Chris'ten gelen son mesaja da bakıp derin bir iç çektim. Beni Leslie sandığı için hala öfkesini kusmakla meşguldü ama bu şuan için umrumda bile değildi.Büyük ihtimalle eve gidince numarasını engelleyecektim.
Saçlarımı geriye doğru savuşturup eteğimi aşağıya doğru çekiştirdim. En son ne zaman etek giydiğimi bile hatırlamıyordum ve makyaj yaptığımı.
Çıkarken sıktığım parfümün etkisi bile hala sürüyordu. İlk önce havaya sıkıp altından geçmeyi denedim ama çoğunun boğazıma gidip ağzımda acı bir tat bırakması yüzünden kıyafetlerime direk olarak sıkmayı tercih ettim.
Ama sanırım bu sefer de aşırıya kaçmıştım.
Okulun bahçesinde kıvranır bir halde dururken Grant'i görmek için deli oluyordum. Ondan hoşlandığımı söyledikten sonra küçük bir domuz gibi gülmüştü ama ardından sakin bir şekilde elimi tutmuştu.
Benim ona göre iyi bir insan olduğumu, beni hak etmek için ne yaptığını ve buna hala inanamadığını söyleyip saniyeler boyu kafamı ütülemişti ama sonunda yüzünde beliren koca bir gülümseme eşliğinde dünyanın en şanslı insanı olduğunu söylemişti.
Ve bu mükemmel sahne tam olarak burada bitmişti. Çünkü annem dışarı çıkarak kardeşimi Hy-Vee' ye götürmem için küçük çaplı bir hatırlatmada bulunmuştu.
Çantamın kayışlarını sıkı sıkı kavrayıp elimde tuttuğum çöreği aceleyle yokladım. Hala sıcaktı ama Grant gelene kadar buzlaşacağına emindim.
En azından ona verdiğimde hala taze olacaktı.
Yüzüme düşen küçük bir saç parçasını kulağımın arkasına sıkıştırdım ve girişte bekleyen Leslie ve arkadaşlarına doğru kısa bir bakış attım.
O da bana bakıyordu. Gözleri o kadar yoğundu ki sanki bakışlarıyla içime işliyor, tek tek bütün organlarımı parçalayıp zevkle önüme sunuyordu.
Gerçekten korkunçtu.
Bakışlarımı ondan kaçırarak yüzümü yalayan ılık rüzgara doğru yönümü çevirdim. Sanki sadece yerde duran solgun yaprakları değil zihnimdeki ölü hatıraları da savurup alıyordu.
Oldukça rahatlatıcıydı.
O sırada dolgulu bir ritim tüm çevrede yankılandı. Ağır ve kulak yoran bir ritimdi ama yinede hoştu. Bakışlarım sesin kaynağına odaklandığında nedensiz bir heyecana kapıldım.
Siyah bir porche okulun bahçesine yaklaştığında kimin geldiğini anlamak o kadar da zor değildi. Bu araba okulda herkesin dilindeydi.
Araba hırıltılı bir şekilde okulun önünde durdu ve gelen uğultulu ritim, kapıları açınca daha belirgin bir hale büründü.
Kendileriyle oldukça uyumlu bir parça olan 'Kingpin' parçası çalıyordu ve sesi o kadar yüksekti ki organlarımın buradan bile titreştiğine dair kalıbımı basabilirdim.
O anda tüm evren yavaşlatılmış gibiydi. Chris, ardından da partide adını anca öğrenebildiğim William indi. Yanlarında iki kişi daha vardı. Biri sarışın diğeri ise esmer olan güneş gözlüğü takmış bir çocuktu.
Gözlüklü olanın Sed olduğunu biliyordum ama diğerinin kim olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu.
Kapıda duran kızlar ve bahçede bekleyenler biranlığına da olsa bu görüntüye odaklandı.Hatta her zaman elinde notlarıyla dolaşıp onları okumaktan kendini alamayan birinci sınıf öğrencisi Jillian bile bu görüntünün kutsanmışlığına kendini kaptırmıştı.
Gözlerimi devirerek telefonumu çıkardım ve Grant'den herhangi bir mesaj var mı diye ekranı yokladım. Ama yoktu.
Bıkkınlıkla derin nefes aldım ve bir süre bekledikten sonra titrek bir şekilde geri verdim. Chris ve arkadaşları tam olarak önümden geçiyordu.
Gözlerimi ağırca üzerinde gezdirdim. Hemen yanından duran Willam'la konuşarak önemli bir şeyler anlatıyormuşçasına kaşlarını çatmıştı ve epey sinirli duruyordu.
Ardından yanında duran Sed'e baktım. Sanat dersinde, tam önümde oturan birinci sınıf öğrencisi Kendra'nın kardeşiydi ve birkaç kez bizim sınıfa girerek tüm kızların çenesini aşağıya düşürmüştü.
Gözlüklerini çıkarıp ceketinin ön kısmına sabitledi. Parmakları beceriksiz bir şekilde dalgalı, gür saçlarında gezindi ve birkaç saniyeliğine de olsa bakışlarını bacaklarımda gezdirdi.
Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Etek giymekten gerçekten nefret ediyordum özellikle okulda tam bir kabusa dönüşüyordu. Bakışlarımı başka yere çekmek için çırpındım ama Sed'in dudaklarına yerleşen iğrenç gülümseme buna engel oluyordu.
Dişlerimi sinirle birbirine bastırdım. "Neye bakıyorsun?"
Normalde cesaret sahibi bir insan değildim ama bu bakışlar kendimi aşağılanmış gibi hissetmeme neden olmuştu. Oldukça rahatsız edici ve mide bulandırıcı.
"Bacaklarına" dedi Sed kendinden emin bir şekilde. Ardından gülerek bana doğru birkaç adım attı. Chris, William ve adını henüz bilmediğim sarın çocuk sohbetlerini keserek bize doğru baktı.
Benimle dalga mı geçiyordu?
"Gözlerini oyup odama takı olarak asma mı ister misin? O zaman istediğin kadar bacaklarımı süzebilirsin."
Sed'in arkasından gelen tok kahkahalar eşliğinde kollarımı göğsümde birleştirirken yüzüme tatmin edici bir gülümseme yerleşmişti. Omuzlarımı daha dik bir konuma getirdim ve hafifçe boğazımı temizledim.
Kalbim deli gibi atıyordu.
Sed başını sallayarak geriye doğru birkaç adım attı ve kaskatı kesilen çenesini hafifçe ovaladı. Şaşırmış gibi duruyordu. Bunu beklemediğine emindim.
Chris gözlerini yüzümde gezdirdi ama bu saniyelik sürmüştü. Ardından çantasını omzuna sabitledi ve güler bir ifadeyle arkasını döndü.
"AwKwaaaaaaaaaaard"
+BONUS
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Drama // Chris Schistad
FanfictionI swear i was in love with you but sometimes words don't work