Hayat hiçbir zaman adil değildir ve hiçbir zaman adil olmayacaktır. İçinde bulunduğuz bu koskaca evren nasıl bir oyunsa bu oyunu da her zaman çeşitli hilelere kötüler kazanır. Oyunun kuralı budur. Değişmez. Bir de iyiler var. Onlar oyunu adil oynadıkları için hep mağlup olur. Dediğim gibi kural bu. Ya oyunu adil oynamaz kötü olup galip olursun. Ya da oyunu adil oynayıp iyi olursun. Ama unutma sonunda da hep mağlup olursun...
Hayat kısaca budur işte. Zamanla anlıyor insan... Öyle ya zamanla nelere alışıyor neleri anlıyor insan. Buralarda da insanlar her acı çektiklerinde herkes ' 'zamanla geçer' der . Bence bu bir yalan . Zamanla hiçbir acı geçmez. Aslında acı hiçbir geçmez . Sadece insan alışır. Acıyı kabullenip O acıyla yaşamaya bir şekilde alışır. Hepsi bu.
Öyle ki , insan bir zaman sonra hiç bir şeye kızamıyor, kin beslemiyor, nefret etmiyor...Çünkü ona acı çektirenlerin nefrete de kine de değmediğini anlıyor.Anlıyor anlamasına da keşke iş işten geçmeden anlasa. Yıpranma dan önce tükenmeden önce... Ama yok ! Adaletsiz bir gecede , adaletsizce kararan hayatlar bizi hissizleştiriyor. Sessiz kalan herkes ölüyor. Olan yine iyilere oluyor.
***
Dila, saatlerdir kendisine verilen odanın geniş balkonunda Urfa'nın eşsiz güzelliğini izlerken, kafasında sadece Boran'ın dün gece söyledikleri vardı. Bildiğiniz üstü kapalı tehdit edilmişti genç kadın. Saatler sonunda ne yapacağına karar vermişti. Boran ağa ile bu durumu konuşacaktı. Ve bunu nikah olmadan hemen önce yapmalıydı. Aldığı kararla birlikte aniden oturduğu yerden kalktı. Ayakları hafif uyuşsa da boşverdi. Hemen odaya girip saate baktı. Saat daha sabahın 5'iydi ama bugün nikah olacağından herkes hazırlık için kalkmıştır diye düşündü. Hemen dolaba gidip giyecek bir şeyler bakındı. Urfa'nın sıcağında pantolon giymek ve çıkarmak ölüm olduğundan eline gelen dizlerinin altında hafif bol açık mavi eteğini giyindi. Üzerine de beyaz bir t -shirt giyinip. Hemen odadan çıktı. Seri adımlarla merdivenleri indi. Aşağı iner inmez onu büyük bir kalabalık ve koşuşturma karşılamıştı. Bir sürü genç kadın kan ter içinde oradan oraya koşturuyordu. Dila gözleriyle Havva' yı ararken sonunda bulmuştu. Hemen bir elinde bezi tutan bir elinde oğlunu tutan kadının yanına gitti.
" Günaydın "
" Günaydın Dila'cığım. "
" Sana bir şey soracaktım? "" Sor tabii ablam. Ne soracan?" Dila bir an bu tatlı kadınla o aşağılık adamın nasıl kardeş olabileceğini sorguladı.
" Boran nerede?"
" Emir az önce onu uyandırmaya gitmişti. Büyük ihtimalle kalkmıştır." Dila hızlıca bir " teşekkür ederim" deyip tekrar merdivenlere yöneldiğin de Boran'ı ve Emir' i merdivenin başında görmesiyle durdu. Ellerini kollarında birleştirip onların aşağı inmelerini bekledi.
" Günaydın yenge. " diyen adama 'hay senin yengene... ' demek istese de sustu. Sadece sinirli bir bakış atıp tekrar hedefe kilitlendi.
O ara Boran ise acaba yine hangi sebeple olay çıkaracağını düşünüyordu." Konuşmamız lazım! " Dila'nın sabırsız söylediği sözler üzerine Emir oradan hemen uzaklaştı.
Boran'ın " Konuşalım. " demesiyle avluya çıkan ikili arasında bir süre süren suskunluğu sonunda Dila bozdu.
" Dün gece dediğin şeyler bir tehdit miydi ? " Dilanın tek nefes sorduğu soru ile Boran dün geceyi düşünmüştü. Başta hatırlamasa da sonunda hatırlamıştı.
" Hayır,tehdit değildi."
" Ne demek istedin peki?"
" Bugün de soru sorarak mı beni delirteceksin? "
" Sen zaten delisin Boran ağa! Seninle konuşan da kabahat! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bİ'ÇARE
General Fiction" Ben ruhumu kaybettim. Düşünemiyorum. Kimseye iyi davranmak istemiyorum... Sadece susup kendi ellerimle mahvettiğim hayatımı seyretmek istiyorum..." Dila KARADEMİR