6-The Long Journey

185 25 45
                                    

Herkese merhabaa! Uzun bir bölüm oldu inşallah sizi sıkmam :D Bu bölümü bitanem, çok sevgili dostum, Defne'ye yazdım :) Bu arada sıkılmadan okuyup beğenen herkese çok teşekkür ederim :) Sizi çok seviyorum <3 Ama yalnızca o kadar çok okuyan insan içinde 7,8 beğeni biraz beni korkutuyor acaba sevilmiyor mu diye.. Bu yüzden eğer beğenmediğiniz bir kısım varsa bana yazabilirsiniz :) Her şey için teşekkürler. Koyduğum şarkıyla dinleyebilirsiniz :) Eğer koyabilirsem resimledekiler America ve Sydney :D

Logan, annesini uzun zamandır ilk defa bu kadar çok gülümserken görmüştü. Onu böyle görmek her şeye değerdi. Hepsi, burada oturmuş birbirleriyle konuşup, kahkaha atıyorlardı.Sıcacık bir aile ortamı. Çok uzak kalmıştı Logan bu ortama ve bir kez daha ne kadar iyi hissettirdiğini hatırladı.

Niall ve Liam'ın yanında Liam'ın eşi Lily ve Violet ile aynı yaşta olan ikiz kızları America ve Sydney'de buradaydı. Onlarda tatile geleceklerdi. Logan bu durumdan pek şikayetçi olduğunu söyleyemezdi doğrusu. İkisi de ondan yalnızca iki yaş küçüktü ve en iyi tarafı iki kişilerdi. Birisiyle işler yolunda yürümezse biri daha vardı. Şansı yüzde elliydi. Kendini şanslı gününde saydı. İkisi de gerçekten göz kamaştırıcıydı. Zümrüt yeşili gözlerine insanın baktıkça biraz daha bakası geliyordu. Saçları sarı ve kahverenginin birleşiminden oluşan en güzel renge sahip olmalıydı. Onları daha önceden de görmüştü. Yalnızca bir kaç kere. Kimin kim olduğunu anlamak epey zordu. America'nın saçları, Sydney'ye göre biraz daha uzun sayılırdı. Buradan ayırt ediyordu Logan. Onlara doğru çok fazla gözlerini diktiğini anladığında bu durumun rahatsız edici olduğunu düşündü ve bu seferde tıpkı bir dürbün gibi çevrede gezdirdi gözlerini. Bir an gözleri Violet'e takıldı. Onu tanımayan biri bile olsa                                                                  yüzünün beş karış olduğunu rahatlıkla söylemesi mümkündü. Her şey yolunda giderken neden arkasına yaslanmış, kolları birbirine bağlanmış bir şekilde surat asıyordu?

Bunun olacağını tahmin etmemişti.  Annesinin yanında olması, mutluluğunu paylaşması gerekirdi. Şimdi ise tek yaptığı abisi ve o kendini bilmiş sarışın ikizlerle aynı araba da 6 saatlik bir yolu gitmekti. Arabayı Logan kullanıyordu. Violet ise ikizlerle yan yana oturmamak için ön koltuğa kendini resmen atmıştı. Bu fikri Niall vermişti. Gençlerin bir arada olup, kaynaşması gerektiğini söylemişti. Violet'in insanlarla kaynaşmasına hiçte gerek yoktu. O tek başına çok mutluydu. Her  5 dakika da bir nedensiz yere kıkırdayan  ve buğday sarısı saçlarını havalandıran kızlar onun sevdikleri arasına girmiyordu hatta aksine iğreniyordu. O, her zaman kendine özgü olmuştu. Gerek davranışlarıyla, gerek giydiği kıyafetlerle gerekse dinlediği müziklerle.. Hayır. Onlarla 'kanka' falan olmaya hiç niyeti yoktu. Ölmeyi, kendini boğmayı tercih ederdi.

Sydney, elini çantasının içine daldırdı ve birkaç saniye geçtikten sonra bir albüm çıkarıverdi. Logan'ın alması için uzattı ve yine o meşhur kıkırdamalarından birini ortaya attı. "Hey Vi sen taksana. Araba kullanırken başka bir şeyle uğraşamıyorum, biliyorsun." Violet'in o anda arabayı kullanası geldi. Böylece yüzünü Sydney'e dönüp sahte gülümsemeler yapmasına gerek kalmazdı. Ayrıca daha da kötüsü onun berbat müziklerini dinleyeceklerdi. Kafasını salladı ve 180 derece dönerek albümü elinden aldı. Kimin albümü olduğunu anlamak için ön yüzünü çevirdi ama birine ait olduğunu gösteren herhangi bir resim bulunmuyordu. Yalnızca pembe bir kabın içinde pembe bir CD bulunuyordu. Hıh. Pembe. Çok şaşırdım. Diye geçirdi içinden. "Bu boş gibi görünüyor?" dedi birden. Bir kahkaha kopardı Sydney. " Yok hayır tatlım. America ve ben bu yolculuk için özel olarak bir CD doldurduk. İçinde yaklaşık 100 tane şarkı var. Hepsi de en sevdiklerimiz arasında." Lanet olsun diye geçirdi içinden Violet. Gidecekleri yere sağlam bir şekilde ulaşacağından şüpheliydi. Keşke çıkmadan telefonunun şarjının dolu olup olmadığına baksaydı diye yakındı. Yapacak bir şey yoktu. Sydney anlamlı anlamlı CD'yi koyması için ona doğru büyük bir beklentiyle bakıyordu. İçindeki nefesi verdi, CD'yi kabından çıkardı ve CD çalıcısının onu yutmasına izin verdi. CD birkaç kez içinde döndükten sonra birinci şarkı yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Elbette bu  şarkıyı biliyordu. Tam bir klasik haline gelmiş 'kız' şarkısıydı. Sokaktan geçen herhangi bir insana sorsan bilirdi. Gerçekten müzik onlar için bu kadar basit miydi? Tamam Girls Just Wanna Have Fun'ın Youtube'da elli milyon izleyicisi olabilirdi ama gerçekten CD'deki ilk şarkı bu muydu? Bu kadar mı düşmüşlerdi? Daha kötü bir şey olamaz diye içinden geçirirken ikisi de şarkıya eşlik etmeye başlamıştı ama ne eşlik etme! Bağıra bağıra, arabayı inlete inlete.. Ağlamak istiyordu ama yalnızca gözlerinden yaşlar dökerek değil. İkisinin kafasını birbirine çarparken bir yandan da hazırlamış oldukları pembe CD'yi onlara yedirterek. İşte aynen böyle ağlamak istiyordu.

More Than 5 Friends 2: The Search For ParadiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin