VI. BÖLÜM

68 9 1
                                    

Yıldızlar geceye ne çok yakışıyor... Anka, Kaf Dağına ve ben sana...




6 DEDİKODU VADİSİ

Vadinin her köşesinde fısıltılar duyulmaya başlamış. En arkadaki kuş, Ankanın yeniden doğuşunda tüylerinin yandığını söylemiş. Öndeki kuş bunu duymuş, bu tüyler çıkmadığı için Ankanın gizlendiğini söylemiş. Sonra hep bir öndekiler yeni bir şeyler eklemişler bu söylentiye. Mesela, morali bozuk olduğu için, saklanırken onu görenlere zarar verdiğini de söylemişler. Ve sonra herkese zarar veren Simurgun dayanamayıp kendini öldürdüğünü de. Ve böylelikle en öndeki kuşa, Kaf Dağına gitmeye gerek kalmadığı, Simurgun toprak olduğu bilgisi gelmiş. Sonra yine milyonlarcası geri dönmüş.

Ayşe'lerin evinde dedikodu yapmak yasaktı. Hatta Ayşe'lerin dininde dedikodu yapmak yasaktı. Çünkü mutlaka bir şekilde birilerine zararı vardı. Hem kime neydi ki başkalarından, başkalarının hayatından... İnsan önce kendinden sorumlu değil miydi? Kendi yaptıklarından... Sanki insanlığın gözü hipermetroptu. En yakınını yani kendini göremez, uzağı yani kendinden başkasını görmeden edemezdi. Bu arada Ayşe ne durumdaydı? Son vadiye geldiği için oldukça heycanlıydı. Birazdan öğrenecek miydi Kaf Dağının yolunu? Kavuşacak mıydı babasıyla? Kızacak mıydı ona, neden bensiz geldin diye? Yoksa sarılacak mıydı sıkıca, şükür ki buldum seni diye? Sanırım hem sarılacaktı hem de kızacaktı. Çünkü insan ancak sevdiğine kızardı. Sevdiğinden kızardı... Şöyle birkaç sahne canlandırdı gözünde...Görünce nasıl sarılsam, ilk ne söylesem, kıyıp da nasıl kızsam diye... Daha cesur daha güçlü hissediyordu şimdi kendini... Ve okumaya devam etti...

7 BENLİK VADİSİ

Vadiye girer girmez tüm kuşların içinde değişik bir his uyanmış. Kiminin kanadı biçimsiz gelmiş kimine. Diğeri her şeyi bildiğini iddia etmiş. Yanlış yerden gidiliyor diye kargaşa çıkmış. Her kafadan ayrı bir ses duyulmuş. Herkesin fikri varmış ve doğruymuş. Sanki milyonlarca farklı yol varmış gibi... Hepsi en önde lider olmak istemiş. Öne geçmek için de birbirlerini ezip durmuşlar. Ta ki vadiden çıkana, BEN'den uzaklaşana kadar.

Ve böylelikle 7 vadiden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Kaf Dağına vardıklarında geriye 30 kuş kalmış. Sonunda da sırrı sözcükler çözmüş. Farsças 30 demekmiş Simurgun. Si 30, murg ise kuş anlamına geliyormuş. 30 kuş anlamışlar ki aradıkları sultan kendileriymiş ve gerçek yolculuk aslında kendilerine yapılan yolculukmuş. Yani kurtarıcı bilge, mükemmel kuş bu 7 vadiyi geçebilen kuşmuş. Nefsine hakim olan, körü körüne her şeye bağlanmayan, düşünen, kendini gerçekleştiren, kendine ve başaracağına inanan, hep birlikte hareket edilmesi gerektiğini bilen, yalnız olmayı ercih etmeyen, dedikodu yapmayan ve bencil olmayan kuşlar Ankaymış.

Yani kimse Ankayı uzakta aramasın diye bitmiş masal. "İyi de nasıl biter ki burda? Şimdi Kaf Dağı nerde? Benim içimde mi yani? Ve Zümrüd-ü Anka da ben olayım hadi, peki babam nerede o zaman? Ben şimdi ne yapacağım, nereye gideceğim?" Birilerine ihtiyacı vardı. Adem bile tek yaratılmamıştı... Ayşe için de hu kadar yalnızlık fazlaydı. Bir sese, bir dosta, bir ele ihtiyacı vardı. Hem birileri bu durumu ona açıklamalıydı. Kabullenmek zor olsa da...

Ateşi çıkıyordu tüm bunları düşünürken. O farkında olmasa da artık bitkin düşüyordu küçük bedeni. Yine de devam etti yürümeye. Bir çiçeğin yaprağında uğur böceğini farkedince durdu. Uç uç böceği derdi ona. Hemen yanına gitti " sen de benim gibi yalnız mısın?" diye soruverdi ama cevap gelmedi karşısından. "İstersen arkadaş olalım " dedi ısrarla. "Buralarda hiç arkadaşım yok da..."

-Seninle arkadaş olamam, dedi birden uğur böceği.

-İyi ama neden?

-Çünkü kaybolursun, dayanamam...

-Nasıl yani, sen de mi birini kaybettin, diye sordu heycanla...

-Evet, dedi uç uç böceği. Arkadaşımı kaybettim, bunun için çok üzgünüm. Artk kimseyle arkadaş olamam... Biliyor musun ben çok sevmiştim onu...

-Biliyorum, yani anlıyorum, dedi Ayşe. Ben de babamı kaybettim ve ben de onu çok sevmiştim. Tabi hala seviyorum. Bak bir fikrim var, istersen beraber bulalım arkadaşını ne dersin? Sen de bana yardım edersin belki sonra... Hem benim klavuzum da var demeye kalmadan;

-İyi de ben biliyorum ki arkadaşımın yerini, deyiverdi uç uç böceği şaşkınlıkla. Sonra Ayşe de şaşırdı. Garipti yani. Hem yerini biliyordu hem de kaybettim diye ağlıyordu, anlayamadı...

-Yerini biliyorsan niye üzülüyorsun ki?

-Tamam, dedi uğur böceği. Sen kaybetmek deyince yanlış anladın. Hadi gel benimle, dedi ve uçmaya başladı Ayşe onu takip ederken. Kıpkırmızı açmış bir gelincik çiçeğinin yanında durdular. Sonra da anlatmaya başladı:

-O burada, dedi. Biz dinlenmek için bir yaprağa konmuştuk. Sonra bir sincap hızla koşarken arkadaşımın üstüne bastı. Ama arkadaşım dayanamadı oracıkta can verdi. Ben de onu bu çiçeğin altına gömdüm. Şimdi anladın mı beni?

Şimdi anladın mı beni? Şimdi anladın mı beni? Şimdi... Niye sürekli yankılanıyordu bu cümle kulağında. Acaba anlamış mıydı Ayşe? Neden bu kadar boş bakıyordu ki? Nutku tutulmak böyle bir şey miydi? Korkmuş muydu acaba? Yok canım, niye korksundu ki... Hani üzülmüş desek... Bir şeyler hatırlıyordu galiba... Minik köpekleri miydi o hafızasında canlanan. Evet, ölen köpeklerini, babasıyla birlikte arka bahçeye gömdüklerini hatırlıyordu. Ama babası.... Ne demişti annesi? "Babanı kaybettik" mi? Uç uç böceği gibi mi yani? Olabilir miydi? Mümkün müydü? İnsan da toprağa gömülür müydü? Nasıldı yani? Ama...

KAF DAĞI     Bir Zümrüd-ü Anka MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin