Bir hafta geçmişti.
Jungkook'un omzumda ağladığı günden bu yana bir hafta geçmişti.
Şuan daha iyiydi. Annesine sandığım gibi bir şey olmamıştı, yaşıyordu. O gün; kollarını belimden çekmeden boğuk çıkan sesiyle kanser olduğunu ve doktorun onlara geciktiklerini söylediğini söylemişti. Onu daha sıkı sarmaktan başka bir şey yapamamıştım.
Küçük bir 'geçecek' mırıldandığımdaysa başını sallayıp 'umarım' demişti. Onu üzgün görmek hayatım boyunca karşılaştığım en kötü durumlardan biriydi.
Sınıfta sessiz ama bir o kadar da eğlenceli biriydi. Önümde oturmasına rağmen kalem, silgi, kağıt ve defter alışverişi dışında hiç iletişimimiz olmamıştı fakat ben onun söylediklerini o da benim söylediklerimi dinlerdi. Birbirimize saygılıydık, dedikleri gibi bir soğukluk yoktu aramızda.
İlk defa bu kadar yakınlaşmıştık ve bu ilk defanın bu kadar yakın olmasını beklemiyordum açıkçası.
Cama doğru bakarken hafifçe gerindim ve meyve suyundan büyük bir yudum aldım. Ders boş olduğundan ve sınıfta durmak istemediğimden kantine gelmiştim. Alandaki tek ses arka tarafta konuşan teyze ve amcanın sesiydi. İkisi de tontondu, bazen onların olduğu tarafa gider yanaklarıyla oynardım. Hafifçe gülümsedim. Birlikte yaşlanmaları çok güzel bir şeydi.
"N'aber?"
Bakışlarım hızla Jungkook'u bulurken hafifçe yerimde sıçramıştım. Dişlerini göstererek gülümserken karşımdaki sandalyeyi çekti ve oturdu –insanlar otururken yakışıklı olabilir miydi ya?-.
"Üzgünüm, korkutmak istemedim."
Mahcupça söylediğinde elimi 'önemli değil' anlamında sallamıştım. Konuşursam kekeleyeceğimi düşünüyordum çünkü. Ellerini masanın üstünde birleştirip camdan dışarı baktığında aynısını ben de yaptım.
O malum günde, çıkış zili çaldığında benden ayrılıp yavaşça ayağa kalkmıştı. Ardından elini uzatıp benim de kalkmamı sağladıktan sonra beni hızla kendine çekmiş ve sarılmıştı. Böyle bir şey beklemediğimden bir süre ellerim havada durmuştu, farkettiğimdeyse yavaşça beline yerleştirmiştim ellerimi.
Birkaç dakika o şekilde durduktan sonra kendimi geri çekip ona bakmıştım. Bana kanlanmış gözleriyle bakarken kalbim eziliyormuş gibi hissetmiştim fakat buna rağmen gülümsediğinde nefes alamamıştım. Elini başıma koyup hafifçe okşadıktan sonra arkasını dönmüş ve gitmişti. Bu onun teşekkür etme tarzıydı, sanırım?
Çantamı sıkı sıkı tutup eve doğru yürürken yüzümdeki aptal gülümsemeyi bir türlü silememiştim. Aklımda bir sürü soru vardı; Bundan sonra yakın mı olacağız?, Bana neden sarıldı ki? gibi. Fakat gelin görün ki tüm hevesimi bir hafta içinde çok güzel bir şekilde söndürmüştü.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı, bazen göz göze gelmiştik ve o sadece tebessüm edip yaptığı işe devam etmişti. Ne yapmaya çalışıyordu ki? O halini görmemi istemediği için miydi; o halde bana 'unutalım' gibi bir şey söylemesi gerekmez miydi?
"Rae Hwa."
Bakışlarımı ona yönelttim. Durduk yere kendi moralimi bozmuştum, derdim neydi cidden?
"O gün-"
"Unuturum."
Sözünü kesmeme sinirlenmiş olacak ki kaşları çatılmıştı. Dudağımı ısırıp bakışlarımı bir süreliğine önümde duran meyve suyuna diktim.
"Ne unutmasından bahsediyorsun?"
Tekrar ona baktığımda dikkatle yüzümü incelediğini farkettim. Yüzümün yandığını hissediyordum.
"Rae, omzunda ağladım. Annem için. Sen bunu görmezden gelmeyi mi düşünüyordun?"
Aynı pozisyonda bana sorduğunda gözlerim kocaman açılmıştı. Ellerimi önüme getirip hızla salladım.
"Hayır, Jungkook, yanlış anladın. Ben sadece," tek kaşını kaldırmıştı. "Sen benden uzak durunca, unutmamı istediğini düşündüm." Başımı önüme eğip mırıldandığımda dolan gözlerimi kırpıştırdım. Beni yanlış anlasın istemiyordum.
"Aptal falan mısın?"
Hayretle bana yönelttiği soruyu dinledim. Ne aptalı be, düşünceli biriydim ben!
Başını önüne eğip kıkırdadı ve parlayan gözleri tekrar beni buldu.
"Bu kadar derin düşünmene gerek yoktu. Utanmıştım sadece."
Ağzım açıldı ve bir müddet ona baktım. Cidden, hiç beklemiyordum. Jungkook beni sürekli şaşırtıyordu.
"Eh, her gün bir kızın omzunda annem için ağlamıyorum?" Başını yana eğip tatlı bir ifadeyle söylemişti.
Böyle bir konuda ilki olduğum gerçeği kalbimi hızlandırırken yalandan yere boğazımı temizledim.
"Ş-şey," etrafa bakındım. "Pekala..."
Aptal olduğumu söylemiş miydim? Bu halime gülerken önümde duran meyve suyumu aldı ve ayağa kalktı.
"Seni yarın annemin yanına götüreceğim."
Ve gitti.
>>>>>>><<<<<<<
Tekrar selam!
Bu bölümü 'geçiş bölümü' (?) gibi yapmayı düşündüm ama pek olmadı sanırsam, tamamen içime sinmedi yani.
-Bu arada bu veletler lise 2, daha küçükler TT-
Tekrar görüşmek üzere, hoşçakalın!
Ve nolur yorum yapın yahu! LÜTFEEĞN! TT
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Own♧Jungkook
Fanfiction"Beni bu hale getiren sensin, Jungkook. Eserinin tadını çıkar." Jeon Jungkook|Choi Rae Hwa