Snowdin'i sevmemiştim.
Azıcık bile...
Çünkü bana köyümü hatırlatmıştı. Tüm kötü anıları.
Karla kaplı bir yerdi Snowdin, kulübe gibi evler sıralanmıştı. Hepsinin bacası tütüyordu. Halk mutlu mutlu etrafta dolaşıyordu. Tamamen amaçsız şekilde. Birer aptal gibi gözüküyordu hepsi de.
Hayatları toz pembe olan herkes aptaldı benim için. Kusursuz giden ömürleri ile, tek dertleri o gün ne yiyeceğine ya da ne giyeceğine karar vermek olan insanlardan bahsediyorum. Çünkü en küçük bir olayda, ellerindeki her şeyi kaybedecek kadar aptal insanlar bunlar.
Ve bu beni sinir ediyor.
Sahip olmadığım, asla olamayacağım şeyleri ufacık bir problemde elinden kaçıranlar ve hayatları bu yüzden bitmiş gibi davrananlar beni sinir ediyor.
Sebebi kıskançlık olsa bile, sence de bana anlayışlı yaklaşılması gerekilmez mi bu konuda?
Benim hiç bacası tüten sıcak bir evim ya da kendi odam olmadı. Ne yiyebileceğim seçme ya da ne giyebileceğimi seçme hakkım olmadı. Beni seven ailem, arkadaşlarım olmadı.
Öyleyse bu aptalları yargılamak benim hakkım, değil mi?Snowdin öyle bir yerdi işte. Ama sen oraya adeta hayrandın. Her iki adımda bir önümüze çıkan biriyle sohbete dalıyordun. Halk seni seviyordu, gerçekten seviyordu. Biz kaldırımda yürürken heyecanli heyecanlı birbirlerine "Prens gelmiş!" diye fısıldadıklarını duyuyordum.
Bana ise... Tuhaf bakıyorlardı... Korkmuş bir şekilde demek doğru olur herhalde.
Onlara attığım ters bakışlarım da işleri hiç kolaylaştırmıyordu. Çoğu benimle göz göze gelince hemen sırtını dönüp ters yöne ilerlemeye başlıyordu.
Ne sen ne de Undyne fark etmiştiniz bunu.
Eh... Pek de önemli değildi."İşte geldik!" Undyne iki katlı müstakil bir evin önünde durdu. Bize baktı. Daha doğrusu bana. "Bu evde seninle uzun zamandır tanışmak isteyen kişiler var Chara." dedi gülümseyerek.
Merak beynimi esir alırken başımı salladım. Kim benimle tanışmak istiyor olabilirdi ki?Sen heyecandan yerinde zıplarken elimi tuttun, Undyne de kırarcasına kapıyı çaldı o sırada. Yaklaşık beş dakika bekledik. Evin içinden korkunç bir gürültü geldi ve daha sonra kapı açıldı.
Girişte dikilen iki beden beni korkuttu. Nasıl olduğunu anlamadan elim elinden kaydı ve kendimi birkaç adım geriye kaçmış halde gördüm. Hem sen, hem de kapıdakiler bana şaşkınca baktınız.
Ama korkmak benim suçum değildi. İki iskeletle tanışacağımı söylemeniz gerekirdi!
"Undyne!" Uzun olan iskelet bağırdı. "Ve Prens Asriel! Sonunda geldiniz!"
"Kaba olma kardeşim." Mavi ceketli, kısa boylu iskelet uzun olanı dürttü. "İnsanı da getirmişler."
"İnsan!" Uzun olan daha çok bağırdı. Karaltı gibi görünen gözlerini bana dikti. Korkutucu bir şekilde gülümsedi.
"Gerçekten insan mı bu? İnsanlar çok garip! Hoş geldin insan!"
"Chara, bunlar..." Yanıma gelip yine elimi kavradın. "Snowdin'in iskelet kardeşleri. Sans ve Papyrus."
"Ben Papyrus'um!" dedi uzun olan gururla. Garip kırmızı bir pelerin ve büyük kırmızı botlar giyiyordu. "Ama Kudretli Papyrus da diyebilirsin, nyehehehe!"
"Ben Sans, büyük kardeş benim." dedi kısa iskelet.
Bana uzun süre baktıklarında ismimi söylemem gerektiğini hatırladım.
"Ben Chara." dedim temkinli gözlerle onları süzerken.
Papyrus onunla tanısmamın bir onur olduğu ile ilgili bir şeyler saçmaladı. Onun kafasının fazla çalışmadığını o an anlamıştım. Ama ağabeyi, Sans farklıydı.
Yüzünde bir gülümseme ile bana bakıyordu ama bakışlarından adeta ruhumu incelediğini anlayabiliyordum. Gözlerimde bir şey arıyormuş gibiydi. Benim saklamaya çalıştığım bir şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Guy
Fanfic"Zaten kötü adam başından beri bendim, değil mi Asriel?" *Undertale Fanfiction* İlk çocuğun hikayesi. Hakları altın renkli düğün çiçekleri içinde saklıdır.