10. Bölüm 'Kepit'

1.3K 89 12
                                    

Selamünaleyküm,

Son iki bölümdür bizimkilerin sosyal yaşantısına az buçuk ışık tutuyoruz. Diğer yandan Eski Türkçe kelimeleri öğrenmeye de devam. ;)

__________

"Çok... fazla... insan..." dedi Gökbörü tane tane. Karşısındaki insan yığınına bakınca içi daraldı. Hiçbir zaman insan kalabalığı içinde rahat olmamıştı. Genelde bunu insanlarla çok iyi anlaşamamasına bağlıyordu. Ayrıca kendini ifade etmede de çok iyi değildi. Bunu da içindeki börü ruhuna bağlıyordu.

"Katılıyorum. Şehirleri sevmeme sebeplerime bir yenisi daha eklendi." Gün yanında yürüyen genç kıza bakıp gülümsedi. "Elbiselerin de yakışmış. Dalga geçtiğimi düşünme diye Eldar Beyin yanında demedim."

Gökbörü genç adamın gülümsemesini tutmakta zorlandığını görünce kaşlarını çattı ama hiçbir şey demedi. Oğuz babası açık seçik dikkat çekmemesini söylemişti; başında börü postu, gözlerinde simsiyah bir boya ve erkeksi kıyafetleri ile Altun Kağan'ın adamları kim olduğunu emindi ki anlardı. Bu yüzden bunun yerinde halkının kadınlarına ait geleneksel boz rengi elbisesini ve soğuk olduğu için kürk giymişti. Aslında çok kolay üşümese de kış vakti sade elbise ile dolanan biri de göze batardı. Başında da elbise ile uyumlu miğferi anımsatan, omuzlarına kadar düşen ipek tüllü bir hotoz vardı. Hotozları saçları her daim kapatamazdı aslında, zira her bir Turan kadınının saçı neredeyse ayaklarına kadar uzun ve örgülü idi. Bu yüzden topuz yapmayı seçmediler ise örgüleri görünürdü, fakat Gökbörü saçından tek bir tutam dahi görünmesini istemediği için böyle bir hotoz tercih etmişti.

"Ciddi söylüyorum." dedi Gün. "Yakışmış."

"Dudağın neden seğiriyor öyle ise?"

"Hayatım boyunca seni hiç elbise içinde görmedim, bırak da şu fakir garipsesin."

"Muhtemelen kalan ömründe de göremeyeceksin, bu yüzden sakın alışma."

Gün bir cevap vermedi, bunun yerine karşısındaki insan kalabalığına bakmaya ve Eldar Beyin tarif ettiği Satıgçılar Pazarını bulmaya odaklandı. Altun Diyarın halkı kendi halkından daha kısa boylu ve inceydi. Kendileri gibi çekik gözlü olsa da onların göz kapakları dümdüz olduğu için rahatça ayırt edilebiliyordu, dahası ten renkleri buğday sarısıydı ve bunun dışındaki her yeri esmerdi. Oysa kendi halkında renkli saç ve gözler daha ağırlıkta ve göz yuvaları daha çukurumsu idi.

Kıyafetleri daha az zahmetli ama en az kendilerinki kadar renkli duruyordu. Çoğu kadın bir hotoz yerine saçlarını sıkıca toplayıp, tokalarla süslemeyi tercih etmişti. Hiç kimse onların varlığını garipsemiş görünüyordu. Burası başkent olması dolayısı ile bir çok yabancıyı da barındırdığı için insanlar için farklı diyarlardan gelenler olağan karşılanıyordu.

Sonunda nispeten daha tenha ve bölge olarak – insanların kıyafetlerinden de anlaşılacağı üzere- zengin bir alana geldiler. 'Satıgçılar Bölgesi' olarak da anılan bu yer, adı üstünde Altun Diyarın üst seviyede ticaret yapan, baş satıgçıların toplandığı yerdi. Burada yüksek meblağlarda iş anlaşmaları yapılır; başta altın olmak üzere değerli tüm madenlerin ve yüksek kalite malların toptan satışları gerçekleşirdi. Yani burası gelip iki üç tane hatıra ve hediye eşyası alınacak bir yer değildi, bunun için daha aşağıda yer alan Orta Pazar veya Aşağı Pazar'a gitmek gerekiyordu. Burası diyarlar arası ihracat ve ithalatın gerçekleştiği bir yerdi. Bu yüzden de yerli satıgçılar dışında Kağan'ın anlaşma yaptığı diyarların satıgçıları da burada mesken tutmuştu.

Gökbörü ve Oğuz Kağan (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin