I. BÖLÜMÜN DEVAMI

161 14 4
                                    

   "Acaba akşam olmadan bulabilir miyim babamı?" , diye düşündü. Evet her zaman fazla iyimserdi. Ölümün bir kayboluş olacağını düşünecek kadar iyimser. Hatta o kayboluşun içinden babasını çekip çıkarabileceğine inanacak kadar... Belki babasının ona okuduğu Pollyanna'lar yüzünden böyleydi... Belki de dinlediği her masalın sonu güzel bittiği içindi. Ve kim bilir belki de bambaşka sebeplerden dolayı başka bir hayata umutlanıyordu. Gerçekleri bir kenara bırakıp masalları yaşamaya umutlanıyordu. O umutlana dursun yollar ayaklarının altında su gibi akıyordu. Derken çok yoruldu, bir ağacın gölgesinde dinlenmeye karar verdi. Hava o kadar sıcaktı ki güneşe dönüp " Biraz dünyadan uzaklaşsan n'olurdu sanki" dedi. Sonra da "Acaba bu ağacın adı ne?" diye söylendi. Babası ağaçlar konusunda çok iyiydi. Bahçelerine alma, armut, ayva, kiraz ve vişne ağaçları dikmişti. Bunun için o ağaçları hemen tanyabilirdi. Ama bu ağacı daha önce görmemişti. Aslında annesi de çiçekler konusnda iyiydi. Evin her penceresinin önünde, rengarenk çiçekleri olan saksılar vardı. Belki de onlar da annesinin arkadaşıydı. Sürekli çiçeklerle konuşurken yakalardı annesini. İyi de çiçekler onu nasıl anlardı? Derken bir sesle düşüncelerinden sıyrılıverdi. "Çınar" dedi... "Çınar ağacıyım ben." Şaşırdı Ayşe önce. "İyi de sen nasıl konuşabilirsin?". "Peki sen nasıl konuşabiliyorsun?" dedi Çınar küçük kıza. İyi bir soruydu bu aslında... Zira Çınarı yaratan da Ayşe'y yaratan da birdi. Birine konuşma yeteneği veren, diğerini de konuşturacak güce sahipti. Biraz sessiz kaldı ve sanki dinlediği masallardan birinin kahramanıymış gibi bu durumu çabuk kabullendi, Çınarla tanışmaya karar verdi. -Ben Ayşe, dedi birden..Babamı arıyorum da...Çok yoruldum...İzin verirsen biraz gölgende dinlenmek istiyorum. -Dur bakalım, dedi Çınar.Gölgemde oturmanda bir sorun yok ama güneşten şikayet etmen büyük sorun.Az önce güneşe dediklerini duydum. -İyi de çok sıcak.. Bu kadar sıcak olması gerekli mi? -Soğuk olsa şikayet etmeyecek miydin? -Şey hımmm.... Tabi soğuk da olmamalı... -Anlaşıldı şikayetçi bir kızsın sen. Ve görünen o ki bazı şeylerden habersizsin. Dünya senin etrafında dönmüyor küçük kız. Güneş her sabah sadece senin için doğmuyor yani. Bak sana ne göstereceğim. Sonra güneşe doğru bir şeyler fısıldadı Çınar. Sanırım küçük kız duymamalıydı. Ve birden hava karardı... Soğudu... -Neler oluyor? dedi Çınara doğru sokularak... Neler oluyor, korkuyorum! -Sadece güneşten biraz uzaklaşmasını istedim, dedi Çınar. Hani bunu sen de istemiştin ya. -Ama, dedi... Ama ben... Sustu sonra.. Şimdi ben karanlıkta babamı nasıl bulacağım... -Kokma, dedi Çınar. Durumu düzelteceğim. Ama önce senden istediğim bir şey var. Git ve etraftaki çiçeklere bir bak. Konuş onlarla. Bir dertleri var gibi duruyor. Birkaç adım attıktan sonra boynunu bükmüş papatyaları gördü Ayşe... Bunlar her pikniğe gidişlerinde babasının ona taç yaptığı çiçeklerdi. Ama şimdi o bunu değil de Çınarın verdiği görevi düşünerek konuya girdi. -Şurda duran Çınar, dedi, bir derdiniz olduğunu düşünüyor... -Sence de yok mu bir derdimiz, diye cevap verdi papatyalardan biri. Sonra bir diğeri: -Senin yüzünden bu haldeyiz, dedi küçük kıza. Şaşırdı Ayşe..."iyi de ben ne yaptm ki?" Ve bir diğeri atıldı söze: -Siz insanlar o kadar bencilsiniz ki kendinizi düşünmekten başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Şimdi memnun musun? Güneş sen istedin diye uzaklaştı dünyamızdan. Ve bizler bunun için bu haldeyiz. Hem güneşi bekleyen kaç tomurcuk var biliyor musun? -Sadece biz mi?diye söze girdi bir başkası. Biz insanlar gibi sadece kendimizi düşünmeyiz. Güneşin aydınlığında yavrularına yiyecek getirecek anne kuşlar, kışa hazırlık yapacak karıncalar ve bizden bal yapacak olan arılarvar. Şimdi ne olacak onların hepsine? Oysa sen sadece kendini düşündün. Ne diyeceğini bilemedi Ayşe... "şey...ben..." diyebildi.."üzgünüm.. böyle olacağını bilmiyordum." Ve tekrar güneşe doğru fısıldadı Çınar , aydnlandı her yer takrar. Sonra söze başladı yeniden: -Bak küçük Ayşe. Papatyalara bak. Onlar her sene toprağı delip çıkarlar. İnsanlar ayaklar altında ezseler de onlar için hep güzel kokarlar. Yüzlerini de hep güneşe dönerler. Siz koparıp taç yaparsınız onlardan, başınıza takarsınız. Hiç seslerini çıkarmazlar. İtiraz etmez, ayak diremezler. Çünkü onlar papatyadır. Papatya olma yolunda kendilerini feda ederler. Peki sen? Uğruna çıktığın yolda kendini feda edebilecek misin? -Uğruna çıktığım yol? Doğru ya babam... tabiki... yani babam için her şeyi yapmaya hazırım. Nasıl ki seni toprağına bağlayan şu kökünse sevgili Çnar, beni de hayata bağlayan köküm babamdı ve onu bulmalıyım. Sonra btün papatyalar yeniden dile geldi: -Köküm! Sağlam tutmazsan toprak sahiplenmez beni... Köküm! Bırakırsan beni, çiçek açmam baharlarda... Köküm! Tenim toprak kokmaz sonra... Soldurma filizlerimi, tomurcuklarımı koparma. Beni bana bırakma! Sanki Ayşenin yüreğinden babasına yazılmış bir şiirdi bu sözler... Papatyalar köklerine, Ayşe de babasına tutunuyordu. Sonra birden bir dua döküldü onun da dilinden: -Allahım sen hiçbir dalı köksüz bırakma! Ahhh... Dua etmeyi de babasının öğrettiğini hatırladı ya birden. Babasının, hatta kimsesinin olmadığı bu yerde sığınabileceği bir güç vardı. Aslında babası ne çok şey öğretmişti Ayşe'ye. Gittiğinde yalnız kalamayacağı kadar kalabalıklaştırmıştı küçük kızının hayatını. Ama yine de köksüz tutunamıyordu toprağa... Kökünü bulmalı ve ona sıkı sıkıya sarılmalıydı...

KAF DAĞI     Bir Zümrüd-ü Anka MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin