Güzel anılarımız da oldu. Onlardan da bahsetmeliyim.
Çok fazla güzel anımız var bizim. Senin yanında olduğum her an, benim için güzel. Hiçbirini ayırt edemem. Zamanın altın değerinde olduğunu bana hatırlatan şeyler bu anılar.
Zaman altın değerinde Asriel.
Yeryüzündeyken gecelerin ne kadar uzun ve sancılı olduğunu kendim görmüştüm. Karanlık küçük bir odada yanıma yastık niyetine verilen eski bir bez parçasıyla kilitli olarak geçirdiğim gecelerde kapının hemen üzerine asılı olan saat beni deli ederdi. Saniye kolunun çıkardığı tık tık sesleri geceyi daha uzun ve katlanılmaz kılıyordu. Bazen o kadar dayanılmaz oluyordu ki dikkatimi dağıtmak için tırnaklarımı ceza odasının ahşap kapısına geçirip kapıyı tırmalıyordum tıpkı bir kedi gibi. Sonuç olarak koridorda nöbet tutan bakıcıyı rahatsız ettiğim için ağır bir dayak yiyordum. Ağrı ve acı da eklenince cehennem gecelerim sonsuza kadar sürüyordu.
Yeraltındayken öğlenlerin ne kadar çabuk ve tatlı geçtiğine şahit olan da yine bendim. Erken kalkıp güzelce kahvaltı yaptığımız sabahı arkamızda bıraktıktan ve havanın sıcak olmasına rağmen kendimizi bayilatacak kadar çok koşuşturduktan sonra bahçedeki ağacın altına serilirdik. Gölge falan olmamasına rağmen ağacın altı serindi ve güneş çarpmış gibi hissettiren yüzüme yaydığı soğukluk çok tatlıydı. Yanımdaki senin mayışmış saçma konuşmaların ise hep ninniden farksız gelirdi. Bu atmosferde gözlerimi kapatırdım ve tamı tamına üç saniye sonra gözlerimi yeniden açtığımda çoktan akşam olmuş olurdu. Toriel'in yemeklerinin kokusu saatin tam olarak kaç olduğunu söyleyen şeydi. Kokular iyife etrafımızı sarınca kalkardık ve terlemiş bedenlerimizi titreten akşam serinliğinden kaçarak çabucak eve girerdik.
Yeraltında yaşadığım her saniye bana yeryüzünde boşa harcadığım aptalca günleri hatırlatıyordu. Yani tam anlamıyla zamanın değerini anlamıştım.
Ölümü düşünmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Seninle yapmak istediğim çok şey vardı ve bunları bir bir yapamadan ölmek, en büyük korkum olmuştu.
Neyse artık anlatacağım şeye geçeceğim.
On iki yaşındaydım, on üç yaşındaydın. Senin doğum günündü.
Hayatımda ilk defa bir parti hazırlamaya kalkışmıştım.
Saat sabah altıya doğru geldiği sırada sırada mükemmel tetikte hislerim sayesinde uyanmıştım. Bugün senin doğum gününde ve ben harika şeyler planlamıştım.
Yani, planlamak derken, sadece planlamıştım. Kafamın içinde. İcrata geçirmek için yaklaşık altı saatim falan vardı. Afyonum patlamamış, sarhoş edasıyla olabildince sessiz bir şekilde yatağımdan kalktım. Doğru kıyafetleri bulacağımdan emin bir şekilde yatağın kenarındaki kıyafet yığınından iki parça aldım ve çabucak odadan çıkıp giyinmek için lavaboya gittim.
Üstümü değiştirip saçımı başımı düzeltince çıktım banyodan. Mutfaktan sesler geliyordu. İçeride annen olduğunu biliyordum, dün Toriel'le erken kalkmak için sözleşmiştik çünkü.
Mutfağa gidip kafamı içeri uzattım. Annem heyecanla bir kasede malzemeleri karıştırıyor, gözü sürekli duvarda asılı olan saate kayıyordu. Telaşlı olmalıydı.
"Toriel." diye selsendim ona. Önce irkildi, kaşığını yere düşürdü. Kafasını bana çevirip beni görünce rahat bir iç çekti.
"Ah, Chara... Senmişsin... Günaydın."
"Günaydın." diye karşılık verdim mutfağa girerek. Yere düşürdüğü kaşığı alıp bangonun üzerine bıraktım ve peçete alıp kek hamuru olduğunu tahmin ettiğim yere saçılan kıvamlı sıvıyı temizledim.
"Ben hallederdim, teşekkürler."
"Önemli değil. Pastayı mı yapıyorsun."
"Evet. Senin tarif ettiğin gibi yapacağım." dedi annen gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Guy
Fanfiction"Zaten kötü adam başından beri bendim, değil mi Asriel?" *Undertale Fanfiction* İlk çocuğun hikayesi. Hakları altın renkli düğün çiçekleri içinde saklıdır.