Kaçmak nedir? Kimden kaçarsınız? İnsanlar genelde pek çok şeyden kaçarlar. Somut ya da soyut farketmez. Kimisi geçmişinden; kimisi geleceğinden; kimisi gerçeklerden; kimisi ailesinden; kimisi de kendinden kaçar bazen. Kaçmak kurtuluştur çoğu zaman. Ya da bize öyle gelir. Kaçtığımızda kurtulduğumuzu sanarız. Aslında işin en karmaşık yanı da budur. Kaçtığımızda kurtulur muyuz yoksa kaçtığımız şeye daha çok bağlanıp, kendi tutsaklığımızı mı yaratırız?
Yıllardır geçmişimden kaçan ben, şu an tamamiyle somut bir şeyden kaçıyorum. Bağlanmaktan korktuğum bir şeyden. Bana zarar vereceğini bildiğim bir şeyden. Mükemmel bir şeyden...
Kaçma eylemini her açıdan yapıyordum. Zihnimi ondan kaçırmakla kalmıyor, okulda geçirdiğim her dakikamı da, onu görmemek umuduyla sınıfta geçiriyordum. Sınıf değiştireceğim zamanlarda ise, kimse çıkmadan hızlıca bir sonraki dersim olan sınıfa gidiyordum. Erin'e her şeyi anlatmıştım. Fakat Bonnie ve Cassandra henüz bir şey bilmiyorlardı.
Öğle saatinde, Erin'in bitmek bilmeyen ısrarlarına dayanamayıp, beni kolumdan tutarak kantine sürüklemesine izin versem bile, kantine girmem ile çıkmam bir olmuş, sınıfa geri adımlıyordum.
"Hey! Nereye?" diye sordu Erin, çok geçmeden yanıma geldiğinde. Adımlarımı yavaşlatmadan konuştum.
"Bana okulda olmadığını söylemiştin. Tanrı aşkına! Oradaydı!"
"Hey, bekle! Yemin ederim çıkmıştı. Gittiğini gördüm."
"Artık umrumda değil. Sınıfa gideceğim ve mecbur kalmadıkça çıkmayacağım."
"Des. Dinle beni. Dessy. Dessy. Lanet olsun Destiny!"
Kolumdan sertçe kavrayıp, beni dolapların oraya sürükledi.
"Dinle. Neden ondan kaçtığını kendine sor. Kaçınca yok mu olacak? Hayır. Peki ya senin hissettiklerin? Onu görmeyince bu hislerin azalacağını mı düşünüyorsun? Hiç sanmıyorum. Aklını ondan uzak tutmaya çalıştıkça daha çok bağlanıyorsun. Bu seni ona yakınlaştırıyor."
Dikkat çekmemek adına sesini alçalttı.
"Kaçtıkça kurtulamazsın. Bu acıtıyor olabilir, biliyorum. Ama eğer bunun geçmesini istiyorsan, acının üstüne git. Anca bu şekilde kurtulabilirsin."
Haklı olduğunu fark ettiğimde, kafamı yavaşça aşağı eğdim. Haklıydı, evet. Kesinlikle haklıydı. Ona güvenip, bu dediğini yapmalıydım. Sonuçta o benim arkadaşım, öyle değil mi? Canımın yanacağını biliyordum ama denemeliydim.
"Şimdi, oraya gideceğiz ve sen umursamayacaksın anlaştık mı?"
Kafamı belli belirsiz salladığımda, çevreyi umursamadan sesini yükseltti.
"Destiny!"
"Tamam, tamam. Oraya gideceğiz ve ben umursamayacağım."
"İşte benim kızım!" diye bağırdığında, kocaman sırıtışıyla beraber koluma girdi ve geldiğimiz yönün aksine yürümeye başladık. Az önce Erin beni duvara yapıştırıp sesini yükselttiği için çevrede bize garip bir şekilde bakan gözleri hissedebiliyordum ama bu çok uzun sürmedi çünkü muhtemelen umursamamayı seçtiler. Ben olsam, ben de umursamazdım ama benim umursamamam gereken başka konular vardı. Eğer olmasaydı, onu da umursamamaya çalışabilirdim ama bu konuda oldukça yoğunum. Tamam, kesinlikle saçmalıyorum!
Kafamı bu aptal düşüncelerden arındırıp, derin bir nefes aldım. Kantine girmemize sayılı adım kalmıştı ve biz giderek ilerliyorduk. Üstelik, Erin de kaçmayı deneyeceğimi bildiği için, koluma bir sülük misali yapışmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/10531651-288-k31793.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Passionate As Sin
Fanfiction"Birisiyle mühürlenmek onu gördüğünde her şeyin değişmesi gibidir. Bir anda seni gezegene bağlayan şey yer çekimi değil, o olur." -Eclipse/Twilight Copyright © Tüm Hakları Saklıdır Copyright © All Rights Reserved (Buradan başka herhangi site ya da s...