Sıkıntılı günler birbiri ardını kovalıyordu. Aileme o kızı istediğimi açık açık söylicektim. Kararım kesindi her türlü zorluğa göğüs gerebilirdim. Sevgim üstesinden gelir zannediyordum. Ama bazen hayatta öyle şeyler olabiliyormuş ki sen ne kadar çabalarsan çabala ne kadar istersen iste senin elinde olmayan bir kudret varmış... Annemin pişirdiği gözleme kokusuyla güne gözlerimi açtım. Bir yandan da kardeşlerimin kahkaha sesleri... İçimden Allah'a şükrettim... İşte en büyük saadet buydu... Onlar yüzümdeki gülümsememin sebebi, neşe kaynağımdı. Elimi yüzümü yıkarken aynaya da kendimi seyrettim. Bugün kahvaltıdan sonra ilk işim Nazlı'ya gidip verdiğim kararı açıklamak olucaktı. Akşama da babam gelince söyleyecektim. Bir yandan çok mutluydum ama içimde adlandıramadığım garip bir husursuzluk vardı.
Korkuyor muydum yoksa? Ya Nazlı istemezse? Yok yok o da beni seviyor o da ister. İçimde ki şeytan benle oyun oynamaya çalışıyordu. Hemen elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı sofrasına gittim. Anacığımın yanaklarına iki öpücük kondurdum.
- Hayırdır oğul bugün pek mutlu görünüyorsun. Allah neşeni daim eylesin.
- Amin anacığım. Nasıl mutlu olmayayım yanımda sizler varsınız kardeşlerim mutlu bir ailemiz var. Ha bu arada akşam babam gelince sizinle konuşmak istediğim mühim bir mesele var.
-Kötü bir şey değildir inşallah
- Yok yok içini ferah tut anacığım bence çok güzel şeyler..
-Hadi bakalım hayırlısı olsun.
Bir yandan kahvaltımızı yapıp bir yandan da konuşmaya devam ediyorduk. Kardeşlerim meraklı gözlerle yüzüme bakıyorlardı. Eminim akşamı iple çekiyorlardır. Doğrusu ben de öyle değil miyim zaten? Kafamda binbir düşünceyle kahvaltımı bitirip yerimden kalktım. Küçük kerpiç bir evdi bizimkisi. İçinde yaşanmışlıkların, acıların olduğu bir ev. Belki acıyla sağlam duruyordu bu eski ev, belki de yaşayanların ruhuydu beslendiği. Durduğum her saniye ruhumu söndürüyordu sanki. Kendimi dışarı attım. Sanki az önce bir barikatta dövüşmüş yahut damarlarımda her saniye beni öldüren bir serum kol gezmişti. Hızlıca geçtim taş kaldırımlardan. Sıyrıldım beni boğan düşüncelerden. Ah yarim! Sonunda benim olması vardı ya. Nazlı'nın kapısına gelmiştim. Usul usul rüzgarda savrulan perdesine baktım. Derin bir nefes aldım evin önünden geçen huzursuz havadan. Kapıyı açmamla sessizliğin çığlığıyla karşı karşıya kaldım. Kimsecikler yoktu evde. Yalnızlık bile terk etmişti sanki duvarları. Adım attım içeriye. Nazlı'mın yerde uzanan beyaz kolunu gördüm. Kaşlarımı çattım ve ilerledim. Hayatımda yaşayabileceğim en ağır acıyı tadacağım bilmeyerek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerim Tutsak
Non-FictionGeçmişin bağrından kopup gelen ve hala süregiden bir hikaye... Bir yaşanmışlığın ötesinden çok yaşanmamışlıkların hasreti ve umudu. Söylenmesi gereken ama sis perdesinin arkasında kalan bir hayat...