Genç kız o anda büyük bir paniğe kapıldı. Ne yapacağını bilemez ve donmuş bir haldeydi. Koşup hızlıca köşkten çıkmayı düşündü ancak o sırada çok hafif bir ses duydu. Sanki birisi zemine hafif bir şekilde inmişti. Daha ne olduğunu kavramaya çalışıyordu ki, iki kişi onu kollarından tuttu ve ağzını kapattıp başına koyu renk küçük bir çuval geçirdi. Onu sertçe kavrayan ve mengene gibi sıkıştıran ellerden kurtulmaya çalışıyordu. Bağırmaya çalıştı ancak kapalı ağzından sadece ufak bir inilti duyuldu. Onu tutanların epey kuvvetli ve çabuk olduğu açıkça belli oluyordu.
Onu kavrayanlardan biri sertçe öne doğru itti. Sendeleyerek öne doğru yürüdü. Bilekleri zonklamaya başlamıştı ki nereye gittiğini bilmez şekilde yürümeye başladılar. Çok kısa bir süre sonra bir kapıdan geçtiler ve kapı ardından sertçe kapandı. Biri aynı sertlikte ona diz çöktürdü ve ağzını kapatan elini nihayet çekti. Başındaki siyah torba fevri bir hareketle çıkarıldı, ortam loş olmasına rağmen yine de gözleri hafifçe acıdı.
Burayı hemen tanıdı. Az önce yukarıdan gizlice izlediği yerdeydi. Etrafı boş bakışlarla acelece incelemeye başladı. Oldukça loş bir ortamdı ancak yukarının aksine kuru ve sıcaktı. Sonunda uzun masanın başındaki adamla göz göze geldi. Fakat karşısındaki gözler ona öyle bir öfkeyle bakıyordu ki daha fazla dayanamayıp bakışlarını yere sabitledi. Oda sıcak olmasına rağmen bir ürperti sırtından aşağı akıyordu.
Bir ayak sesi duyuldu ancak adımlar kısa kesildi. Bir süre sessizlikten sonra nihayet "Bu ne cürret?" diye gürledi tok ses.
Genç kız, ses karşısında oldukça irkildi, hafifçe yerinden sıçradı. Korkuyla titremeye başladı.
Bakışlarını kaldırıp belli belirsiz bir şekilde orada bulunan yüzlere baktı. Odadakiler ona öyle bir hayret ve öfkeyle bakıyordu ki, ister istemez kendinden tiksindi.
"Kızına bu konuda gerekli eğitimi verdiğini sanıyorduk, Gustaf." dedi orta yaşlı bir ses hoşnutsuzluğu belirten öfkeli bir şekilde.
Lord Gustaf'ın dudakları birbirine kenetlenmişti. Öfkesini anlatabilecek kelimeleri seçmeye çalışıyordu.
"Sen. Sen beni hayal kırıklığına uğratabilecek en son kişiydin, Alexandra." dedi Lord Gustaf yavaş ve sakince ancak dişlerinin arasından.
Alexandra'nın içinde büyük bir fırtına koptu, içinde feryatlar yankılandı. Bağırıp çağırsaydı, tokat atsaydı ancak böyle karşısında durup sakince bunu yüzüne vurmasaydı keşke babası.
Niyetinin kötü olmadığını belirtmek istiyordu. Dayanamayıp ağlamaklı ve mahçup bir şekilde,
"Seni merak ediyoruz baba. Annem, ağabeyim, ablam, ben. Hepimiz." dedi sesi gittikçe düşerek.
Yere kapanmış bir şekilde ve nemli gözlerle sesi titreyerek konuşmaya devam etti, "Seni çok özlüyoruz. Lütfen, bizden kaçma-"
"Hangi cesaretle Örgüt'ü gizlice gözetlersin sen?" diye onu böldü Baron Florian.
Lord Artoch, Alexandra'ya çamura saplanmış bir domuzcasına tiksintiyle bakarak "Amacınız neydi?" Dönüp Lord Gustaf'a soğuk gözlerle baktı, "Lordum, kızınız bir Tapınakçı mı yoksa?" diye tısladı.
"Yemin ederim ki kimseye anlatmayacağım. Lütfen-"
Lord Varian, "Elbette ki anlatmayacaksın," diye buz gibi bir ses tonuyla yavaşça konuştu. Lord Gustaf'a döndü.
"Hepimiz de biliyoruz ki normal şartlar altında, her kim ne olursa olsun Örgüt'ün gizliliğine ters düşecek şekilde harekette bulunursa cezası ölümdür." Alexandra'nın gözleri irice açıldı. Sessiz bir şekilde "Baba" demekle yitindi sadece.
Lord Gustaf alaylı bir tonla "Benden kendi kızımı mı öldürmemi istiyorsunuz yani?" dedi. Başımı iki yana sallayıp elini çenesine koydu.
Saçları henüz kırlaşmış olan Lord Artoch tekrar konuştu. Sakalını haşır huşur kaşıyarak "Başka bir yol var aslında. Sonuçta Fedai bir aileden geliyor. Bu kadar kolay gözden çıkarılamaz,"
Kısa bir süre düşündükten sonra,
"Örgüt'e katılabilir. Ancak o zaman ölüm hükmü kalkar."
Lord Artoch'un sözü biter bitmez "Hayır, fazla küçük. Sürgün edilebilir." dedi başka bir ses.
"Ölüm hükmü kesindir. Eudryn'i bu yüzden kaybettim. Kimse benim yeğenim olup olmadığını sormadı bile." diye çınladı yine bir başka ses.
Yaklaşık on tane adam oturmuş onun yaşamı üzerine kararlar veriyordu ve Alexandra hiçbir şey yapamıyordu. Lord Gustaf hiçbir ses çıkarmadan söylenenleri dinlemekte ve Alexandra'ya bakmaktaydı. Alexandra'nın vücudundaki tüm kan çekilmiş gibiydi. Etten bir yığın olarak hissediyordu kendisini. Tüm vücudu uyuşmuştu ve avuçlarının içi alev alev yanıyordu. Kurumuş boğazını gevşetmek için zorla yutkundu.
"Hiçbir şey bilmiyorum," diye sessizce mırıldandı. "Hiçbir şey anlamadım."
Tartışma hala sürmekteydi. Bitkin bir şekilde kendi kendine mırıldanıyor ve sesi gittikçe yükseliyordu. Sonunda herkesten daha fazla yankı yapan bir şekilde bağırdı.
"Tanrılar aşkına! Ben hiçbir şey bilmiyorum. Hiçbir şey de anlamadım. Sizler ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"
Oda aniden sessizleşti. Kollarını arkada tutan eller artık dayanılmaz gelmişti. Sanki her zamankinden daha çok sıkıyor gibiydiler. Alexandra hafif bir şekilde istemsizce inleyince Lord Gustaf ellerinin bırakılmasını istedi. Kenetlenmiş eller aniden bileklerini bırakınca Alexandra sıkıca tutulmaktan morarmış bileklerini ovdu. Kendini daha iyi hissedince ayağa kalktı. Göz pınarlarına gelen yaşları engellemeye çalışmak ve sesini toparlamak için kendini kontrol altına almaya çalışıp derin bir nefes aldı.
"Tanrıça Heles'in aziz ruhu önünde saygıyla eğildiğimi belirterek, yeryüzündeki tüm değerlerim ve sevdiklerim uğruna yemin ederim ki ben Örgüt'e, herhangi birinizin veyahut ailenizin hayatına kast edecek hiçbir şey duymadım."
Gözünden bir damla yaş yanağına doğru hafifçe süzülse de kendinden emin tavrı kaybolmadı, "Ben buraya yalnızca Lord Gustaf'ı, babamı bulmaya geldim. Başka hiçbir amacım yoktur." dedi.
Loş odaya ölüm sessizliği hakim oldu. Alexandra'nın göğsü hızlıca inip kalkıyordu. Herkes birbirine ilk sözü kimin söyleyeceğini kestirmek istercesine bakıyordu. Sonunda Lord Artoch "Hala bir çocuk musun yoksa kadın oldun mu?" diye usulca sordu.
Alexandra "Kanamam henüz olmadı." diye cevaplayınca Lord Varian aceleci bir tavırla "Dava düşmüştür." dedi.
Alexandra'nın yüzüne hayret ve sevinç dolu bir ifade gelmişti ki Baron Florian "Yetişkinliğe adım attığında yargılanmak üzere tekrar getirileceksin." dedi. Aniden bir rüzgar ıslık çalarak odayı gezdi. Alexandra'nın tüm bedenini ürperti kapladı. Mahçup gözlerle babasına bakıyordu.
Lord Gustaf "Şimdilik bu kadar oyun yeter. Zamanımızı yeterince harcadın." dedikten sonra başıyla işaret verdi. Mengene eller bileklerini tekrar sıkıştırdı ve başına siyah çuval geçirilince her yer tekrar siyaha büründü.
![](https://img.wattpad.com/cover/6733529-288-k189399.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blood and Victory- Kan ve Zafer
Historical FictionGizli gerçekler, unutulmaz hikayeler. Ailesini politik savaşlarda kaybetmiş, hayatı bir gecede değişen soylu bir kız. Dünyanın gidişatını belirleyen suikastçi bir tarikat. Entrika, savaş, kan, ve ihanet dolu bu oyunda zafer kimin olacak? -Bu hikayey...