Hani derler ya 'gece olunca bütün şehirler birbirine benzer' diye öyleyse neden İstanbul geceleri kadar ışıltılı değil Urfa. Durun bunu ben söyleyeyim çünkü Urfa 'gecenin' adının hakkını verip tamda ona yakışacak şekilde, zifiri karanlığa teslim eder kendini.Tüm Urfa'ya çöken karanlıkla birlikte de herkesin kendince var olan acıları başlar...
Kimileri içine çöken bu acıya çare olarak saatlerce yataklarında gözyaşı dökerek ararken, kimileri de sabaha kadar Neşet baba dinleyip sek rakı içerek arar...
Boran ağa bardakta ki son yudum rakıyıda bir nefeste içti.Kaç bardak devirdi henüz bilmesede kafası hafif dumanlıydı. Neşat babanın o büyüleyici sesi kesildiği an yerinden yavaşça kalktı cebinden yüklü miktar para çıkartıp masaya bıraktı sandalyede asılı duran ceketini alıp kendini dışarı attı.Biraz yalpalasada sonunda arabasına ulaşmıştı...
Arabasıyla düz yolda yavaşça ilerlerken gördüğü tanıdık surat ile arabayı ani frenle durdurup, farları kapattı. O an nefesi sıklaştı, vücuduna yayılan sinir dalgasıyla adeta içi titredi , kara harelerine yayılan ateş öyle yoğundu ki Urfa'yı bile yakıp kül edebilirdi.Karşında duran bu şerefsiz, bacısının namusunu kirletip, kurduğu hayallerini bir bir yıkmış. Hayatını karartmıştı. Bacısı şu an evde çaresiz bir şekilde içini ala ala ağlarken bu haysiyetsiz karşısında gülüyordu. İşte bu hiç adil değildi.
Boran ağa için artık kelimeler kifayetsiz kalmış , zaman durmuştu. O an; Sinirden kasılan vücudu ve ağrıyan başı da ona hiç yardımcı olmuyordu.' Töreler 'dedi tehlikeli bir sesle.Çünkü o töre ne derse ona uyan, geleneklerine bağlı bir adamdı...
Törelere göre ise her yapılan bir suçun bir bedeli olduğuydu.Bedirhan genç masum bir kızın ırzına geçerek suçların en büyüğünü işlemişti.Töreye göre Bedirhan ya kızla evlenip ona sahip çıkaçak ya da ölecekti.
İşte bu yüzden Boran ağa onu hemen öldürmek istiyordu.Zaten içini 'bacımı koruyamadım' pişmanlığı saran adam, kardeşini bu şerefsizle evlendirmeyecek Bu kötülüğü asla yapmayacaktı !
Boran vakit kaybetmeden hızla torpidoyu açıp içinden silahını ve mermileri aldı. Tam mermileri takacağı sırada ısrarla çalan telefonu, hiddetle açtı.Arayan amcasının oğlu Emir'di.
"Söyle Emir!" dedi kısaca.Emir ise kuzenin ne yapmaya çalıştığını, peşine takdığı adamlar sayesinde anlamıştı.
" Kuzen bak ne yapmaya çalıştığını anladım ama o şerefsizin hayattında yani değer verdiği tek kişi var abi oda nişanlısı Dila Özyılmaz diye bir kız. Eğer yanında o varsa bize yakı..."
Daha fazla dinlemedi kuzenini Boran ağa Her ne kadar adamlarının verdiği eksik bilgi onu sinirlendirse de aklına gelen düşüncelerle telefonu kapattı, arkasına iyice yaslanıp derin bir nefes aldı. Yüzünde oluşan tehlikeli ifadeyle intikam yeminini yineledi .
" Sana ' ÖLÜM ' zaten mutlak.Ama sen acı çekeceksin ! Çaresizlik içinde kıvranıp gebereceksin!"
***
Bir insan ' tek ' başına yalnız kalamazdı değil mi ? Zira bu hayatta yalnızlığın tanımlanabilmesi için bile birilerine ihtiyaç vardır . Aslında Bu durum genç kadın için tezatlık oluşturuyordu çünkü o dünyaya geldiği an itibariyle yalnızdı. Lakin kendi elleriyle kurduğu içinde bolca yalnızlık olan küçük dünyasına; nişanlısı Bedirhan'ın aniden girmesi ile o küçük karanlık dünyası bir an da aydınlanıp, yalnızlığını da tozlu rafa kaldırmıştı.
Heyecanlıydı genç kadın. Nasıl olmasın ki , bir hafta sonra sevdiği adamla evlenip kurdukları hayalleri gerçekleştirecek ,birlikte kocaman bir aile kuracaklardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bİ'ÇARE
General Fiction" Ben ruhumu kaybettim. Düşünemiyorum. Kimseye iyi davranmak istemiyorum... Sadece susup kendi ellerimle mahvettiğim hayatımı seyretmek istiyorum..." Dila KARADEMİR