Güz

132 41 3
                                    


Eylülün, o bunaltıcı ağustos sıcağında, canlıları alıp ta sanki bir kahraman misali, kurtarmasıyla güzün saltanatı başlamıştır.

Ekim'in kah insanın içini ısıtan, kah yağmurlarla sararmaya yüz tutmuş, yaprakların bir bir dökülmesiyle, artık ömrünün ortasına gelir ve bir gece yarısı yarde dökülüp te gazel olan yaprağın donması ile son bulur güzün hayatı. Sanki yeşil bir yapraktır güz. Bir yaprak edasıyla, hoş yeşil rengi tatlı bir sarıya dönüşür, buraya kadar her şey güzeldir. Herkes buraya kadar güze güzel der, lakin o sarı yaprak yere düştüğünde ve ayak altlarında dolaşıp ta çamur olunca, güzel kelimesi yarım kalır ve bu mevsimin adı güz olarak tek hecede son bulur. Oysa saha sonuna "el" gelmesi gerekir, lakin bu mevsimin sonu pekte hoş olmadığından olsa gerek, "el" asla eklenmez güz kelimesinin arkasına ve yarım kalır. Tıpkı bir yaprağın yere düşüp te ne canlı nede cansız kaldığı o an gibidir, güz mevsimi.

Yavaş, yavaş çekilir kenara ve hoş geldin der. Bırakır mevsim tahtını kışa, artık saltanatı hüzünlü olarak sona ermiştir belki ama yinede içinde,yaşadığı o ilk eylül gününün onuru vardır. Belki kışa bugün yenik düşmüştür, lakin yazı yenmiştir. Üstelik herkesi sevindirmiştir. Bugün kışa yenik düşmesinin üzüntüsünü yaşamasının nedeni de, bütün canlıların doğanın o uzun ve sıkıcı olan kışa tutsak olmalarından başka ne olabilir. Kendisini sevenleri, belki yenik düşmesi üzecektir. Ama nafile kışa yenik düşüp tahtını ona kaptırıp, son yolculuğuna donan ve çürüyen bir yaprak misali uğurlanmıştır artık, eylül ile gülümseyen, ekim ile hoş tavrını takınan ve kasım ile üzülen, ağlayan koca güz.



DENEMELER #wattsy2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin