Hayal ettiğim hayat bu değildi. Benim hayalimde düşüncelerimi kaleme kağıda döküp yazmak vardı. Yazılarımda kazanmak ve hayatımı kalemimin kazancı ile yönetmek, yönlendirmek vardı. Nitekim böyle olmadı. Yine yazdım elimden geldiğince, zamanımın yettiğince yazdım. Hikâyelerim, şiirlerim ne olursa olsun çağdaş edebiyat enkazının arasında kaybolmuş bekliyordu. Kim bulabilecekti ki bir kaç çöp karıştırıcı araştırmacı şahsiyet haricinde kimse göz atmıyor sadece içeriği ne olursa olsun, parlak kaplamalı yüzeyde duranları değerlendirmeye alıyorlardı. Popülasyon ve eseri okuyup değerlendirme yerine reklam öne çıkmış olduğundan, gerçek edebi eserler kokuşmuşluğun arasında zaman farelerinin yıprattığı birer musfetteydi. Eee ne olacaktı bu işin sonu? Uzun zaman sonrasında belki keşfedilmek eser sahibi hayata veda edeli, belki 50 sene sonrasında. Ne anlamı kalmıştı ki, bedava edebiyatın boş gölgesinde sessizce oturmaktan başka , ne kalmıştı ki, zamanı yaşayan yazara. Ün yok, şöhret yok, para yok, begenilmenin verdiği haz yok, etiketi kullanmak yok, sadece bir konsantre bırakmak geleceğe, o da ya tutarsa misali.
Edebiyat mı? Edebiyat boş iştir azizim, sadece düşüncelerini boşaltıp mayalarsın boş kağıtları. Gerisi mi, gerisi ilerisi yok, olacak olacağına varır ümitle, belki yarın belki bin yıl sonra, belki hiç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEMELER #wattsy2017
SpiritualBazı zamanlar zindan gibi bir gönlü açmak için tek anahtardır, tatlı bir tebessüm. Some times it's the only key to opening a dungeon-like heart, a sweet smile.