Home

437 44 47
                                    

Harika bir ailen vardı, Asriel.
Dalga geçtiğimi falan düşünme. Ben, tamamıyla yetim ve istenmeyen bir çocuk olarak, aileni kıskanmıştım.
Ah, aslında seni kıskandığım bir sürü yönün vardı.
Belki de harika olan sendin?
Her şeyi bozansa, ben.

Acıyan bileğimin izin verdiği kadar hızla ilerleyerek ev dediğin yere varmıştık.
Ama orası bir saraydı.
Senin bir prens olduğunu söylediğini hatırladım. Cidden inanılmaz büyüklükteydi saray. Çok zengin olduğunuzu düşünmüştüm o anda. Ama sen basit çizgili bir kazak ve pantolon giyiyordun. Pek bir prensin giyeceği türden şeyler değildi bunlar.

"Gardiyanlar seni görürlerse biraz korkabilirler." dedin endişeli bir gülümsemeyle. "Ama bugün pazar olduğu için hiçbiri sarayda değil! Yani rahat rahat içeri girebiliriz!"

Demek yeraltında kral muhafızlarına pazar günleri tatildi. İlginç gelmişti kulağa. Biraz da saçma.
Hem zaten canavar değil miydiniz hepiniz? Size kim saldırırdı ki?
Belki de sizi yeraltına kapatan insanlardan korkmuştunuz.
Açıkçası, ben de insanlardan korkuyordum.

"Chara, ayağın kötüyse seni sırtıma alabilirim." demiştin yürürken acı çektiğimi görünce.
Ama benden sadece bir iki santim uzundun, beni taşıyacağını düşünmüyordum. Ayrıca, o ankinden daha kötü acılara katlanmıştım ben.
"Hayır, iyiyim ben." diye reddettim teklifini. Sen başını salladın.
"Devam edelim o zaman." diyerek beni çekiştirdin.

Sarayınızın ön bahçesine girdik.
Gördüğüm en güzel yerdi. Bahçe altın renkli çiçeklerle doluydu. Çok güzeldi.
"Vay canına..." demiştim istemeden.
"Değil mi?" diyerek gülmüştün. "Burası babamın bahçesi. Her gün tüm çiçekleri sular ve onlarla konuşur. Cidden çok sever çiçeklerle uğraşmayı."
Bir kral olmasına rağmen oldukça boş zamanı olmalıydı babanın.
Sonunda ön kapıya geldik. Sen beni yere oturtup kapıyı çaldın.
Biraz sonra aynı sana benzeyen dişi bir canavar açtı kapıyı.
Annen olduğunu anlamak zor değildi. Boynuzları küçüktü. Güzel gözleri vardı. Mor bir elbise giyiyordu.
"Tam vaktinde geldin Asriel. Kahvaltı hazır!" dedi neşeyle. O sırada gözleri bana kaydı.
Pejmurde halde kapısının önünde oturan insana.
"Tanrım!"

O an bir korkuya kapıldım. Sonuçta, biz insanlar ve siz canavarlar düşmanlık. Ama sen beni gidip kraliçenin önüne öylece getirmiştin. Beni öldürse hakkı vardı.

Ama onun yerine o ellerini ağzına götürdü. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi acımaya dönüşürken önümde diz çöktü.
"Ah, zavallıcığın haline bak. Her yeri yara bere içinde." dedi elini yanağıma doğru uzatıp.
Korkup geriye kaçınca paniklediğimi anlamıştı.
"Korkma yavrucuğum. Ben Toriel Dremurr. Buranın kraliçesiyim." dedi sevimli bir gülümseme ile. "Seni asla incitmem çocuğum."
Ve yumuşak elini yavaşça yanağıma koymuştu. Her tarafım yara bere içindeydi ve kirliydim. Ama benden tiksinmemişti.
"Sen bir insansın, değil mi?"
Başımı evet anlamında salladım.
"Adı Chara!" diye araya girmiştin heyecanla. "Ebbot'tan düşmüş. Harabelerde oynarken buldum onu. Yaralanmış anne!"
"Ah, şansız çocuğum benim. Neren ağrıyor?"
"Bileği!" Ben ağzımı açmadan sen atlamıştın yine. Annen sana bir bakış atmıştı.
"İzin verelim de misafirimiz konuşsun, olur mu Asriel?"
"Ah, pardon." demiştin yine elini ensene götürerek. Utandığında yaptığın bir hareketti bu.
"Bileğim, ama çok kötü değil." dedim annene. Annen gülümsemişti.
"Sen cesur bir çocuk olmalısın küçük. Hadi seni içeri götürelim ve yarana bakalım."
"Annem seni hemen iyileştirecek Chara. Merak etme!" dedin Toriel beni kucaklarken.

Annenin kucağı çok rahattı Asriel.

Beni saraya taşırken sende peşimizden geliyordun.
Saray dıştan çok şaşalıydı. Ama içi normal bir evden farksızdı.
"Tori, hayatım. Asriel mi geldi?"
Koridorda ilerlerken bir başka canavar çıktı karşıma.
Bu seferki de babandı.
Senin de büyüyünce sahip olacağın gibi büyük boynuzları vardı. Ve altın renkli uzun saçları.
Başına taç vardı. Üstündeyse klasik bir gömlek.
O da tatil gününe olmalıydı.
"Gördüğün gibi küçük bir misafirimiz var canım." dedi Toriel ona.
O da bana meraklı gözlerle baktı.
"Aman tanrım! Bu bir insan yavrusu değil mi? Naber ufaklık?"
"Onu ben buldum baba. Adı Chara!" diyerek babanın bacağına sarıldın.
"Aferin sana evlat. Benim adım Asgore, Chara. Seninle tanıştığıma sevindim."
Boş gözlerle bakmakla yetindim sadece.
Söyleyecek fazla bir şeyim yoktu çünkü.
"Belki önce onu iyileşyirmemiz gerek, konuşmasını beklemeden önce. Kafası çok karışmış olmalı." dedi Toriel gülümseyerek.
Asgore da elini ensesine götürdü.
"Ah, iyi fikir..."

Toriel beni bir odaya götürdü. Bir çocuk odasına. Senin odan olmalıydı burası.
Beni yatağa yatırdı. Ayaklarıma baktı.
Peşimizden gelen sen ve baban kapı eşiğinden bizi izliyordunuz.
Toriel bana gülümsedi.
"Hiç acıtmayacak küçüğüm."
Ellerini birbirine sürttü. Beyaz alevler oluştu ellerinde. O beyaz alevlerle ayaklarımı ovaladı. Ve ateşler söndüğünde hiç ağrı hissetmiyordum.

Yataktan doğrulup ayaklarıma baktım şaşkınca.
"A-acımıyor artık..." dedim Toriel'e. Toriel gülümseyerek saçlarımı okşadı.
"İyileştirici sihirlerim hep iyidir. Şimdi üzerimi değiştirelim senin. Üzerindekiler yırtılmış."
Bunu dedikten sonra sana ve Asgore'a baktı dik dik. Siz ikiniz de gitmeniz gerektiğinizi anlamamıştınız.
"B-bir sorun mu var Tori?"
"Ehem. Misafirimiz bir kız olduğundan... Orada dikilmeniz biraz kabalık hayatım."
"Kız mı?" demiştiniz ikiniz aynı anda.
Saçlarımın kısa olduğunu biliyorum. Ama o kadar mı erkeğe benziyordum?
"Affedersiniz biz çıkıyoruz!" diyerek seni de çekiştirerek odadan çıktı baban. Kapıyı da kapattı.

Toriel bana banyo yaptırıp senin kıyafetlerinden giydirdi.
Seninki gibi yeşil ve sarı çizgili bir kazak ve kahverengi şort, bir de kahverengi botlar.
Saçlarımı tarayıp gozlerimin çok güzel olduğunu söyledi.
Bu sırada bana sorular sordu. Hepsini geçiştirdim.
Ona ailemin ölü olduğunu söyledim.
Eğer kimsem olmadığına inanırsa beni geri göndermeyeceğini umdum.
Kendimi sizinle yaşama fikrine alıştırmıştım.

Salona geldiğimizde sen Asgore ile kart oynuyordun.
"Çok iyi görünüyorsun Chara!" demiştin beni görünce.
"İkiniz ikiz gibi olmuşsunuz." demişti Asgora aynı kazaklarımızı görünce.
"Bu kazakları annem örüyor biliyor musun? Çok güzel değiller mi?"
"Çok güzeller." demiştim Toriel'e bakarak. Toriel'in yüzü aydınlanmıştı ben öyle deyince.
"Ah, beğenmene çok sevindim çocuğum! Hadi siz oturun. Bende kahvaltıyı getireyim."

O gün hayatımdaki en güzel gündü Asriel.
Bütün gün seninle ve Asgore'la oyun oynamıştık. Asgore bana altın çiçekleri bile tanıtmıştı.
Toriel hikayeler okuyup lezzetli yemekler yedirmişti bana.
Ve sen, bana tüm canavarları anlatmıştın.
Bende bir yaş büyük olduğunu öğrenmiştim.
Gerçekten, daha önce hiç o kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum.

Ama gece çöktüğünde yeniden korku hissetmeye başladım.
Akşam yemeğinden sonra masada otururken başımı kaldırdım.
"Benim gitmem mı gerekiyor?" diye sordum birden.
Üçünüz de bana baktınız.
"Hayır! Gitme Chara!" dedin gözlerin dolmaya başlayarak. Koluma sarıldın. "Gidemezsin zaten!"
"Gidemem mi?"
"Chara... İnsanlar bizi buraya hapsettiği için buradan çıkmanın bir yolu yok, ne yazık ki..." dedi Asgore suçlu bir ifadeyle. "Yani... Gidemezsin..."
Duyduğum şeyle üzgün olduğumu düşünüyorlardı.
"Ama yukarıda ailen olmadığını söyledin!" diyerek elimi kavradı Toriel. "Yani oraya dönmene gerek yok değil mi? Bizimle kalabilirsin! Ailen olabiliriz küçüğüm!"
Bu sözler zaten güzel olan günümü harika kılmıştı.
"Yani kalabilir miyim?" diye sormuştum çekinerek.
"Evet!" demiştiniz üçünüz aynı anda.
Mutluluktan sen ve ben birbirimize sarılmıştık.

O gece ben senin odanda uyuyacaktım, siz ikinci bir yatak alana kadar sen annen ve babanla yatacaktın.
Toriel beni yatağa yatırıp üstümü örtmüştü.
"İyi bir uyku çek çocuğum. Korkarsan yanımıza gelebilirsin."
"Her sey için teşekkürler Toriel."
"Önemli değil sevgili Chara. Biraz garip olacak ama, istersen bana anne diyebilirsin." demişti Toriel, alnımı öpüp yanımdan gitmeden önce.

Keşke ona bir kerecik bile olsa anne diyebilseydim...

Uyumadan önce, ince duvarlarınız sayesinde yatak odanizdan gelen sesini duydum.
"Umarım Chara sonsuza kadar bizimle kalır!" demiştin.

İnan bende sonsuza kadar kalmak istiyordum Asriel.

Bad GuyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin