Bir anda nereden geldiği bilinmeyen bir gürültü koptu. Ortalık toz dumana büründü. Bir kadın meydana doğru kulak tırmalayıcı çığlıklar atarak koşmaya başladıktan sonra yarı çıplak halde, sırtında okla meydanın ortasına yığıldı. Çevredeki şaşkın insanlar kadına doğru koşup yardım etmeye çalışırken aniden ateşli oklar meydana yağmaya başladı. Şehir çan sesiyle ve çığlıklarla yankılanıyor, insanlar birbirini ezerek kaçmaya çalışıyordu. Nereden geldikleri görülmeyen yüzleri yarı kapalı, maskeli adamlar meydana doluştu. Alex ve Entres nutku tutulmuş ve korkudan kanları çekilmiş halde Katedral Meydanı'na çıkan sokağa doğru koşmaya başladılar. Yanan evlerden çıkan is tüm havayı kaplıyor, onları boğmak istercesine ciğerlerine işliyordu. Dumandan nefesleri kesildi, bir evin bahçesinin duvarının arkasında soluklanmak için duraksadılar.
"N-neler oluyor?" Entres derin bir şekilde öksürdü. İkisi de kesik kesik nefes alıyor, öksürüklerini kontrol altında tutmaya çalışıyordu.
"Babamı bul-bulalım. Tyreale ve Adear da ba- onlar neredeler?" Alex'in gözleri dehşetle açıldı. "Entres, meydanda kaldılar. Abimle ablam meydanda kaldı."
Hışımla kalkıp geldikleri yoldan geri koşmaya başladı. Entres arkasından koşarken ona seslendi.
"Alex, dur!"Alex onu dinlemeden eteklerini tutarak koşmaya devam etti. Alnındaki maskesini çıkarıp fırlattı. Koşmaktan ve dumandan ciğerleri gittikçe zorlanmaya başladı. Soluklanmak için eğilip bekledi bir süre. Entres'e seslendi.
"Onları da alıp -onları da alıp babamla annemin yanına gitmemiz lazım." dedi kesik kesik. Entres'ten cevap alamayınca dönüp arkasına baktı.
Alex bir feryat kopardı. Entres arkada kalmış, bir maskeliyle boğuşuyordu. Alex ona doğru koşmaya başladı. "Entres!" diye bağırdı.
Genç adam maskeliyle tüm gücüyle savaşıyordu. Duman ciğerlerine nüfuz etmişti ve onu nefessiz bırakıyordu.
"Alex! Gelme sakın!" diye bağırdığı anda sırtından iki tane kılıç saplanıp göğsünden çıktı. Alex'in adımları yavaşladı. Adımlarıyla birlikte zaman da yavaşladı adeta. Entres derin nefesler almaya çalışarak dizlerinin üzerine yavaşça çöktü sırtındaki kılıçlarla. Kasları gevşedi, ellerindeki bıçaklar yere düştü. Kan, ılık ılık göğsünden aşağı akmaya başladı. Boynundan aşağı bir ürperti indi.
"Git." diyebildi sadece Alex'e doğru. "Kaç."
Sonradan ortaya çıkıp onun canını almış iki adam, genç adamın bedenine saplanmış kılıçlarını çektiler. Biri ayağıyla onu sırtından yere itti. Genç adamın kanı yolda akarken gördüğü son şey yanan şehri ve yıldızlar oldu.Alex arkaya doğru birkaç adım attı. Başını iki yana sallayıp "Hayır, gerçek olamaz. Hayır, hayır." diye tekrarladı sessizce kendi kendine. Adamlar ona doğru hamle yaptıklarında birden kendine geldi. Var gücüyle meydana doğru koşmaya başladı.
Meydanda kaos hakimdi. Şehri yanıyordu. Doğduğu, büyüdüğü, kokladığı, güldüğü, ağladığı şehri alev alev yanıyordu. Yerde çıplak kadınlar ölü ve deşilmiş halde yatıyor, tek tük kalmış insanlar canını kurtarmak için kah kaçıyor kah maskelilerle savaşıyordu.
Alex, bu cayır cayır yanan meydana daldı.
"Tyraele! Adear!" diye sesleniyordu cevap almak istercesine. Etrafına bakınıyor, onlardan bir iz arıyordu.
Sonra ruhu bir kez daha parçalandı. Tanıdık bir elbise giymiş bir genç kadının başında maskeliler toplanmıştı. Kadın, yarı çıplak halde yatarken maskeliler kadının etrafında hevesli şekilde konuşuyordu."Bırakın onu!" diye koştu güruha doğru. "Onu bırakın beni alın yalvarırım." diye bağırarak hamle yaptı genç kıza. Onu küçükken annesinden gizli gizli balolara götüren, sevdiği erkekle tanışmasını sağlayan, o üzgün olduğunda en sevdiği tatlıyı yapıp getiren, sırlarının ortağı, biricik ablası, vahşilerin pis ellerinin altında şehvetlerine alet oluyordu.
Alexandra ruhu yırtılıyor gibi hissetti. İçinde bir şeyler paramparça olmuştu. Maskelileri itip biricik ablasına, sırdaşına doğru hamle yaptı. "Tyraele." dedi sessizce. Elini tutmaya çalıştı. Bileğindeki kesiklerden kemikleri görünüyordu. Vücuduna baktıkça acıdan kahroluyordu. Gözleri, gözleriyle buluştu. Parlak kahverengi gözleriyle. Aşağılanırken, acı çekerken, ölürken bile gözleri ay kadar parlak ve güzeldi.
"Öfkene yenik düşme, kardeşim." dedi ablası kesik sesle.
"İntikamın alınacak."
Alex'in gözlerinden akan yaşlar genç kadının alnına düştü. "İntikamın alınacak. Sonra ben de sana ve atalarımıza, büyük ziyafete katılacağım."
Tyraele, son bir kez daha kardeşine baktıktan sonra gözlerindeki ışık söndü.Alex, ablasının alnına nemli bir öpücük kondururken kaba eller onu geri çekti ve meydandan uzaklaştırmaya başladı. Karşı koymadı, koyamadı. Karşı koyacak gücü kalmamıştı zira. Rüzgar sıcakça esip yanmış et kokusunu burnuna taşıyordu. Yanan evlere baktı, yerde yatan cansız bedenlere, sayısız maskelinin doldurduğu meydana, kanın nehirler oluşturduğu yollara. Yıkımın ve ölümün yuttuğu bu medeniyete, evine son kez baktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/6733529-288-k189399.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Victory- Kan ve Zafer
Historical FictionGizli gerçekler, unutulmaz hikayeler. Ailesini politik savaşlarda kaybetmiş, hayatı bir gecede değişen soylu bir kız. Dünyanın gidişatını belirleyen suikastçi bir tarikat. Entrika, savaş, kan, ve ihanet dolu bu oyunda zafer kimin olacak? -Bu hikayey...