there is no way back

790 126 21
                                    


••

Unutmak için sarhoş olan bir çok insan tanesinden farklı olarak, her bir parçayı hatırlardı ruhum.

Ve beynimin buna karşı çıkması gerekirken, yüzüne aptal bir gülümseme kondurup kazırdı kıvrımlarına her detayı.

Bu detayların en göz alıcısı Jung Hoseok'tu.

Gözlerinde göremediklerimi dokunuşlarından aldığım o adamdı.

Ve ben, birine takılı kalmaktan ölesiye korkarken onda kaybolmuştum.

Oda bende kaybolsun istemiştim.

En azından 'benle' kaybolsun ve kimse bulmaya tenezzül etmesin.

Öylesine bir aptaldım işte.

Hissettiklerimi dokunma arzumun içine saklamış ve yine bile bile çıkarmıştım onları oradan.

Avuçlarıma sığarlarken birde bakmıştım ki taşar olmuşlardı.

Ne parmaklarım kavrayabilmişti onları, ne kalbim toparlayabilmişti döktüklerini.

Ve ben daha güzel dağıtsın diye beni, zaten dağılmış olan parçalarımı savurmuştum dört bir yana.

Tüm bunların yanında yine gitmesini söyleyen ben olmuştum.

Aynaya baktığımda bir kez daha, ne kadar çocuk olduğumu görmüştüm.

••

Geceye doğru, kafatasımda fink atan tilkilerim tarafından dürtülmüş ve deri bir pantolon giymeye zorlanmıştım.

Saçlarımı en güzel şekilde dağıtmış, üzerime ise fazla oluşumu dengeleyen o bol, beyaz tişörtü geçirmiştim.

Donacağımı bile bile, öylece çıkmayı seçmiştim.

Bu acelem ona ulaşmak istediğimden miydi? Yoksa ona çabucak ulaşmak istediğimden miydi? Hala karar verememiştim.

Postallarımı sürüyerek yürüdüğüm bu kaldırım taşlarında, onunla izlerim olsun istemiştim.

Sokak lambalarının o naif gereksizliği altında öpsün ve bu çöplük geceleri özel kılsın istemiştim.

Ay, bizi izlesin.

Tek şahidimiz yıldızlar olsun istemiştim.

Kendini sadece parasıyla kanıtlayan onca bedenin arasında bir birayı zor alan küçük bir adam olarak, çokça şey istemiştim.

••

Tanıdık kapıyla bir süre bakışmış ve kendimi içeri atmıştım.

Gözlerim sadece olduğu yere odaklanırken, gördüğüm manzarayı bu ve bundan sonraki geceler nasıl sindireceğim diye düşünmekle meşguldüm.

Bekledim.

Uğraşamayacak kadar korkak oluşuma dahi sövecek takatim yokken, saatlerce bekledim onu.

Gözlerimi iki yabancıyla buluşan dudaklardan bir saniye olsun ayırmadan bekledim.

Belki beni düşünüyordur diye, belki hissederde bakar diye bileklerimi tırmalamaya meyilli o tırnaklarıma izin verdim ben.

Midemdeki kelebeklerin üzerine akıttığım göz yaşlarıyla doldurdum kendimi.

Bekledim, yinede bakmadı bana.

Ve ben o an ilk defa uğraşmaya karar verdim.

Tüm korkaklığımı ceplerime sokup koştum ona.

Kolunu kavradım ve gömüldüğü parıltılı koltuktan kaldırdım onu.

Belini kavrayıp şaşkınlıkla beni izleyen gözlerinde dinlendim bir süre.

Göz yaşlarımı daha fazla gizleyemeyeceğimi anladığım o an, yüzümü başka kokuların hakim olduğu o boyna gömdüm ve fısıldadım usulca.

"Kapıldım Hoseok."

"Geri dönüş yok."

••

Starboy • SopeWhere stories live. Discover now