Kafanin; cevabını kaybedince kazanabileceğin sorularla dolu olmasi, kalbinin sağır edercesine hızlı , kendi kanında boğulmaktan korkarcasına çaresiz çarpması, önceden kimse görmesin diye sımsıkı tutup , gülerek sakladığın gözyaşlarının, karanlık gecede yorganin altında , beyin hücrelerini kemiren düşüncelerle tek başınayken bile akmamakta ısrar etmesiydi hissizlik.
Hissizlik ne hisden sayılabilecek kadar basit ne de yokmuş gibi davranilabilecek kadar hafifti.
Acı çekmeye bile muhtaç kaldığının en aciz göstergesiydi.
Öyledir ki hiç bilmediğin bir kokuyu özlemek ve bu özlemin canını olağan gücüyle sıkmasıyla, beyninin parçalara bölünerek , yavaş yavaş , içten içe , canını acıtmadan çökerten zehirli bir mermiden daha sinsice ölmek , kendi psikolojik dengene bile sahip çıkamamakla tarif edilebilir belki hissizliği hissetmeyenlere hissizlik...