Bölüm 6

119 4 0
                                    

Eller cebimde evin yolunu tutarken otobüsün biri kornaya basıyor. Bi' bakıyorum Soğan otobüsü sürüyor. O kadar hızlı sürüyor ki yine benden kaçtığını farzediyorum. O değildi belki de. Yol üstündeki dönerci de yine o! Adam bıçağı vuruyor tüylerine tüylerine zavallı Soğanımın. O bıçağı sürttükçe Soğan "miyav!" Diyor, tabağa tüyleri dökülüyor, adam onu garsona veriyor, garson içeriye götürüyor. Arkamı dönüyorum görmemek için fakat yanımdan geçen bir bisikletli arka tekerine sıkıştırmış Soğan'ı, can çekiştiriyor. Ama Soğan'da ses yok. Gayet rahat. Hemen yoluma devam ediyorum. Ne oluyor sanki altı üstü bi kedi ne çok üzüldün be adam! O benim parçamdı, canımdan bir candı! Can! Bensiz ne yapar? Ben onsuz ne yaparım? Ölmedin ya? Dışardan bakınca ölmedim tabi. Size göre hava hoş. Ben içerdenim. Ne oluyor lan? Ellerim yine cebimde hızlanıyorum. Daha derinde... Lan? Daha derinde adamım. Ne kadar derinde olabilirsin diyorum "miyaaavvvv!" Diyor. Soğan? Hayır. Ne oluyor be hemen kendimi kaybettim. O kadın koluna Soğan'ı mı takmış? Ona bakarken biri daha yaklaşıyor onda da Soğan! Yanımdan bir tane daha geçiyor. Karşı kaldırımda, otobüste, arabada, dükkan vitrininde her yerde o! "Miyav!" Diyor sağıma dönüyorum. "Miyav!" Diyor soluma dönüyorum. "Miyaav!" Diyor vitrindeki Soğan. Sensin işte gerçek sensin. Ayağa kalkıp yanıma geliyor Soğan. Cama yaklaşıp göz kırpıyor ve tek gözü kırpık şekilde donuyor. "Miyav!" Diyebiliyor son kez, donmadan önce. "Miyav!" Diyor arkasındaki Soğan. "Soğan?" Diyorum hareketleniyor vitrindeki 3-5 Soğan. "Miyav!" Diyor önce üçü beşi, sonra "miyav!" Diyor otobüsteki kedi. "Miyav! Miyav! Miyav!" Diyor bütün arabadaki kediler. "MİYAAAAAV!" Ve bütün kediler üzerime geliyor. Hepsi Soğan ve hepsi bana geliyor, gerçek sahibine. Geellll diyorum ağlıyorum. Dizlerimin üzerine çöküyorum dükkanın önünde caddeye bakarak. O kadar çok Soğan geliyor ki güneşimi kapatıyorlar. Önce gölgede kalıyorum kedilerim yüzünden, sonra hava kararıyor. Sonra göz gözü görmez derler ya, işte ben gözümdeki ölü hücreleri bile göremiyorum. Hepsini kocaman ellerimle kucaklıyorum ve "Hepinizi seviyorum!"

Gözümü açtığımda Sıkıntı oturduğu koltuktan bana bakıyor. "Ne oldu bana?" Diyorum ağzımın yarısı yastığı yalarken. "Uykunun geldiğini söyleyip yattın. Ben de televizyona bakıyordum. Bir de bu koli sana geldi. Uyuduğun için ben aldım uyandırmak istemedim... " susmayacak galiba. "Saat kaç?" "Yediye geliyor." 5 saat filan oldu sanırım uyuyalı. "Soğan! Soğan nerde gördün mü?" Derken kanepeden kalkıyorum, façamı düzeltiyorum. Bu sırada mutfağa gidiyor. "Soğanı ne yapacaksın? Açsan yemek yapabilirim." Koliye bakıyorum. Anlamsız. Bana kim ne gönderir. Açınca içinden bir sürü bıçak çıkıyor. Üzerinde de eşamtiyor gibi bişey yazıyor. "Soğan, benim kedim. Çok iyi anlaşmış gibiydiniz." "Mustafa senin kedin yok" diyor içerden. Ama bunu söyleyen sanki o değil. "Ne Mustafası?" Diyorum ve küt! Boynum yerine oturuyor. Ayağa kalkıp sallana sallana mutfağa yöneliyorum. "Mustafa sensin lan hayvan!" Diyor eski ince sesini bırakıp kalın ve yüksek bir ses tonuyla. Adımlarımı hızlandırıp mutfağa girince bir adam karısını bıçaklıyor. Beş kere bıçakladıktan sonra kadını bırakıyor. Kadın beşinci saplamanın denk geldiği karnının sol tarafından bıçağı çıkarıyor ve kendisine boş boş bakan adamın göğsüne yukardan indiriyor bıçağı. Tekrar. Tekrar ve tekrar. Adamın en son köprücük kemiğinin kırılma sesi geliyor ve kadın bıçağı orada bırakıyor. "Mustafa!" Diyor karısı adama, adamın gözleri beyaza dönüyor. Birden adam yerde kanlar içinde yatıyor, kadın başında "mustafaaaaa" diye ağlıyor. Mustafa birden beyazlara bürünüyor ve karısı tekrar bıçağı alıyor. "Dur, yapma!" Diyerek ileri atılmak istiyorum ama yerimden kıpırdayamıyorum. Kadın bıçağı iki eliyle tutup havaya kaldırıyor. Bakamayacağım. Gözlerimi kapatınca yine görüyorum. Sanki şeffaf göz kapaklarım varmış gibi. Kadın yerde yatan adamın karnına hızla bıçağı indiriyor. Ama saplamıyor, üzerine koyuyor. Cenazenin üzerine konan bıçak gibi. Kadın siyahlara bürünüyor. Ağlamaya başlıyor. Arkamdan bi gürültü geliyor. Mutfak birden çok oturmalı bir oda oluyor. Arkamdan kadınlar geliyor, beni iten içeri girip ağlıyor, sonra oturuyor. Sürekli ileri geri gidiyorum. Sonra farkediyorum ben kapı olmuşum. Acaba öldüm mü? Ne sesim var ne soluğum... Adam beyazlar içinde yatıyor, kadınlar siyahlar içinde ağlıyor. Adam beyazlar içinde çürüyor, kadınlar siyahlar içinde... Sonra her şey birden yanıyor, ne kadınlar kalıyor, ne de Mustafa... Kendimi serbest hissediyorum. Neden bilmiyorum ama hemen elimi cebime sokuyorum. Çıkardığımda iki elimde de birer tüy yumağı görüyorum "Soğan!" Diyorum yumaklar büyüyor. "Soğan!" Diyorum daha çok büyüyor. En sonunda o kadar büyüyorlar ki Soğan kadar oluyorlar.

Birden beyazlık geçiyor. Ahhh. Güneşşş... Soğan ellerimde. Hemen öpüyorum sarılıyorum ona. Bakınca anlıyorum ki apartman kapısından çıkmak üzereyim. Hemen geri dönüyorum Soğan'ın garip sesler çıkarmasına izin vermeden. Zile basıp bekliyorum. Neyi bekliyorum? Burası hala benim evim mi onu deniyorum. Kapı açılınca karşımda bir kız. "Sıkıntı?" Diyorum. "Erken döndün" deyip öyle güzel gülümsüyor ki, Soğan hemen eve atlıyor. İçeri girip etrafa şöyle bir bakıyorum ve rahatça Sıkıntı'nın karşısına sıkıntım yokmuş gibi oturuyorum.

Genç MimarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin