BÖLÜM3/YALNIZLIK•
Herkesin hayatta kendini yalnız hissettiği zamanlar vardır. Kimilerinin bir süre belası olur, geçip gider; kimilerinin yakasına yapışır, hayatını zindan eder. Gidecek kimsesi olmayanlar değilde sevecek kimsesi olmayanlar yalnızdır. Kendi dünyasında yaşayanlar, gözyaşlarını içine akıtanlar...
Yalnız deyince suskun, kendi kabuğuna çekilmiş insanlar gelir akla. Aslında yalnızlık bu değildir. Ben ne insanlar tanıdım, gülüşlerini maske olarak kullanan. Ne insanlar gördüm ölümü bir kaçış yolu olarak gören.
Aslında hak vermek lazımdı o insanlara. İnsan sevilmek için gelir bu dünyaya. Özlemek ister birilerini, sarılmak ister sımsıkı. Her zaman yanımda deyip arkasını rahatça dönebilmek ister.
Sevgiye aç kalmış insanlar, güvenmekten yoksunlar. Ben de bu insanlardan biriyim. Gidecek kimsem yok, zor durumda kanatlarının altına girebileceğim. Yaralarımı saracak, düştüğümde kaldıracak birileri yok.
Ailemin yanından küçük yaşta ayrılmamın büyük bir etkisi var hayata böyle karamsar bakmamda. Küçük yaşta öğrendim doğruyu yanlışı ayırt etmeyi. Hayatın kimisine beyaz, kimisine siyah olduğunu. Siyahla beyazı karıştırmamam gerektiğini. İyilikle kötülük gibi. Gri yok, ya siyah ya beyaz.
İşte yaşadığım tam olarak buydu. Griydim ben, yolum belli değildi. Uçurumlara çıkardı sonlarım. Kendimden başka kimsem yoktu, bugün bunu bir kez daha anladım. Bu odada böylesine ağlamanın hiçbir işe yaramayacağını, kendim için savaşmam gerektiğini anladım. Biliyordum, bir kahraman gelip kurtarmayacaktı beni. Rüya değildi, geçip gitmeyecekti. Geçip giden tek şey zamandı.
Dosyayı kapatıp aldığım rafa geri koydum. Bunların ne olduğunu bilmiyordum, bilmek isteyip istemediğim ise faili meçhuldu. Koşar adımlarla kapıya yöneldim. Kapının aslında açık olduğunu farkettim.
Uzun bir koridordan geçerken gözüm daha öncesinde olduğum odadaki çantama takıldı. Telefonum içindeydi, polisi arayabilirdim. Ancak çantamı açtığımda içinde telefonumun olmadığını gördüm. Telefon derdine düşemezdim, bir an önce eve gitmeliydim. Babamı sapa sağlam görmeliydim. Onlara hiçbir şey olmadan polise ulaşmalıydım.
Sokağa kendimi atar atmaz koşmaya başladım. Çantam ağırlık yaptığı için hızımı git gide düşürüyordu. Umarsızca alnımdaki teri elimin tersiyle sildim. Bir süre sonra yağmur başladı. Yağmurun ardından gelen toprak kokusu içimi biraz olsun ferahlattı. Kendimi aileme kavuşacağım, bir beladan kurtulduğum yalanlarıyla avuttum. Ancak içimden gelen bir ses bu kadar kolay olmayacağını söylüyordu.
Çocukluk yıllarımı geçirdiğim, taşlı yollara gelince uzun süredir tuttuğum nefesimi verdim. Köşedeki bakkalı görünce anılarım zihnimde canlandı. Son kalan horoz şekeri almak için koşturduğum zamanlar...
İleride evimi görünce bir an duraksadım. Bir sürü insan kapının önünde durmuş, öylece içeriye bakıyorlardı. Koşarak yaklaştım. İnsanlar beni görünce aniden gerildiler. Kalabalığı yararak geçiyordum. Kimileri bir şeyler söylüyor, kimileri ise beni tutmaya çalışıyordu. Babamın üstüne kapanmış, ağlayan annemi görünce olduğum yerde donakaldım. Ellerim titreyerek yere çöktüm, annemin elini sıktım. Gözümden akan yaş babamın çenesine düşünce annem kafasını kaldırıp bana baktı. Ağlamaktan kan çanağı olmuş gözleriyle bitmiş görünüyordu. Bağırarak ağlamaya başladı.
"Bizi bırakıp nasıl gittin Mehmet'im! Bak kızın geldi, hadi uyan!"
Hıçkırıklarım boğazıma takıldı, ağlayamadım. Bomboş bakıyordum sanki, hiçbir göremiyor ya da düşünemiyordum. Omzuma bir elin dokunması ile irkildim. Beni dirseğimden tutup kaldırdı. Ne kadar dirensemde gücüm yetmedi. Sarılıp kafamı omzuna yasladı. Eliyle kafamı tutuyor, babama bakmamam için sımsıkı bastırıyordu. Saçlarımı okşadı, göğsü ani nefes alıp verişiyle hareket etti. İşte o zaman anladım o sert görünümlü amcamın içinde bir yerlerde küçük bir çocuğun yaşadığını. Erkekler ağlamaz diye büyütülen, ağlamayı acizlik olarak gören amcamın hıçkırarak omzumda ağlayışını gördüğümde anladım hayatın acımasızlığını.
"Baba!" diye bağırdı içim, "Uyan, ben geldim!"
Bacaklarım tutmuyordu. Tüm ağırlığımı amcama verdim. Benim bitkinliğimi farkedince beni kucaklayıp dışarıya çıkardı. Bizi gören insanlar yol vermek için geri çekildiler. Bazıları ile göz göze geliyordum. Acıyan gözlerle bakıyorlardı. Komşunun duvarının önüne gelince durduk. Duvarın dibine dikkatli bir şekilde beni bırakan amcam, kendini hemen toparlamıştı. Nasıl bu kadar çabuk toparlandığına hayret etmiştim. Sanki az önce ağlayan o değilmiş gibiydi.
"Aden." dedi. Ses tonu sakindi. Gözleri dalmış, bir şeyler düşünüyordu.
"Topla kendini, bunu yapanı bulacağım. Kendi ellerimle öldüreceğim."
Gözlerini bana dikti. Anlamayan gözlerle baktım. Ellerim titriyordu.
"Amca." dedim kendimden emin olmayan bir ses tonuyla. Ama o beni dinlemiyordu. Çok uzaklardaydı sanki, duymuyordu.
"Emin!" diye bağırdı bir ses uzaktan. "Otopsi için geldiler!"
Amcam dizlerinden destek alarak ayağa kalktı. "Annenin yanına git, sana ihtiyacı var." dedi.
Bu bir kabus dedim içimden, birazdan uyanacağım.
Annemin yanına gittiğimde annemi ellerine öylece bakarken buldum. Ellerindeki kana. Gözleri mosmordu. Başına bağladığı tülbent ensesine düşmüş, terden sırılsıklam olmuştu. Ellerini tutup önüne eğildim. "Annem." dedim gözümden bir yaş süzülürken. "Ben hep yanındayım." Acıyla gülümsedi. Ellerimi sıktı, beni kendine çekti. Kafamı göğsüne yasladı.
"İlk göz ağrım benim, kızım. Baban seni bekliyordu, ona ellerini aç dua et. Ben geldim de. Sen gelmeden uyuyamaz o, içi rahat etmez. Baba yüreği işte, kıyamaz sana."
Annemin yanında ağlamayacağım diye söz vermiştim kendime. Kendime verdiğim sözü bile tutamıyordum artık. Kendimi toparlayamıyordum, annemi nasıl toparlayacağım dedim içimden. Acizsin, korkaksın dedim. Baban senin yüzünden öldü, senin suçun.
Herkesten kaçtım, en çokta kendimden. Duşa girdim. Suyla beraber akan yaşlarımla arınıyordu bedenim. Ağlamıyorum diyerek kendime yalan söyledim. İçten içe bilmek bitiriyordu insanı.
Birden ışıklar kapanınca kurulandım, giyindim ve dışarıya çıktım. Pantalonumun cebine elimi atınca küçük bir not kağıdının olduğunu farkettim. Kalp atışlarım hızlandı, gerilmiştim.
"Seni uyarmıştım, bir katil ile dans ediyorsun balerin."
Notu binlerce kez okudum. Titizlikle yazılmış bu el yazısı bile beni korkutmaya yetiyordu. Evde bir tek annemin olduğunu etrafı iyice kolaçan edince anladım.
Koltuğa kıvrılmış annemin yanına uzandım. Anne kokusu ile huzur buldum, rahatladım. Kapının gürültülü bir şekilde vurulmasıyla yerimden fırladım. Annem kafasını kaldırmış bana bakıyordu. Ben bakarım anlamında kafamı salladım. Kapıyı açtım ancak kimse ortalarda görünmüyordu. Yere küçük bir kutu bırakılmıştı. Ve üzerinde büyük harflerle adım yazıyordu. İçeriye aldım, kutuyu parçalayarak açmaya başladım. İçinden bir mektup ve bir kaset çıktı.
Kasedin üzerinde babamın el yazısıyla 'biricik kızıma' yazıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/39077394-288-k739762.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALERİN∞
Teen Fiction••• Yaşam ile Ölüm arasında kalan genç bir balerin... Ve hayatını öldürmeye adamış bir seri katil... "Rüzgar genç kadının o yumuşacık, bebek tenini siper almış dişlerinin birbirine vurmasına sebep olmuştu. Nefesini dışarıya her verişinde çıkan buhar...