Yüreğimi konu edinmiş en kıymetli şairdir kalemim
Bir gün anılarımızı dayazabilmek duasıyla...
Çok vakit harcamış ama vakit kaybetmemişti bu yaşadıklarında Ayşe. Çünkü başına gelen her şeyden bir ders çıkarması gerektiğini de öğrenmişti ki babasından. Vedalaştı Çınarla. Bu defa Ayşe'ye fısıldadı Çınar: "Kaf Dağı hiçbir kötülüğün ulaşamayacağı kadar güzel bir yerde, hayallerin ötesinde"
Kaf Dağını aradığını nereden biliyordu ki Çınar? Ya onun yerini? Bunları farkedemeyecek kadar mutluydu Ayşe.. yüzünde bir tesebbüm vardı yola koyulduğunda... Mutluydu çünkü babası kötülüklerin ulaşamayacağı bir yerdeydi Çınarın dediğine göre. Demek ki endişelenmesine gerek yoktu. Tabi oraya ulaştıysa... Acaba Zümrüd-ü Ankayı da görmüş müdür babası? O eşsiz, benzersiz kuşu görmüş müdür? Mutlaka Ayşe de görmeli ve tüm arkadaşlarına anlatmalıydı bu masal kuşunu. Aslında düşündü de bir yolculuktan ziyade bir masala çıkmıştı. Kaf Dağı yolunda, kahramanlığını yaptığı bir masaldı bu. Cesurdu Ayşe. Yalnız yola çıkabilecek kadar... Zaten kahramanlar da cesur olmalıydı. Bu düşüncelerle epey yol almış görünüyordu. Birden acıktığını farketti. Yol kenarındaki küçük bir kayaya yaslanıp çantasından evde hazırladğı ekmek arası atıştırmalığını çıkardı. Ve bu arada klavuzuna göz atmayı da ihmal etmedi. Bir ısırık aldı ekmeğinden ve yere düşen kırıntıları görünce annesinin sesi yankılandı birden kulağında. Altına tabak koymadan bir şeyler yemesinden hoşlanmazdı annesi. Gülümsedi.. "acaba" dedi... "çok endişelenmiş midir? Babam gibi benim de kaybolduğumu düşünmüş müdür?" birden gözüne bir şey çarptı. Bir karınca, Ayşenin ekmeğinden düşen bir kırıntıyı sırtlanmış güçlükle taşımaya çalışıyordu. Zorlandığı belliydi ama büyük bir gayretle ağır ağır da olsa ilerliyordu karınca.
"keşke yardım edebilsem", dedi Ayşe, sesli düşünmüştü birden. "peki ben ne yapacağım o zaman " dedi bir ses... Ayşe, önce sesin nereden geldiğini anlayamadı. Arkasına, sağına, soluna bakarken devam etti karınca:
-Eğer benim taşımam gerekeni sen taşırsan, ben ne yapacağım?
Ayşe, Çınar ve papatyalardan sonra karıncayla konuşuyordu şimdi.
-Çok ağır değil mi bu yük senin için?
-Evet, benim ağırlığımdan çok daha fazla. Ama yine de taşıyabiliyorum. Çünkü biliyorum, taşıyamayacağımdan fazlası yüklenmez bana. Ve böylelikle yuvama daha fazla yiyecek toplayıp kışa hazırlık yapabiliyorum. Ama artık yoluma devam etmem gerekiyor, dedim ya yeterince ağır yüküm.
-Peki, dedi Ayşe.. memnun oldum benimle konuşmana.
Sonra kendi yüküne geri döndü Ayşe, karınca adım adım uzaklaşırken ondan. "demek ki..." dedi, "babamı bulmak benim için de imkansız değil. Çünkü taşıyamayacağımız yüklenmezdi." Derken klavuza göz atmaya devam etti... tabi yemeği için Allaha teşekkür etmeyi de ihmal etmedi.
Bir varmış bir yokmuşlarla başlıyordu Zümrüd-ü Anka masalı... Evvel zamanların birinde geçiyordu bu gizemli olay... Bilge ağacının dallarında yaşayan bir kuştan bahsediyordu... Bu ağaçta yaşayıp her şeyi bilen bir kuştan... Dahası, kuşlar dünyasında ters giden her şeye çözüm bulabileceğine inanılan bir kuştan... Zümrüd-ü Anakadan... Bir an gelmiş ve haber alınamaz olmuş Ankadan. Sonra duyulmuş ki, Anka kuşu, ölümünün yaklaştığını hissedince, kuru dallardan bir yuva yapmış kendine. Ve bir gün kendi de yuvanın içindeyken, güneş ışınları kuru dalları tutuşturuvermiş... Yanarak oracıkta can veren Anka, efsaneye göre külerinden yeniden dünyaya gelmiş. Tüm kuşlar onu aramak için diyar diyar dolaşmılar. Sonra uzak ülkelerin birinde bir tüy bulunmuş Simurgun kanadına ait olduğu düşünülen. Bu eşsiz Anka, Simurg diye bilinirmiş yabancı ülkelerde. Eee tabi tüm kuşlar hala yaşadığına inanmışlar, bir araya toplanmışlar. Simurgun huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurgun yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Ve oraya varmak için 7 dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş...
Kitabı kapayıp derin bir iççekti. O kadar zor muydu Kaf Dağının yolu... Bu 7 vadiyi Ayşe nasıl aşacaktı?Acaba kuşlar aşabilmiş miydi? Kuşlar yapabildiyse, Ayşe neden yapamayacaktı ki...Kitabı okurken köpük köpük akan nehirler düşündü Kaf Dağında. Çevresinde çeşitçeşit meyve dolu ağaçlar. Tüm hastalıklara şifa olan Zümrüd-ü Ankayı sonra... ve birden onun sıcak kanatları arasında olmayı istedi. Sonra da aklına annesinin kolları geldi. Ne zaman üzülse, ağlasa, annesiona sarılır ve tüm derdini unutuverirdi. Şimdi düşününce annesi de sanki birAnkaydı. Belki annesine de okumuştur birileri bu masalı. Ve onun için sıcakkollarını, sıcak kanatlara benzetmeye çalışmıştır annesi de. Kim bilir belki dehiç haberi olmamıştır bu muhteşem masal dünyasından. Babası şuan ne yapıyordu acaba? O dakızını düşünüyor muydu? Bir masalı yalnız yaşamak içine siniyor muydu? Obunları düşüne dursun, gözleri yorgun bedenine daha fazla karşı koyamadı, ağırağır kapandı göz kapakları...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAF DAĞI Bir Zümrüd-ü Anka Masalı
General Fiction(Büyükler için de masal kitabı) Yazarın Notu: Derler ki, "Babalar dağlar gibidir. Sağlamdır. Onlara güvenle yaslanırsınız. Zannedersiniz ki bir gün giderlerse arkanızdaki dağ yıkılır." Ama öyle olmuyor işte... Kağıt kesiği gibi gidiyorlar... İnced...