Bölüm 8

62 5 0
                                        

Sıkıntı ile beraber annemin mezarına gidiyoruz. Ben çok çok ağlıyorum, Sıkıntı omzuma dokunuyor. "Üzülme ben yanındayım" bakışlarını gözüme gözüme sokuyor. "Git" diyemiyorum içim daralıyor. Annemin mezarına bakıyorum bir daha ağlıyorum. Annem olsaydı bana ağlama derdi. Annem olsaydı bağrına basardı beni. Annem olsaydı ben ağlamazdım. Annem olsa... Annem olsaydı... Annem olsaydı ben burada olamazdım, yanımda Sıkıntı olmazdı. Sıkıntı yanımda olamazdı, içimde olurdu, hep içimde...

Sıkıntı'ya dönüyorum, bana bakıyor. Ağlamaktan şişmiş gözlerime aynı bakışlarını atmaya devam ediyor. "Sıkıntı, gel" diyorum ağlamam azalırken. Sarılıyorum. O benden daha sıkı sarılıyor. Annemin mezarına bakıyorum, Sıkıntı daha sıkı sarılıyor. Annem "sakın bırakma" diyor sanki bana. Karşıma alıp bir kere daha bakıyorum Sıkıntı'ya, sonra eve gidiyoruz.

Eve gelince Soğan beni kapıda karşılıyor. Hemen koşup tabağına soğan koyuyorum. Acıkmış benim yegane arkadaşım. Sıkıntı "neden yere soğan koyuyorsun?" Diye soruyor. Yapma diyorum içimden. "Kedim için. Daha tanışmadın tabi sen onunla. Bak burada" derken masanın altına eğiliyorum ama yok. "Nerede?" Diyor Sıkıntı. Çıkar bi yerden. "Soğaaaan! Pisi pisi pisi pisi. Gel kızım" hiç bir yerde yok. Sesi de çıkmıyor. Sıkıntı evde bir kedinin olmadığını söylüyor. O zaman bu soğanları kim yiyor diyorum içimden. Sonra bu soruyu ona da soruyorum. Bana ev arkadaşımın nerede olduğunu soruyor. "Pek sık gelmez buraya, genelde takılmak için haftada iki üç kez gelir. Çoğu zaman kalmaz bile" diyorum ama beş gündür burada kalan ve onun yatağında yatan Sıkıntı, onu hiç görmediğini aramam gerektiğini söylüyor. "O telefon kullanmaz. Biraz geri kafalı kendisi. Genelde de yürüyor zaten otobüse de bindiğini söyleyemem." "Peki, öyle olsun bakalım" diyor Sıkıntı. Soğan hala ortalarda yok. Tabağını mutfaktan alıp salonun ortasına bırakıyorum. Sıkıntı yüzüme bakıp "Gel biraz oturalım. Sana bazı şeyleri açıklamam gerek" diyor. Oturuyorum ama heycanlıyım. Acaba benden hoşlandığını mı söyleyecek, çünkü ben ondan gerçekten hoşlanıyorum. Seni esmer güzeliiii...

"Bak ben..." Konuşmasına fırsat vermeden "ben senden hoşlanıyorum hem de çok" deyiveriyorum. Öyle bir yutkunuyor ki sanki koca bir pilici az önce mideye indirdi. Donup kalıyor. Kendime kızıyorum niye öküzlük yapıyorsun diye. Kız önce söylese bundan daha güzel olacaktı. Bak şimdi böyle salak bir sessizliğin ortasında kaldık. Lanet olsun ne oluyor! Neden cevap vermiyor. Ne denir ki daha, ne diyeyim. Karşımda telde duran donmuş bir kuş gibi duruyor. Dokunsam yere düşüp paramparça olacak sanki. Ah beee... Ne kadar aptalım. Soğan! Soğan nerede? Sırası mı Soğan'ın. Ev arkadaşım mı geliyor? O ses telefondan mı geliyor? Benim telefonum mu? Değil. Onunki mi acaba? Onunki de değil. Kapı mı yoksa? Kulağım mı çınlıyor? Ne oluyor be? Sı... Kın... Tı... Niye bu kadar güzelsin ki? Neden beni buldun, neden geldin? Proje teslimine de iki hafta kaldı. Neyse ki onu tamamladım. Ne diyorum ben?

"SIKINTI!!!"

Genç MimarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin