Genç prens bu geceden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilerek içindeki acıyı bastırmaya çalışıyordu.
Ruhunu bedeninden azat etmek istiyordu, nefes sayısı bitsin ve bir an önce melekler onu başka bir dünyaya taşıyıp, buradan kurtarsın istiyordu. Artık yaşamak denen şey ona anlamlı gelmiyordu. Gözleri ya bileklerinde geziyordu ya da boğazında. Çekmecede bir bıçak, dolapta koca bir halat vardı. Ya kesecekti bileklerini kanı akacaktı ya asacaktım kendini kanı donacaktı. Son sigarasını keyifli içmek için dışarı çıktı. Bir sigara içimlik ömür biçmişti kendine. Sigarasını yaktı ve havayı dumanla doldurdu. Çekti, çekti ve çekti. Son bir nefeslik kaldı, ilk kez içmiyordu ama bağımlı da değildi. Ne demeli meret iyi kafayapıyordu.Balkondan içeri kederli bir şekilde girdiğinde odasının kapısı alacaklı gibi vurulmaya başladı. Mecbur kapıya yaklaşıp açtı kilidi, ruhu kederli kafası da dumanlıydı, kilit çevrilir çevrilmez babası içeri onu dövmek istercesine girdi, ateş saçan gözlerini gözlerine dikti. Kral bir cellat gibi prensin yani gelecekteki kralın üzerine yürüdü ve konuşmaya başladı.
"Aklını başına toplayana kadar bu topraklara ayak basmayacaksın Salman el Borkan bin Hayyam, şimdi çık gözüm seni sinirlerim yatışana kadar görmesin!"
Yaşlı kral kendini zor tutuyordu bunu da eğer bir hata yaparsa çok iyi tanıdığı oğlunun çekip gideceğini ve bir daha gelmeyeceğini bildiği için yapıyordu.
Salman "Ben ne yaptığımın farkındayım Sudeys bin Hayyam," diyerek gözlerine vicdanı rahat bir şekilde baktı, koca çınar neredeyse üzerine yıkılacaktı. Tüm dünya bu olayı çoktan konuşmaya başlamıştı. Bu yüzden daha fazla karşısında durmayıp odasından çıktı ve kral onu sınır dışı etmeden Salman kendini yedi tepeli şehrin kucağına attı...
Iki saat önce...
Yarı Arap yarı Türk olan güzel kadını, gözlerine anlamlı bakışlar atıyordu. Aynı anda İstanbul'dan arkadaşı Nesim geldi, onu görünce ayağa kalkarak sıkıca sarıldı kısa bir süre sonra dikkatini geline verdiğinde iç geçirdi. Salman sebebini anlayamadı ama kederliydi, düşünceli bir şekilde odadan çıktığında tekrar gelinine odaklandı, gamzeli gülüşünü gözlerine gönderdiğinde kara gözlerinde büyük bir keder hissetti. Cebinde titreyen telefonuna odaklandı ve gözlerini bir an bile sevdiği kadından çekmeden telefonu cebinden çıkarttı.
Zarzor telefona odaklandı çünkü aklında bu gece kollarında uyuyacak olan masumluk abidesi karısı vardı.
"Dostum terasa gel" yazan mesajı okuduğunda Nesim'in gerçekten bir derdi olduğuna kanaat getirdi ve ayağa kalktı.
"Ben beş dakikaya geliyorum, sakın bir yere kaybolma!" diyerek çıktı ve terasa geçti. Nesim ise korkuluklara tutunmuş onu bekliyordu.
"Dökül bakalım derdin ne?" diyerek yanına yaklaştığında derin bir nefes aldı, nereden başlayacağını bilmiyor gibiydi.
"Hadi söyle artık."
"Evlenemezsin."
Salman "Ne demek evlenemezsin?" dedi ve üzerine doğru tabiri caizse kükredi.
"Bu kız senin için doğru karar değil, seni tanıyorum."
"Ne demek istiyorsun? Açıkça konuş." dedi ve iki eli ile yakasına yapıştı.
"Sana dediğimi yap ve evlenme ve bana neden sorma."
"Yoksa görüştüğün kadınlardan mı?" diye kederle sordu artık omuzları düşmüş büyük bir keder içindeydi.
"Hayır değil."
"O zaman ne? Adam gibi konuş" diyerek silkeledi ve yakasını bıraktı.
"Lütfen konuşturma beni."
"Konuşmazsan bir daha konuşamayacaksın. "dedi ve daha çok sinirlendiğini gösteren bir atakta bulundu.
"Dün neredeydi?"
"İstanbul'daydı bir haftadır ve dün akşam buraya döndü."
"Dönmeden önce benim yanımdaydı."
"Ne demek benim yanımdaydı?"
"Zorlama beni Borkan konuşamıyorum."
"Konuş," dedi bu kez sesi çok daha sertti ve tekrar üzerine doğru bir adım attı.
"Bak Borkan seni yıllardır tanıyorum ve hayatına dürüst bir kadın almak için yıllardır doğru insanı beklediğini biliyorum ama o doğru insan değil."
Nesim söylemek istediklerini söylemek için cesarete ihtiyaç duyuyordu.
"Ne demek değil." dedi ve geri çekildi omuzları iyice düştü, evlenmeye karar verdiği kadın doğru insan değil miydi yani? Zaman belki kısaydı ama masumluğu kalbinin ortasına dokunmuş ve kısa sürede Borkan'ı etkisi altına almıştı.
"Hastalarımdan biri," dedi sesi kısıktı çünkü Nesim bir jinekologtu.
"Dün onu ben... Hymenoplasti operasyonunu ben yaptım..." dedi ama söylediğinden dolayı neredeyse yerin dibine girecekti.
Salman hızlıca olayı kavradığında daha fazla orada beklemeyerek gelin odasına girdi. Onun arkasından nikah için hazırlıkların tamam olduğunu söyleyen Fahir odaya girdi ama Salman onu duyan bir sağır gibi dinldinlemişti.
Yüksek sesle, "Çık dışarı Fahir," dedi ve Birsu'nun yanına doğru yürüdü kollarından sertçe tutarak oturduğu koltuktan kaldırdı. Genç kadın gözlerine bakmakta zorluk çekiyordu.
"Affet beni seni kaybedemezdim, seni çok seviyorum Salman." demesiyle tuttuğu omuzlarından itekleyerek nefretle gözlerine baktı, inkâr etmiyordu etse koşulsuz şartsız inanacaktı.
"Sakın bir daha karşıma çıkma!" diyerek odada çıktım
ve telefonunu kapatıp mekândan dışarıya attı kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prensin Koruması
RomanceBu sıradan prens ve fakir kız hikayesi değildir. Bildiğiniz prens kitaplarını unutun ve içeriğe buyurun.