Multimedya: Halsey - Castle.
(Bölümü şarkıyla okuyun.)
Perrie'den
Daha çok Cafe gibi bir yerdi. Sadeydi, renk olarak daha çok kahve tonları hakimdi etrafa. Leigh'in babasının işaret ettiği yere oturduk. Leigh çok gergindi. Ben bunu daha önce yapmıştım. Ailenize eşcinsel olduğunuzu açıklamak bazen zor olabilİyordu. Herkesin benim ailem gibi anlayışlı bir ailesinin olmaması kötüydü.
"İzninizle ben bir lavaboya gideyim." anlayışla başlarını sallarken hızlıca oturduğum yerden kalktım. Tanrım, bana ne oluyordu? Çalışanlardan birine lavabonun yerini sordum ve o yöne yürümeye başladım. Gergin olması gereken Leigh'di ben değil.
Soğuk suyu yüzüme çarptım. Kendime gelmeliydim! Ben aileme söylerken bile bu kadar zorlanmamıştım.
"Her şey güzel gidecek, hiç sorun ol..." yukarıda gördüğüm çatlakla kaşlarımı çattım. O da neydi? Tavanın ortası çatlaktı ve çatlamaya devam ediyordu. Düşen parçalardan dolayı kollarımı vücuduma sardım. Buradan bir an önce çıkmam gerekti. Adımımı attığım anda bir at sesi donup kalmama neden oldu. Kafamı kaldırıp karşımda duran şeye baktım. 2 tane at vardı ve atların üstünde adamlar vardı. Konuşmak istememe rağmen konuşamıyordum. Önde duran adam belindeki kamçıyı çıkarıp bana doğru attığındaysa tek yapabildiğim çığlık atmaktı.
Leigh-Anne'dan
"Baba, ben lavaboya gideceğim." ayağa kalkıp üstümü düzelttim.
"Tamam, ama çabuk gel yemek soğumasın." garsonlardan birine lavabonun yerini sorup oraya ilerlemeye başladım. Kapıyı açıp sadece 2 kişinin olduğu yere girdim. Zaten o 2 kişide ben girdiğimide buradan çıkmışlardı. Soğuk suyu açıp ellerimi yıkadım ve saçlarımı düzeltmeye çalıştım.
Gözüme yerde duran sarı bir bileklik takıldı. Bilekliği alıp üstündeki yazıyı okudum. Perrie (Pezz) Edwards. Perrie'de kimdi? Bilekliğin üstündeki ismi bilekliğin sahibinin yazdığına emindim. Silik gözüküyordu. Hatta o kadar silikti ki çok zor okunuyordu. Bilekliği pantolonumun cebine sıkıştırıp saçlarımı son kez düzelttim ve ellerimi yıkayıp buradan çıktım. Babamın yanına doğru ilerlemeye başladım.
" Baba Perrie adında birini tanıyor musun?" suyunu içip başını hayır anlamında salladı.
"Tanımam mı gerekiyordu?" yerime oturup yemekleri getiren garsona teşekkür ettikten sonra başımı hayır anlamında salladım.
"Hayır, tanıman gerekmiyordu. BAKAR MISINIZ! Biz 1 tabak salata istedik 2 tabak değil." garson şaşırmış bir şekilde buraya bakıp bir tabak salatayı alıp gitti.
"Burada ki herkes neden böyle soğuk, garsonları da dahil."
"Belki de, damarlarında kan yerine buzlu su dolaşıyordur." yüzümü buruşturup babam gülerken başımı yana eğdim.
"Baba! Bunu bir daha asla yapma."
Ariana'dan
"SELENA! Orada dur! Kımıldama!" sabrı almamış gibi yerinden kalkıp bana bağırdı.
" Kızım manyak mısın? Seni görse ne olur? Dylan'ın yeni sevgilisisin sadece." ona sinirle baktım.
" Dylan'la ben sevgili değilim! Bu çok yanlış!"hızlıca yerine oturdu tekrar.
" O ZAMAN KÖTÜ BİR FİKİRDİ!" kaşlarımı çattım.
" Ne kötü bir fikirdi?" gülüp resmen heykel gibi önümde durup Britt'in beni görmesini engellemeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Enemies (Dariana)
FanfictionYeni bir şehir yeni bir okul yeni arkadaşlar ve yeni bir aile. Kim yeni tanıdığı birine sonsuz bir şekilde güvenebilirdi ki? Peki ya düşmanlarınız aynı şeylerse! Wattpad de ilk Ariana Grande ve Dylan O'Brien kurgusudur.