Stars and Sky

324 29 55
                                    

Ne kadar taş kalpli bir şeytan gibi görünsem de bazen benim de hüzüne boğulduğum zamanlar oluyordu.

Şimdi yüzündeki ifadeyi hayal edebiliyorum. Kaşlarını eğmiş, kısık gözlerle bakıyorsun 'hadi oradan' der gibi. Yanında olsaydım seni yumruklardım. Herkes senin gibi duygularını açıkça ifade etmek zorunda değil mankafa.

Ben, bazı zamanlar, gerçekten üzülebiliyorum. Uzun süre önce taşlaştığını düşündüğüm kalbim binlerce parçaya ayrılıyor ve o parçalar cam kırıkları gibi batıp acıtıyorlar.

O cam kırıkları içinde ne yapacağımı şaşırıyorum. Ve bu yüzden, en nefret ettiğim ruh hali üzgün olmak. Ağlayarak geçirebileceğim bir duygu olmasını isterdim. Ama değil ne yazık ki...

Şimdi seni inandırmak için beni cidden paramparça eden üç andan bahsedeceğim. Yine inanacağından şüpheliyim. Beni böyle konularda fazla ciddiye almıyorsun çünkü. Ama seni suçlayamam. Ben olsam ben de benim gibi birini ciddiye almazdım.

İlk zamanım sizinle yaşamaya başladıktan iki hafta sonraydı. Toriel'in yakın arkadaşları saraya gelmişlerdi ziyaret için. Toriel cok lezzetli tatlılar ve atıştırmalıklar hazırlamıştı. Onları tırtıklamaya çalışan bizden korumak için kral muhafızlarını dış kapıdan çağırıp mutfağın önünde nöbet tutmalarını söylemişti. Onları aşmaya çalışırken iş iyice oyuna dönmüştü ve biz çok eğlenmiştik. Ağır zırhları içinde bizi kucaklayıp döndürmek zorunda kalan zavallı muhafızlar için aynı şeyi söyleyemem.

Neyse işte, misafirler gelene kadar bizi oyalamayı başarmışlardı. Sonunda misafirler geldiğinde ikimizde rahat kazaklarımızı terk edip şık şeyler giymek zorunda kalmıştık. Ben anneninkine benzeyen mor bir elbise gitmiştim. Ben! Hatırlıyor musun? İkimiz beni elbise içinde görünce gülme krizine girmiştik. Sadece iki haftadır beraberdik ama elbise giymenin bana ters olduğunu bilecek kadar tanımıştın beni.

Ben elbisemle, sen prens kostümünle salonda bekleyen misafirlerin karşısında boy gösterdik. Ve tabi ki ilk başta bakışlar bana kaydı. Salonda öylece duran insan yavrusuna. Misafirler korktu. Burada ne aradığımı, kim olduğumu sordular panikle. Onların kaygısı beni de korkutmuştu, senin arkana saklanmıştım.

Annene baktığımda yüzüne kibar gülümsemesini yerleştirmişti. Kibar elini benim omzuma koyup öne çıkmamı sağlamış, diğer eliyle kısa saçlarımı okşamıştı.

"Hanımlar," demişti boğazını temizleyerek. "Bu küçük hanım Asgore ile benim kızımız, Chara Dreemurr."

Sözcükler ağzından çıktığı an nefesimin kesildiğini hatırlıyorum. Soluk düzenim altüst olmuş, kendimi şaşırmıştım. Bir anda elimi kavrayan senle annene bakıp durmuştum sürekli. O an, gerçek değildi.

İşte bu kısım, beni kıran kısımdı. Gerçek değildi. Siz gerçek ailem değildiniz, ben ne annenin kızı ne de senin kardeşindim. Ben yeryüzünden düşmüş yetim bir çocuktum. Ailem yoktu, kimse beni istemiyordu. İnsanlar şeytan olduğumu söylüyordu.
Ve siz bunları bilmiyordunuz.

Chara Dreemurr adı; hapsolmak istediğim bir yalan, sığmak istediğim bir kalıptı. O an fark etmiştim bunu. Ben, gerçekten, Chara Dreemurr olmak istiyordum. Gerçekten ve gerçekten, senin ailen olmak istiyordum.

Bad GuyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin