ritim tutuyordu. Bariz olarak bir problemi vardı ama benim soracak enerjim yoktu.

Kafamı yola çevirip, gözlerimi kapattım. Bugün herkesin ağzına hiç olmadığı kadar malzeme vermiştik, yarın her tarafta kendi adımı duyacağımdan hiç olmadığım kadar emindim ve bu yüzden bir sonraki gün okula gitmemeye karar verdim. Sorunlarımdan bir süreliğine kaçmak güzel ve güvenli bir fikirdi. Böylece Cuma ve tüm hafta sonu evde yatıp, bunların hiçbirinin yaşanmadığına ikna edebilirdim kendimi.

"Ee?" dedi Merla sessizliği bozarak. "O çocuk sevgilin falan mıydı? Kavga ediyor gibiydiniz." Cevabını bildiği soruları sorması sinir bozucuydu.

"Ee?" dedim sesini taklit ederek. "Fransa nasıldı? Geri dönmeye niyetin yok gibiydi." Bana haber vermeyişini yüzüne uzun bir süre boyunca vuracaktım.  

Kısa bir an için güldü. "Yapma... Sana haber veremedim diye kızgınsın, değil mi?" Gerçekten çok halsiz görünüyordu. Acaba üstüne gitmemem gereken bir zamanda mıydık?

"Yok canım," dedim elimi havada savurarak. "Saçmalama. Neden kızayım ki?"

"Sana haber vermeye vaktim olmadı," diye açıklamada bulundu onunla dalga geçmemi takmayarak. "Acildi."

"Merla." Ciddileşip, "Neler oluyor?" diye sordum. "Benden bir şey mi saklıyorsun?"

Direksiyonu tutan eli sıkılaştı. Parmak boğumlarının beyazladığını görebiliyordum. "Ah, saçmalama." Eline baktığımı görüp, elini gevşetti. "Okulla ilgili bazı şeyler işte. Kaydımı dondurdum."

"Dondurdun mu?" dedim şaşkınca. "Neden?"

Omuz silkti. "Bu senemi sizinle geçirmek istediğimi fark ettim. Fransa'ya dönmek istemiyorum."

"Hepsi bu mu?" Kaşlarımı kaldırdım.

"Hepsi bu." 

Merla camını açıp, tişörtünün yakasını çekiştirdi ve konuyla ilgili başka bir şey söylemedi. Ben de sormadım. Nasıl olsa canı isteyince anlatırdı.

Kafamı geriye atıp, gözlerimi yola diktim. Merla'ya bir şeyi söyleyip, söylememek arasında gidiyordum. Bir süre kendimle cebelleştikten sonra, "O çocuk Luke Hemmings'ti," dedim tek nefeste.

Kaşlarını çatarak bana döndü. "Hangi çocuk Luke Hemmings'ti?"

"Kavga ediyor gibi gözüktüğüm çocuk," dedim kısaca ama hemen sonrasında bunu söylediğime pişman oldum. Ne diye kardeşime, Hemmings'ten bahsediyordum ki?

"Luke Hemmings, Luke Hemmings," diye tekrarladı. Yüz ifadesi, bu ismin ona hiçbir şey çağrıştırmadığını net ifade ediyordu. "Luke Hemmings, bir saniye." Hala araba sürüyorken bana döndü: "Liz'in oğlu Luke? Gitar çalmaya çalışan çocuk? Komşu Hemmings?"

"Evet," dedim. "Öyle de denebilir."

"Vay canına," dedi uzatarak. "Birileri kas yapmış." Bir an için, 'öyle,' diye cevap verecektim ki, çenemi hemen kapadım. "Tabi ya, anlamam gerekirdi. Karanlıkta seçemedim galiba."

"Galiba," dedim. Sırf karşılık vermiş olmak için söylemiştim bunu.

"Peki," dedi. Daha sonra rahatsızca yerinde kıpırdandı. "Yani siz?" Cevap bekler gibi bana baktı ama soru sormamıştı. Kaşlarımı kaldırdım. "Şey, bilirsin? Hani?" Anlamıyordum. Gözlerini devirip, "Tanrım," dedi. "Çıkıyor musunuz demeye çalışıyorum!"

Haphephobia // HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin