Ben mutfakta deli gibi bağırırken yanıma ev arkadaşım geliyor. "Ne yaptın? Bitirdin mi işlerini?" Diyor. Önce o kadar gürültüyü duymadığını, bana mimari projelerim hakkında soru sorduğunu düşünüyorum. Zaten adam da salak elimdeki kanı görmüyor. "Ben ne yaptım?" Diyorum, bana "içindekileri dışına vurdun merak etme" diyor. Sonra elindeki çantayı görüyorum. Bana gideceğini söylüyor. "Geldiğim yere geri dönüyorum" diyor ve üzerime doğru yürüyor. Bir anda üzerime çullanıyor ve dünyam kararıyor. Hiç bir şey hissetmiyorum. Gözlerimi sımsıkı kapatmışım. Bir açıyorum gözlerimi ev arkadaşım yok. Ama ellerim hala kanlı, yoksa onu da mı öldürdüm? Koşarak odasına gidiyorum ve kapıyı açtığımda boş bir odayla karşılaşıyorum. Elime bakıyorum hala kanlı. Ya diyorum, ya her şey bittiyse? Salona koşup Soğan ve Sıkıntı'nın cesedini görmemek istiyorum. Kapıyı kanlı ellerimle açtığımda kanepenin arkasında kırmızılar içinde yatan iki hayat arkadaşımı görüyorum. O kadar korkuyorum ki hemen odama girip eşyalarımı topluyorum. Projeyi de hemen çantaya atıp adımı soyadımı kanlı ellerimle, projeyi kirletmeden, özenle yazıyorum.
Odadan çıkıp şöyle bir salona baktığımda kendime aferin diyorum. Keşke burayı yakacak kadar cesaretim olsaydı. Ellerime bakınca hala kanlı olduklarını görüyorum ve banyoda iyice yıkıyorum. Hatta çamaşır suyunu da boca ediyorum ki onlardan bir eser kalmasın. Koşarak eve bir daha dönmemek üzere evi terk ediyorum. Aklıma ilk gelen soru ev arkadaşım gerçekten nereye gitti? İkinci soru ise ben neden sevdiklerimi hep öldürüyorum. Hızla en yakındaki postaneye gittim ve projeyi yarışma için şirkete gönderdim. "N" şeklindeki binam, biliyorum ki umurlarında olmayacaktı.
Annemin mezarını görmek için memleketime, 8 saatlik yola, bilet alıyorum. Otobüse bindiğimde öyle bir uyuyorum ki beni muavin uzun dürtmeler sonucu uyandırabiliyor. Güneş daha yeni doğarken tepelerin ardından, ben soluğu mezarlıkta alıyorum. Annemm... Ben çok kötü şeyler yaptım. Beni affetmeyeceksin biliyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Burda sana ağlamamın da kimseye faydası yok. Bana asla yardım edemeyeceksin, hoşçakal. O mezara el sallarken, sanki Soğan ve Sıkıntı mezarın üzerinden bana el sallıyorlardı. O gün çok üzülmüştüm ki bu üzüntümü kimse tarif edemez.
Bir ay sonra kendimi başka bir ülkede köşe bir lokantada bulaşık yıkarken buluyorum. Kaçmaktan başka çarem yoktu ve doğru düzgün bir kimliğim olmaması sebebiyle sadece bu işi bulabilmiştim. Tüm gün bu işte çalışıyordum ve kimsesizlerin kaldığı bir sokakta ben de kendi köşemde yaşam mücadelesi veriyordum. Ellerim artık kanlı değildi fakat yüreğim kana bulanmıştı. Hayata kapatmıştım bütün algılarımı.
Bir gün gazete manşetinde bir resim dikkatimi çekti. Benim evime çok benziyordu. Olamaz! Evi bulmuşlar. Yazdığına göre evden çok kötü kokular gelmesi üzerine komşular kapıya dayanmış ve sonunda polise haber vermişler. Polis kapıyı kırıp içeri gaz maskeleriyle ancak girebilmiş. Bir kedi ve bir kadın cesedinden bahsediyor. Ama kimin yaptığı belli değil. Ev sahibimin hiç bir şeyden haberi yok ve bu ayın kirasını iki hafta önce verdim ki adam kıllanmasın.
Artık yapabileceğim hiçbir şey yok. Polis büyük ihtimalle çoktan beni aramaya başlamıştır. Fakat ben kimseyi incitmek istemedim. Artık böyle yaşlanmaya devam edeceğim. Ne kimse yerimi bilecek, ne evimi, ne okuduğum üniversiteyi, ne mimar olduğumu, ne de adımı... Adım... Ben aslında kimse değilim evet. Hepinizin dünyasında kaçmakla direnmek arasında seçim yapmaya zorlandığı anlar vardır. Ben kaçıyorum... Yeterince direndim. Bundan sonra şapkanın altındaki kelim ben. Ben... Evet ben. Kim miyim ben?
Ben her zaman yükselmek için bastığın o merdivenim
Ben görmeden ezdiğin, öldürdüğün bütün karıncalarım
Ben asla göremeyeceğin gözünün arkasıyım
Ben dinlenmek için oturduğun koltuğum
Ben uykularınıza gelen ak sakallı dedenin sopasıyım
Ben umursamadığınız
Ben yeni dünyanıza açılan kapı koluyum
Ben telefondaki # tuşuyum
Ben dışardan gelen yabancı sesim
Ben farketmediğiniz o uçan kuşum
Ben halınızın altındaki kirim
Ben bastığınız beyaz yol çizgisiyim
Ben korktuğunuz ciğere kaçan kedi tüyüyüm
Ben parkta çocuklarınızı eğlendiren salıncağım
Ben karşı komşunuzun kapı ziliyim
Ben hızlanmak için bastığınız gaz pedalıyım
Ben gözlerinizi kapattığınızda dahi gördüğünüz lekelerim
Ben öldürmediğiniz her şeyim
Ben öldüremediğiniz her şeyim
Ben bastığınız toprağın altındaki bitki tohumuyum
Ben elini tuttuğunuz sevgilinizim
Ben hasretle sarıldığınız anne şefkatiyim
Ben içinizdeki hayvanseverim
Ben içinizdeki ideal sevgiliyim
Ben içinizdeki baba yüreğiyim
Ben içinizdeki hayvanım
Ben içinizdeki katilim
Ben beyaz bir sayfayım
Ben hayatım
Ben sağlığım
Ben kaderim
Ben zamanım
Ben nefretim
Ben sevgiyim
Ben aşkım
BEN SENİM!!!
Ve hayat benim için sensen Soğan, öbür tarafta görüşürüz Soğan.
(Serüvenin bittiğini bildiren cümle.)
![](https://img.wattpad.com/cover/11868817-288-k607914.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Mimar
Teen FictionPek genç değil. Bir oda bir kedi hayat. Sıkılmış. Tek amacı bir şeyler üretmek. Ama hiçbir hayat engel tanımaz değildir ve olaylar gelişir. Bir mimarın iç dünyası denebilecek kadar sıradışı bir hikaye.