Selamünaleyküm,
Atamız Oğuz Kağan, artık cenge çıktı ve Urum Kağan'ı dize getirmek için harekete geçti. Kim onunla birlikte cenge geliyor? :)
_________
Yağız yer adeta titriyordu. On binlerce atın her adımında çıkan gürültüsü, kilometrelerce uzaktaki hayvanları dahi harekete geçiriyor, Oğuz Kağan'ın ordusunun önünden çekiliyordu. Ordunun önünde yürüyen kamlar, çaldıkları kudüm ve bendir ile orduyu coşturuyordu. En başta da Gökbörü vardı; orduya kılavuzluk etmekle görevliydi. En arkadan da geri hizmetlerde bulunmak için siviller vardı. Zaten Oğuz'un halkı yarı konar göçerdi. Bu yüzden çoğu zaman seferlerde halkı ile hareket ederdi.
Günlerce yol aldıktan sonra, sonunda ordu İtil Denizine gelmişlerdi; yakınlarında Oğuz'un halkının 'Kara Dağ' dediği, ismi gibi koyu renkte toprağı olan yalnız bir dağ vardı. Çok fazla yüksek olmadığı için ne kar düşerdi ne de don tutardı. Bu yüzden dağı 'Kara Tepe' veya 'Koca Tepe' olarak anan da vardı.
Oğuz'un Ordusu buraya kamp kurdu. Urum Kağan, Oğuz'un ordusu ile birlikte geldiği haberini almış, olabildiğince hızlı bir şekilde harekete geçmişti. Bir gün sonra şafak vakti Urum Kağan, kendi ordusu ile çıkagelmiş, tam karşısında kamp kurmuştu. Şimdilik iki taraf da sessiz idi. Oğuz Kağan, en büyük oğlunu çağırdı.
"Gün, Gökbörü'yü de alıp, Urum Kağan'a gidin ve son bir şans verdiğimi söyleyin. Aksi halde kaçınılmaz olan gerçekleşecek."
"Emredersiniz kağanım."
Gün, Gökbörü ile atını düşman saflarına sürerken, Urum Kağan gelenleri görmüştü. Askerlerine geçmeleri için emir verdi. Kağan, yüksekçe bir yerde oturmuş, mağrur bir duruşla elçileri karşılamıştı.
Gelen Gün'ü ve Gökbörü'yü ayrıntı ile inceledi; pusatları, duruşları hatta atları bile kendilerinden üstün olduklarını gösteriyordu. Eğer ordunun geri kalanı da böyle ise ciddi bir sıkıntı yaşayacaktı. Bu durum Urum Kağan'ı rahatsız etse de belli etmedi. Ama Gökbörü, kağanın yüreğine düşen umutsuzluk ve endişenin kokusu almıştı bir kere. Belli belirsiz tebessüm etti.
"Kimsiniz?" dedi Urum Kağan cam mavisi gözleri ile. "Ne istersiniz?"
"Oğuz Kağan'ın elçileriyiz." dedi Gün. "Yeryüzünün Kağanı, son kez Urum Kağan'ına biat için şans vermek ister. Şimdi biat edin ki kan dökülmesin. Siz de kağanlığınızdan ve canınızdan olmayasınız."
Urum Kağan güçlü bir kahkaha attı. "Yeryüzünün Kağanı mı? Benim canımı bağışlamak ister, demek? O kim ki ona biat edeyim? Gücü var ise, iddia ettiği kişi ise o zaman diyarımı da canımı da alabilir. Aksi halde ben onun her şeyini alacağım." Gözü Gökbörü'ye kaydı ve beğeni ile kızı süzdü. "Sen Gökbörü olmalısın? Oğuz Kağan'ın börü tarafından büyütülen evlatlığı. Senin hakkında söylenenler doğru mudur?"
"Neymiş o söylenenler?"
"Seni boz börüler doğurmuş, sonra insan bedenine bürünmüş ve Oğuz'un emrine girmişsin. Kimileri de doğduğunda zaten insan bedeninde olduğunu söylüyor. İnsan bedenine hapsolmuş bir yaratık. Hangisi doğrudur?"
Gökbörü gülümsedi. "Kim bilir? En yakınlarım hariç kimse gerçeği bilmez. Belki söylediklerin doğrudur veya bundan daha fazlası vardır. Ama gücümü yakında göreceksiniz, şüphesiz."
Urum Kağan keyifli bir kahkaha ile öne doğru eğildi. "İnsan ya da yaratık, fark etmez; bu savaşın sonunda seninle ilgili ilgilendiğim tek şey bu kıyafetin altındakiler olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökbörü ve Oğuz Kağan (Kitap Oldu)
Historical Fiction#Tarihi ve #Fantastik türde Gökbörü Serisinin 1. kitabı. "Güneyden bir ışık düştü ve içinden gök yeleli bir börü çıktı." Oğuz Kağan, hükümdarlığının ilk yıllarındayken; av sırasında bir kurt sürüsünün arasında büyümüş, Gökbörü ismini verdiği küçük...