-Bölüm 13- Pain.

152 11 2
                                    

Pazartesi sabahı okula giriş yaptığımda etrafıma çok bakınmadan sınıfa gittim. Erken gelmenin avantajlarından birisi de sınıfta istediğim yere oturabilme lüksümdü ve okulun sessizliği gerçekten iyi geliyordu. Sınıfa girdiğimde kimsenin olmayışıyla cam kenarında bir sıraya oturup okul bahçesini izlemeye başladım. Çok büyük olmasa da küçük bir bahçe değildi. Bir kaç büyük ağaç ve bir sürü bank dışında pek bir şey yoktu. Öğrenciler bahçe kapısından içeriye giriyorlardı sırayla. Bazıları soğuk havanın etkisiyle montuna bürünmüş hızlı adımlarla yürüyorlardı, bazıları ise havaya aldırmaksızın arkadaşlarıyla şakalaşarak ağır adımlarla binaya ilerliyorlardı.

Sonbahar havası bu şehre pek yabancı değildi. Gelmeden önce araştırmış olmam bende bir hayli kolaylık sağlamıştı. Nashville sıcaklığı, yılın bu zamanları yaklaşık olarak 4-5 derecelik bir farkla fazlaydı buradan. Çok hissetmediğim değişiklik, orayı özlüyor olmamı engellemiyordu. Londra başkaydı. Nashville bambaşka. Londra'da genellikle hissedilen serin havanın aksine, Nashville yılın çoğu zamanı ılıktı. Yumuşak havasını sanki hala hissediyordum.

Özlem fışkıran düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan şey kolumda hissettiğim dürtüydü. Kafamı çevirdiğimde Erin'in gülümseyen yüzüyle karşılaştım.

"Günaydın!" dedi bütün enerjisini sınıfa yaymaktan hiç çekinmiyormuş gibi.

"Günaydın," dedim. Çantasını özenli bir şekilde sıraya yerleştirdikten sonra kibarlığından taviz vermeyerek yerine oturdu.

"Çok heyecanlıyım!" Saçlarını eliyle düzeltti. "Alışverişe çıkmalıyız. Peter'la konuştum fakat ne olacağı hakkında en ufak bir ipucu bile vermedi. Sürpriz olacağını söyledi. Vampir olmayı planlıyorum. Tanrım, çok güzel olacak!" diye cırladı.

"Bekle, sen neyden bahsediyorsun?" diye sordum kaşlarımı çatıp hakkında konuştuğu şeyi anlamaya çalışırken.

Gözlerini büyültüp konuştu. "Cadılar Bayramı partisinden. Haber yok mu? Afişleri de mi görmedin?"

"Ah," dedim başımı iki yana sallayıp. "Hayır, görmedim."

"Her neyse, artık haberin var. Ne olmayı planlıyorsun?" Heyecanlı sesinin aksine durgunluktan taviz vermeyen sesimle cevap verdim.

"Bilmem," dedim önemsiz göstermeye çalışarak. Omuz silkmeyi ihmal etmemiştim.

"Bekle," dedi. "Sakın. Sakın bana gelmeyeceğini söyleme."

Ona üzgün bir şekilde baktım. "Des, haydi ama!"

"Ben... Pek ilgi alanıma girmiyor. Yani, bir avuç insanın saçma kostümler giyerek korkutucu olmanın aksine çoğu zaman komik oldukları yerlerin başında gelen bu tür partiler, insanları sınıflara bölerek adaletsizliği ön plana çıkartıyor ve her zaman olduğu gibi üst kesim insanların kendilerinden aşağıda gördükleri kişileri kendi çaplarında ezmeleriyle oluşan, bir tür 'sınıf farkı' denilen aptalca görüşü ortaya koyuyor."

Bu sefer sağlam sallamıştım.

"Tanrım," dedi başını iki yana sallayarak. "Kesinlikle saçmalıyorsun."

"Bence gayet mantıklı. Savunduğum görüş bu," dedim önüme dönerek. Göz temasından kaçınmaya özen gösteriyordum. Eğer yalan söylediğimi anlarsa ne olduğunu öğrenmek isteyecekti ve ona durumumuz iyi olmadığı için partiye gidemeyecek olduğumu söylemek istemiyordum. Ya da geçtiğimiz yıllardaki gibi bir ucube olmak istemediğim için. Seçenekler bu şekilde çoğalabilir. Her neyse.

"Sorun ne Des? Anlat bana." Sevecen bir tavırla elimi tuttuğunda samimiyetini hissettim. Yanımda olduğunu gösteren elinin sıcaklığını elimin üstünde hissetmemle ona anlatabilirim diye düşündüm. Ne tepki vereceğini bilmiyordum fakat muhtemelen yardımcı olmaya çalışacaktı. Bunu istemiyordum. Bu yüzden yapabileceğim en iyi şeyi yaptım. İçim sızladı ama yaptım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 13, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Passionate As SinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin