Merhabaa! Öncelikle iki haftalık dersane programım başlıyor... Ama şanslı ben ilk haftasında yurtdışında olucam :D Bu yüzden bir hafta bir aksaklık olup bölüm gelmeyecek sanırım.. Bunun için üzgünüm :( Onun dışında yorumlarınızı, düşüncelerinizi bekliyorum <3 Koyduğum şarkıyla dinleyebilirsiniz. Bu bölümü daha yeni tanştığım ama çok ısındığım Eda'ya yazmak istedim :)
Issy's POV
Lily ile yaza uygun, capcanlı kıyafetlerimizi giydikten sonra kahvaltının olduğu salona indik ve Niall'ın oturduğu masaya doğru ilerledik. Çoktan açık büfede kendini kaybetmiş, tabağını tepeleme doldurmuş ve çatalına bir sosis takarak iştahla yemeğe koyulmuştu. Bu hali gerçekten onun nasıl biri olduğunu açıkça gözler önüne seriyordu.
Bize ayırmış olduğu sandalyelere yerleşerek diğerlerini beklemeye başladık. Kızların hiçbirinden ses çıkmamıştı. Zaten Violet'i bıraksak akşama kadar uyuma kapasitesi vardı. O yüzden telefonumu çıkardım ve Violet'in numarasını tuşlamak üzereydim ki içeri America ve Sydney girdi. Kaşlarımı çattım. Neredeydi?
"Günaydın herkese," diye şakıdı Sydney gamzelerini göstere göstere. Lily ve Niall ona karşılık verdi.
"Açlıktan ölmek üzereyim. Hadi tabakları dolduralım Sydney," diye kahkaha attı America.
"Hey kızlar. Violet nerede? Sizinle gelmedi de."
"Burada değil mi? Biz uyandığımızda yatağı boştu." Kaşlarımı bir kez daha çattım. Violet'in bu kadar erken bir saatte yatağında olmaması alışagelmiş değildi doğrusu. Numarasını bir kez daha tuşlayarak kulağıma götürmüştüm ki Sydney beni durdurdu.
"Boşuna aramayın Bayan Malik telefonunu oda da bırakmış. Ama merak etmeyin biraz hava almaya çıkmış olabilir."
"Evet belki de yüzüyordur?" diye karşılık verdi America. İçim rahat değildi. Daha ilk sabahtan neden başını alıp ortadan kaybolmuştu ki? Yersiz kuruntularım beni ele geçirmeye çalışırken bir el omzuma dokundu.
"Onu bu kadar sıkma Issy. Zor zamanlar yaşıyorsunuz. Kendi başına dolaşması gayet normal. Sen merak etme. Hiç kimsenin açık büfeyi kaçırmak istediğini sanmıyorum. Yakında gelecektir." Anlayışla kafamı salladım. Lily haklıydı. Benim kadar Violet ve Logan'da kötü bir haldeydi. Tatildeydik ve benim ciddi bir şekilde endişelerimden kurtulmam gerekiyordu.
Yerimden kalktım; "Hadi kızlar gelin ve tabağımızı ağzına kadar dolduralım!" Bunun ardından Niall beni alkışlar gibi yaptı ve göz kırptı, Lily onaylarcasına bir bakış attı.
"İşte görmek istediğim Isobelle budur!" Arkamdan, ağır İngiliz aksanlı, coşkulu bir ses geldi. Kim olduğunu bilerekten kahkaha atarak arkamı döndüm, kolumu Liam'a attım.
"Eğer hepiniz böyle mutluysa bende böyle olurum."
Logan's POV
Gece kendimi bu kadar çok müzik dinlemeye kaptırırsam sabah uyanamayacağım çok açıktı. Her şarkının melodisi bir başka renk cümbüşü gibi geliyor kulağıma, bir başka renk tonu. Hiçbiri birbirinin aynı değil. Yavaş yavaş geliyor, ağır ağır içini dolduruyor kulaklarımın, kafamın, duygularımın.. Her dinlediğimde bir başka senfoni karnavalı. Başka kimse yok. Sessiz, sakin ve yalnız. Bir tek ben ve gökyüzüne inci taneleri gibi dizilmiş, altın rengi notalar.. Otelin içine giriş yapmakta olan, bir eli kan kaplı Violet...
Bir saniye.
Eli kan kaplı Violet derken?
Bütün sesler kesiliverdi aniden. Kendi nefes alışverişimi bile duyamaz hale geldim ve bakışlarımı yalnızca Violet'in çaresizce içeriye girişine kenetledim. Sonra birden bir hız treninden yokuş aşağıya iniyormuşcasına nefesimi geri bıraktım. Nefes nefese gözlerimin önüne inen yarı siyah perdeyi önemsemeden adımlarımı koşar hale getirdim. En sonunda hiçbir şeyi belli etmemeye çalışan Violet, mimikleri beni gördüğü anda bir korku seline kapılarak buz kalıbına dönüştü. Olduğu yere saplandı ve benim ona doğru gelmemi bekledi. Koştum, elini avucumun içine aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
More Than 5 Friends 2: The Search For Paradise
FanfictionZayn ve Isobelle.. Onlar birbirlerine ölesiye bağlanmışlardı. Hiç bitmemek, sona ermemek üzere. Kim bilebilirdi bu büyük,sevgi dolu ailenin hızla inişe geçip bir anda yok olabileceğine. Aslında onlar bile bilmiyordu. Birbirlerine karşı ne kadar öfke...