-20-

703 78 34
                                    

Sehun gülümseyerek elindeki kağıda baktı.
"Nasıl görünüyordu?"
Parmakları kağıda sürtünürken onu düşledi, onun parmakları da bu kağıda değmişti.

"Yüzündeki yaralar iyileşmeye başlamıştı. Her gün bana sizi sordu, size gerçekten değer veriyor."
Prens hızla başını kaldırdı. İki kaşı da yukarı kalkarken içinden bunun gerçek olmasını ummuştu.

"Onu yanıma alacağım."

Muhafız'ın anlamazlıkla çatılan kaşlarını gördü.
"Park Shin ile işim bitince bütün Çin askerleri gidecek. Onu kaybetmek istemiyorum Jongdae-ah. Onu köşküme alacağım, burada; en yakınımda duracak."

Genç Muhafız anlayarak başını salladı.
"Müsaadenizle."
Genç adam eğildi ve Sehun'un onayını bekledi. Sehun onay verdiğinde arkasını dönmüştü.
Prens, seri hareketlerle beyaz kağıdı açmaya başladı. Luhan, mektubuna karşılık vermişti.
Acaba ne yazdı?

"Ah! Majesteleri!"
Gelen sesle kapıdaki çocuğa baktı. Jongdae dudaklarını dişliyordu.

"Kral hazretlerine dikkat ediniz. Bunu öğrenince hoşnut olmayacaktır."

Gözlerini 'evet' anlamında derince kapattı.

Sonunda o çıktığında kağıdı açmaya başlamıştı.
Göğsünden çıkacak gibi atan kalbini görmezden geldi.
Açtığında gördüğü manzara şaşırmasına sebep oldu. Kocaman beyaz kağıdın üzerinde tek bir cümle vardı.

Sehun sertçe yutkundu ve cümleyi okumaya başladı.
"Seni özledim..."

**********

Luhan baş selamı bile yapmadan sandalyeye oturdu. Gözlerinden alev çıkacakmışçasına sert bakan adamı anlayamıyordu, aklındaki Choi Wan'dı.

Tu Yang bardağını sertçe masaya vurunca Luhan kendine geldi.

"Beni çağırtmışsın."
Çince konuşuyordu, müzik sesleri duyulmasını engellese de böylesi daha uygundu. Sesli müzik eşliğinde amcası ile gizli konuşmalar yapmaya alışkındı.

"Büyük deden, benim babam yıllar önce Qing'i istila etmek istediğinde ona herkes karşı çıktı.
Çin'de henüz başka ülkelere ait küçük köyler ve kasabalar vardı. Kendi milletleri adına çıkardıkları isyan Valilerin yeni bir savaşa hazırlanmak istememesine sebep verse de Deden Büyük Kağan vazgeçmedi. "
-orta yaşlı adam duraksayıp Luhan'ın hazmetmesini bekledi. Devam etmeden önce dudaklarını yalayarak yutkunmuştu.

İçine derin bir nefes çekip devam etti.- "
  Yeni geliştirdiği savaş tekniği ile saldırdı ve kazandı. Eğer o gün babam valileri dinleseydi Çin şu an büyük bir İmparatorluk olmayacaktı."

Qing Tu Yang tekrar duraksadı. Luhan titreyen kirpikleriyle ona bakıyordu. Amcasının ona neden bunları anlattığından bihaber olan çocuk seri ve sinirli soluklarına devam etti.

Üzgün bir ruh halindeydi. Önce sokak serserileri tarafından saldırıya uğramış ve o çocuk tarafından kurtarılmıştı. Sonra kaçırılıp iki gün boyunca Kore askerleri tarafından alıkonmuştu. Daha sonra buna bir hata denilmiş ve Luhan De Nian'ın kardeşi tarafından saldırıya uğramıştı.

Belki bütün bunlar Tanrı'nın birer işaretiydi. Tanrı onu cezalandırıyordu...

İmparator'un kardeşi, Elçi, ağzını şapırdatarak devam etti.

"Bana gitmekten bahsetme Qing Xiao Han. Şimdi vazgeçmenin vakti değil. Gitmek isteseydin şayet seni o çöplükten kurtardığımda söyleyecektin."

Amacı belli olmuştu. Luhan bir kaç gün önce ona görevden çekilmek istediğini söylemişti. Şimdi ise cevabını alıyordu. Ellerini yumruk yaparak gözlerini kırpıştırdı. 

OH Kingdom-Forbidden Love ➻ HunhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin