Akşamüstü gelip de hala kanepede uyuyan kıza mı bakayım, yoksa kaloriferin üstünde ters dönmüş nefes aldığından bile şüphe ettiğim Soğan'a mı? Öğlen oldu neredeyse ve kız uyanmadı. Böyle uzaktan ona bakmak da beni rahatsız ediyor. Hadi Soğan neyse, o hep uyuyor. Ama bu kız da böyle mi acaba? Uyansanaaa... İçimden seslenerek uyandırabilir miyim acaba, hihihi. "Uyan, uyan, uyan, uyan kız, kalk kız, kalksana, heeeyyyoooo, kalk dedim, kalkacak mısın, uyan da balığa gidek, uyan da süt içek, uyanırsan sana şeker alacağım, bir uyan iki edeyim, üçte son deyip dördü göstereyim, beş dediğimde uyan ama altı deyince kalk, yedi de uyan, sekiz deyince ne var diye bağır, dokuz dediğimde suratıma lan de, on deyince küfret bana, onbir deyi..." "Saat kaç?" Aha uyandı. Hadi ne diyeceksin?
Saat 12:34 ama böyle dedim ben "bir iki üç dört". Sonra suratına bakar tabi kız. Lan niye heyecanlanıyorsun? Sakinim tamam: "yani oniki otuzdört". Gülümsedi, suratıma gülümsedi. "Nasılsın, çay filan ister misin?" Ne de olsa sadece çay yapmasını biliyorsun değil mi salak! "Olur" dedi. Hemen koştum bi' çay kapıp geldim en hızlısından. Uyutur muyum lan bir daha ben seni. Hemen yapıştırdım soruyu suratına "nerden tanışıyoruz?" Bana bakıyor sonra çayını içiyor. Zaten ben de kanepeyle konuşuyorum sen arada duruyorsun sadece.
Sanki konuşmak istemiyor. Öyle yüzüme baktı. Baktı da baktı. Ama iyi baktı çünkü ben ağlamaya başladım. "Ne oldu?" Dedi, bir şey yok dedim. Ama içimde kocaman bir sıkıntı vardı, bir de karşımda. Mutluluktan nasıl ağlıyorum sana bunu mu anlatayım? Anlamazsın zaten. "Geçen gün parkta karşılaşmıştık ya. Hani bana evinin adresini vermiştin istediğin zaman gel demiştin. Hatırladın mı?" Dedi ve bende bi geçmişe dönüş, gittim geldim hemen. Ama ona dair hiçbir şey yok. Ya yalan söylüyor ya da benim hard disk yandı. "Hatırlayamadım kusura bakma" diyorum ve gülümsüyor yine. "Sıkıntı, bak, eğer benden bir şey istiyorsan ben öyle bir insan değilim. Benim dünyam sizin dünyanızdan farklı. Sen yaşamak için yemek yersin, ben yemek yemek için yaşarım. Sen n'aparsın bilmem ama ben hiçbir şey yapmam."
Her gün rüyasında beni gördüğünü ve beni çok özlediğini söyledi Sıkıntı. Saçmalama dedim sus dedi ve bana baktı. Sıkıntı'da gerçekten garip bir şeyler vardı. Hiç sıkıntılı görünmüyordu. Galiba onu yalnız mı bırakmalıydım ama nasıl? Niye heyecanlandım lan ben. "Şeyy, benim Soğan'ı, yani kedimi dışarı çıkarmam gerek." Dedim ve Soğan'ı kaloriferin üstünden kucakladığım gibi dışarı koştum. Hayatında bir kere bile çıkarmadın şu Soğan'ı dışarı şimdi aklına bu salak fikir mi geldi yani?
Dışarı çıkınca Soğan birden ayıkıyor mu desem ne desem bilmiyorum ama garip bir şey oluyor ve hiç yapmadığı gibi hareket etmeye başlıyor. Havadaki kuşlara bakıyor ve bir anda kucağımdan atlayıp koşmaya başlıyor. "Soğan!" Diyorum ama beni dinlemiyor. Alıp başını gidiyor. Sanki ben kovalıyormuşum havasında kuşların peşinde son sürat gidiyor. İleriden köşeyi dönüyor, o kadar koşmama rağmen köşeyi döndüğümde orada Soğan'dan hiç bir iz göremiyorum. Nereye gider ya lanet olsun yapacağım işe!
Sanki başka bir bahane yoktu kediyi dışarı çıkarıyorsun. Hadi uğraş bakalım şimdi bununla tebrik ederim gerçekten.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Mimar
Teen FictionPek genç değil. Bir oda bir kedi hayat. Sıkılmış. Tek amacı bir şeyler üretmek. Ama hiçbir hayat engel tanımaz değildir ve olaylar gelişir. Bir mimarın iç dünyası denebilecek kadar sıradışı bir hikaye.