MULTİMEDYA; OĞUZ KANER
"Teşekkür ederim." Diye bağırdıktan sonra elini 'bir şey değil' anlamında yukarıdan kaldırıp salladı ve merdivenlerden inerek gitti. Ama tabii bu yaptığı her ne kadar iyi olsa da, tamam tamam ultra mükemmel bir şey olsa da ömür boyu onunla kalacak değildim. Yatağın üzerine umutsuz vaka gibi oturup düşünmeye başladım. Zor olsa da yine bir canî plan bulmuştum. Ama sanırım ben bu canîce planımı Egemen gelince uygulayacağım.
Bana 'yok artık' gözleriyle bakmayın. Akşam uzun olacağını bildiğimden gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım...
************************
Uyandığımda aşşağıdan Egemenin saçma saçma birilerini azarladığını duydum ama hiç oralı olmadan yataktan kalkıp hazırlandım.
Saçlarımı elimle düzeltirken odanın kapısı hızlı ve sert bir şekilde açılıp kapanmasıyla irkildim ve o yöne baktım.
Yine çekiciliğinden ödün vermeyen bir adet Egemen...
Allahım sen bizden alıp buna mı verdin yahu?
Kafamın içinden bu saçma düşünceleri ittirip "İnsan bi kapıyı tıklatır be." Diye ciyakladım. Egemen bu ciyaklamamı beklemiyormuş olacak ki o güzelim yüz ifadesi değişti. İç sesim 'Çarpılacan Beren' dese de kendime gelip yine o sert ve ukâla bakışlarımdan ödün vermedim. "Ev benim. Ev benim olduğuna göre de kapıyı tıklatmam gibi bir lüzmum olmadığını da hatırlatırım." Diye sert bir şekilde konuşurken ağzından çıkan 'o kelimelere' ve 'o ses tonuna' büyülenmeden kendime gelip "Çok bencilsin." Dedim. O da suratına şu tatliş gülüşlerinden birisini yerleştirip yatağa yayıldı. Evet benim yattığım yatağa yayıldı. Egemenle aramızda hiç bir şekilde düşmanlık yoktu. Aman olmasında be. Beni baştan aşşağı süzdüğünde "Hayatında hiç kız görmemiş gibi bakma." Diye mırıldandım. Bana ise "Hayırdır bir yere mi gidiyorsun bu saatte?" Diye sorarken saat daha sekiz bile olmamıştı gerisini siz düşünün.
Ben ona "Sana ne?" Diye cırlarken "Ne demek sana ne?" Diye yanıt vermişti. Hani şu klasik tatliş sevgili atışmaları. 'Ah ah... ne güzeldir onlar.' Diye içimden geçirmiştim. Yani şimdi Egemen ve ben değilim konu. Yani zaten öyle bişey de olması yani katîyen mümkün değil. "Soruma cevap vermeni bekliyorum." Diyerek boynundaki o damarın belirginleştiğini anlamıştım. Ee hayli hayli sinirleniyordu. Lafını tekrarlayacaktı ki biraz kekeleyip, "Şeye..." hemen duruşumu toparlayıp "Markete." Demiştim. "Evet evet markete!" Diye tatlı yüzüme o tatlı sırıtışımı yerleştirdim. "Ne alacaksın marketten evde zaten bir kuş sütü eksik." Dediğinde bir an afalladım. Ukala 'zengin bozuntusu' işte ne bekliyordunuz?
"Ya benim şey," "Her akşam hep çikilita yerim." Dediğimde saçma saçma güldü. Bu gülmekten çok kahkahaydı bence. "Demek çikilita ha?" Deyip yeniden güldü. Ne var yani çikilitayı doğru telaffuz edemiyorsam...
"Sen dur korumalar gider." Dediğinde sesi eski umursamaz ve ciddi tonuna bürünmüştü. Ben "Ya ne gerek var evde de sıkılmıştım zaten." Diye Egemen 'BEY'e yalvarıyordum gitmek için. Hah! Saçmalık bu. "İyi peki birlikte gidiyoruz." Deyince gözlerimi 'yok artık' dercesine açıp bön bön baktım.
Yüz ifademden anlamış olacak ki "Ne işler karıştırdığını bilmiyorum ama eğer bulursam yakarım Beren!" Diye kükredi. Yani sadece 'UYARDI'
Sanırım şu dakikadan sonra da benim kaçma planım yatmıştı. Zaten beklediğim en kötü olumsuz an buydu yani. Egemenin benimle birlikte gelmesi...
Egemene "Egemen hadi ekmeğinle oyna." Dedim ve beklemiyormuşcasına bakıp sırıttı. "Sen çok değişik bir kızsın." "Ve ayriyetten çok çirkefsin." Dediğinde sizce suratım düştü mü? Tabii ki de hayır. "He he" diyerek geçiştirdim. "Neden evinde zorla tutuyorsun?" "Tutmasaydın" diye cırladığımda lafımı tam doksandan suratına çarptım.
Yüzünü pencereye doğru dönüp konuşmaya başladı.
"Baştada dedim. Değişiksin." Dediğinde, "Değişik olmam ne mâna?" Diye sordum.
"Çok soru soruyorsun kes şunu." Dedi.
"Yürü artık gidiyorsak gidelim." Diye mızmızlandı. Gitmeye artık pek niyetim kalmasa da sırf o pahalı çikilitalardan alıp yiyecektim. Görgüsüzlük değil bu. Sadece en güzelleri buralarda pahalıydı ne yapabilirim? Egemen ayaklandığında kapıyı açıp önce benim çıkmamı sağladı. Ben de o asık surat ifademi gözüne soka soka yürüdüm tabii. Evine ilk defa ciddi ciddi şimdi bakıyordum da benim evimin bütün odalarını birleştirsek Egemenin bir salonu etmezdi. Odaya kahvenin tonları hakimdi. Bu çocuk zevkli olmaktan bir gün ölecek.
Koltukları zaten muazzamın da muazzamı yani mükemmeldi. Televizyonu zaten kapıyı yan yatır onu duvara montele. O derece büyüktü. Adımın seslenilmesiyle kendime geldim. "Beren artık şu evi incelemeyi bırakıp önüme düşsen?" Diye homurdanmıştı bay Lordumuz.
Eh be adam az kes sesini de şu evi bi inceleyeyim.
Kafamı sallayıp çıkışa doğru yürüdüm. E haliyle o da arkamdan geliyordu. Sizce arabanın kapısını açtı mı? Yo. Odun mu? Hatsafhası.
Araba mercedesdi. Siyah Mercedes. Ben bunu sürmeye kıyamazdım bu gelmiş hızını 150-200'e çıkarıyordu. Canî işte ne bekliyordunuz. Emniyet kemerim olmasa, ani fren yapsa kafam camı kırıp arabadan dışarı fırlar, asfaltı boylardım her halde. Gerisini zaten biliyorsunuz. Egemene bakıp "Şu arabayı hızlı sürmekten ne anlıyorsunuz?" Diye çıkıştığımda bana bakıp o pis sırıtışını yüzüne yerleştirip "Çok korkaksın." Hayır korkmamla alakası yokda yani. "Korkmamla alakası yok saçmalama." Diye gözlerimi devirip mırıldandım. "O yüzden tırnaklarını koltuğun altına bastırıyorsun değil mi?" Diye dalga geçerek gülmüştü. Araba bir marketin önünde durduğunda ciyaklar gibi "Senin işkencene dayanamam artık." Diyerek arabadan indim ve markete doğru ilerledim. İstanbul'un o soğuk havası saniyesinde donmama sebep oldu ve hemen içeri geçtik. Abur cubur raflarına ilerlerken omuz üstünden Egemene bakmıyor da değildim. Her baktığımda elinde telefonu birisiyle mesajlaşıyordu. Yüzünde belirgin olmayan bir ifade vardı. Yani aslında bi ifade yoktu. Duygusuz davranıyordu. İstediklerimi alıp kasaya doğru ilerledik ve parayı tabii Egemen ödedi. Bütün işleri hallettiğimizde arabaya yöneldik. Kaçış planımı uygulayamazdım çünkü market yalanını söylemiştim. Aslında birazcık saçma oldu bu market. Ama her neyse zaten bir gün illa kaçardım. Belki Egemeni deli ederdim kavga ederdik ve bana bağırmasını sağlardım sonra ben de bağırmasına dayanamayıp evden kaçmış gibi yapardım. Aynen ya bu benim aklıma neden gelmedi ki? İçimde şeytanî gülüş birazdan kahkahaya dönüşecek diye korkup kendimi toparladım. Bu adamla geçirdiğim her an her dakika her saniye bana zehiri zıkkım olsa da mantıklı bir plan bulupta kaçamamıştım. İki gündür zaten hastahaneye de gitmiyordum Tunç kudurmuştur ben onu aramadığımda. Egemene "Egemen bir şey sorucam." Dediğimde "Ne var" deyip ciddiliğini korumuştu. "İki gündür hastahaneye gitmiyorum yarın lütfen uğrayabilir miyim?" Diye sorduğumda "Ben o işi hallettim." Dedi. İnanmakta güçlük çeksemde yine geçen günkü dediğini tekrarladı. 'Ya anla artık yanında kalmak istemiyorum' ne diye cümlelerini tekrarlayıp duruyorsun anlamıyorum ki. Şaşırmış gibi "na-nasıl?" Diye sormuştum. Belki bi umut hastahaneye gidiyorum diye kaçabilirdim. Ama onu da elimden aldı işte. Pis şeytan...
"Patron ben olunca sıkıntı çıkmıyor." Cevabını aldım. Ee ne yani şimdi bu bizim, yani benim staj yaptığım hastahanenin sahibi falan mıydı? Yok canım saçmalık! Heh...
Camdan dışarı baktığımda ormanlık bir alana girdiğimizi anladım. Egemen manyağının evi bu yoldan geçiyordu. Kendinize bir sorun bir insan neden evini ormanlık bir yola yaptırır? Hayır yani ana yolların olduğu yer nerene yetmiyor? Manyak mısın nesin dediğimde iç sesim 'bir de soruyor musun' diye bana çıkıştı ve ben de "Evet." Dedim. Ve evet. Ben bunu yanlışlıkla içimden değil de dışımdan söylemiştim. Evet kafama sandalye ve benzeri şeyler atabilirsiniz. Egemen bana 'delirmiş bu' bakışı atarken "Pardon" dedim. "Sen gine ne konuşuyorsun içinden?" Diye dalga geçer ses tonuyla konuşup sinirimi bozmuştu ve ben de "İçimden senin manyak olup olmadığını ölçüyordum da kendime sorulmuş gibi hissettim bir an." Diye lafını evire çevire yedirtmiştim. Sen kim benimle uğraşmak kim hah...
Bana 'Yav bacım he he' bakışlarıyla bakarken merdivenlere doğru çıktı ve gözden kayboldu. "Bu adam insanı bakışlarıyla döver vallahi." Diyerek mutfağa gidip poşetleri tezgahın üstüne yerleştirdim ve bir çikilita alıp yavaş yavaş yedim. Yediğim şeyin çöpünü attıktan sonra merdivenlerden çıkıp yavaş yavaş odaya doğru ilerledim. Odaya geldiğimde koridorun sonunda bir balkon olduğunu yeni gördüm ve ilerledim. Balkonun kapısını tam ittirerek açacaktım ki Egemenin telefonla konuştuğunu gördüm. Sesinden telaşlı olduğunu ama bunu telefona yansıtmamaya çalıştığını anlaya biliyordum. Salak değildim hani. Yani tamam olabilirim ama o kadar da değil. "Ne yapmamı bekliyorsun Pelin?" Diye üzgün bir şekilde sorduğunda karşı tarafı duymasam da "Yine yanında o herif olacak ve ben size mi bakacağım?" Diye sinirli bir şekilde söyledi. "Gelemem" dedi kısa ve net bir şekilde. Egemen beni görünce "Müsait değilim iyi geceler." Deyip karşı tarafın bir şey demesini beklemeden kapattı. "Kusura bakma ben geçerken bir uğrayayım dedim ama telefonla konuşunca da... bölmek istemedim." Diye nefes almadan hızlı ve telaşlı bir şekilde konuşunca "Yavaş konuş kızım öleceksin nefessizlikten" deyip bir kahkaha patlattı. Onun gülmesine karşılık vererek kahkaha atmasam da tebessüm ederek karşılık verdim. 'Höö çok komik.'
Ben konuyu değiştirip "Gitmen gereken bir yer ise git. Merak etme kaçmam." Diye bir kahkaha da ben attım. İşin sonucu dalga geçmek değil mi? Gülün.
Ama tabii Egemen olmayınca kaçardım o ayrı bir konu.
O sadece "Şu an gitmeyeceğim. Sen de artık git yat uyu." Diye azarladı. Yani acaba kimdi ki şimdi? Bu akıl almaz düşüncemden sıyrılıp "İyi geçmeyen geceler." Deyip bir hışımla odaya geçtim. Bu oda bana resmen dört duvardan ibaretti. 'Çarpılacan lan sus şimdi' diyen iç sesime hak verip sustum. Pijamam olmadığından çantamda kalan taytımı çıkarıp giydim. Çantanda tayt ne arıyor hazırlıklı mıydın kaçırılmaya diye sormayın. Stajda çok işime yarıyordu bu da kalmıştı işte. Saçlarımı hafif yukarıdan topuz yaptıktan sonra "Allahım beni niye bu Egemen manyağıyla sınıyosun nolur beni kurtar bi çıkış yolu göster de kaçayım yarabiim." Diye sadece dua ediyorum ve bir an önce kaçmak istiyordum. Ben böyle düşünüp dua ederken gözlerim bedenime yenik düşüp kapanmıştı bile...
**************************
Sabah uyandığımda şu filmlerde yeni uyanan kız gülerek böyle kollarını iki yana açıp esnerken aman neyse işte ondan yapmaya çalıştım ama sadece çalıştım. Yataktan yavaşça kalkıp banyoya doğru ilerledim. Banyoya geldiğimde aynaya baktım ve kendimden korkup geri geri gittim.
Tabii ki de şakaydı. O kadar çirkin değilim yani ama o kadar da güzel de değilim. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkadığımda kendime gelmiştim. Odadan çıkıp Egemenin birisiyle konuştuğunu gördüğümde salona geçmeden mutfağa geçeyim derken "Misafirin mi var Egemen." Diye sesini benim duyabilmem için yükselterek konuştu. Ah! Tabii ki de oralı olmayacaktım. Ama tabii gıcık ve boğuk bir sesin adınızı seslenmesini duyunca cevap verip yanlarına gitmek zorunda kalıyorsunuz.
Salona doğru ilerlediğimde Egemenin yanındaki adam gözünü çevirip bir bana bir Egemene baktı. "Ne var?" Diye tısladığımda "Misafir varken ayıp olmuyor mu böyle konuşmak?" Diye söylendi ve adını bilmediğim şahıs "Abiden ne zaman misafir olduk lan?" Diye Egemenin kafasına sert bir şaplak yapıştırdı. Bu gülme isteğimi tatlı tatlı uyandırsa da gülmemek için kendimi zor tuttum o ayrı bir konu. "Egemen daha bizi tanıştırmadın." Diyen daha şimdi Egemenin abisi olduğunu öğrendiğim şahısa Egemen kısa bir bakış attıktan sonra "Yeni ev arkadaşım." Dedi. Gözlerinin içine 'sen mal mısın?' Dercesine bakıyordum. Egemeni gözlerimle öldürebilirdim o an. Her ne kadar abisi olsa da yanlış da anlayabilir sonuçta. "Sadece ev arkadaşı mı?" Diye sorduğunda resmen utançtan renk değiştiriyordum. Eh be Egemen! Başıma neler açtın be adam. Yanaklarım kırmızıdan mora mordan beyaza yani her rengin her tonuna büründüğünü fark etmiştim. Daha sonra Egemenin utandığını da fark ettim. Bu Egemendi utanamazdı. Gazetelere 'şok şok Egemen Kaner utandı' falan mı yazdırtsam diye de düşünmedim değil. Abisine "Kaşınma Oğuz." Dedi. Hemen oraya dönüp bir abisine bir de Egemen 'bey'e baktım. Oğlum sizin geninizde yakışıklılık hastalığı falan mı var allasen? Diye geçirdim içimden.
Adının Oğuz olduğunu öğrendiğim şahıs ayağa kalkıp kapının olduğu yere doğru ilerledi. "Bu akşam mehtap teyzeye söyle de sevdiğim yemekleri yapsın Egemen." Diye sırıttı ve tam gidiyordu ki "Tamam koçum söylerim." Deyip pis sırıtışını yüzüne yerleştirip arkasından baktı. Oğuz arkasını dönüp "Akşam sana o Oğuz'u ve koçumu göstericem koçum." Deyip kapıdan çıkıp gitti...EVEEET! OKUYUCULARIM NASILSINIZ BEN ÇOK İYİYİM! "Karanlığın Güneşi" KİTABIMIN 3. BÖLÜMÜYLE DE KARŞINIZDAYIM. İLK DEFA BU KADAR UZUN BÖLÜM YAZDIM SİZ DE TADINI ÇIKARARAK OKUYUN BARİ. OĞUZ SİZCE NEDEN EGEMENİN EVİNE GELDİ? YORUMA DÜŞÜNCELERİNİZİ FALAN BIRAKIRSINIZ BİR DE VOTELERİNİZİ EKSİK ETMEYİN ÖPTÜM HEPİNİZİ 😘😘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Güneşi (DÜZENLENİYOR)
Romance"Sabah uykusu kadar sevebileceği birisi lazım insana. Sen gibi, senin gibi, biraz da sana benzeyen..." "Sen ile ben arkadaştan öte olamayız diye biliyordum." Karşımda durmakta güçlük çekse de o nayif dudaklarının arasından tek bir kelime çıkmıştı. ...