-17-

763 79 38
                                    

(Hele şükür bu bölümle olaylar hareketleniyor. Sonunda gelişme kısmındayız bir oh çektim :D

Yorum yapmayı unutmayın ^^ )

Geçmişten bir kesit...

On altı yaşındaki genç Sehun sıkıntıyla oturuyordu odasında. Sürekli elini ve bacağını titretiyor, nefesini veriyordu.

"Olmuyor Jongdae, ne denediysem, nasıl yaklaştıysam hoşnut kalmadım."
Derin nefesini bir kez daha üfledi.
Hizmetkarı, konuşmak üzere ağzını açmıştı.

"Belki de usülüne göre yapmamışsınızdır, efendim."
Muhafız konuşurken anlamamazlıkla kaşları çatıldı ve odanın tavanına bakmaya başladı. Dün gece olanları hatırlıyordu.

"Usülüne göre mi? Önce kıyafetlerini soyup sonra dudaklarını..."
"-muhafızdan sahte öksürük sesi geldi-" Detayları anlatmanıza gerek yok."
Genç adam yaramazca gülümsedi. Bu denediği üçüncü kadındı. Jongdae her seferinde daha da güzel bir kadın getirmişti Sehun'a ama çocuk bir türlü tatmin olamıyordu.

"Ah, güzel ve beyaz tenli bir savaşçı... Kızarık dudakları, belirgin elmacık kemiği, yumuşak saçları ve güzel bir vücudu olan bir erkek..."
Sehun ellerini yanaklarına koyarak mırıldandı, yine hayallere dalmıştı.

Jongdae onun dostuydu, ondan çekinmiyordu. Birden gözlerini dostuna dikti.
"Bana bir erkek bul!" hevesle söylemişti. Yanakları utançla kızarmış, gözleri ise heyecanla parıldıyordu.

Jongdae bu sefer gerçekten yutkunmayı denerken öksürmeye başladı. Sehun gülüyordu.

"Cariye gibi, ama erkek. Tarif ettiğim gibi olsun; kırmızı dudaklar, yumuşak saçlar, güzel bir beden ve..."

Sessiz kaldı, gözleri bir sağa bir sola bakarken düşünüyordu.
Ciddi ifadeli arkadaşının sert mizacı biraz yumuşamışken devam etti.

"...ve güzel olsun. Kesinlikle güzel olmalı."

Sehun o gece giseang Minseok ile tanışmıştı.

*************

Luhan hayal kırıklığı ile yürürken içinden kendine lanet okuyordu.
Ablası ile görüşmeyi hayal etse de Sehun onun köşkünün etrafına sıkı bir koruma koymuştu.

Genç kadının böyle bir şey yapacağına inanmıyordu. Ablası da Luhan gibiydi, vatanı için canını bile feda ederdi. Değil basit Koreli bir muhafızla birlikte olmak hiçbir erkeğe bakmazdı. Aşkından ölecek olsa bile içinde tutar ve ülkesini korurdu Qing Shin.

Luhan Çinli ajana söylediğini düşündü; 'Akşam atları besle.'
Karanlık çökünce amcası ile buluşacak ve bu konuyu derinlemesine konuşacaklardı. Gerekirse o çocuğu öldürürlerdi ve düğünü en kısa sürede yaparlardı ama şimdi gitmesi gereken bir yer vardı. Prens ile karşılaşma vakti gelmişti.

Prens'in köşküne yaklaştıkça gittikçe daha da çok heyecanlanıyordu. Onunla nasıl karşılaşıp ne konuşacağını bilmese de belki işine yarar bir şeyler çıkardı.

Geniş köşk görüş açısına girdi. Etrafında dolanan saray hanımları, harem ağları, cariyeler (bildiğimiz cariye gibi değil, hizmetçi gibi)
ve muhafızlar normalde gördüklerinden çok fazlaydı. Her biri hızlı adımlar atıyordu. Bazısı köşkün merdivenlerinden çıkıyor bazısı kenardan geçip gidiyordu. Belli ki akşam üzeri olması herkesi hareketlendirmişti. Birazdan güneş batacaktı.

Luhan heyecanına yenik düşerek çalılıkların arasına geçti. Köşke bayağı yaklaşmış sayılırdı. Yeşil bitkilerin arasındayken aklında ne yapacağı ile ilgili düşünceler vardı.

OH Kingdom-Forbidden Love ➻ HunhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin