Korku, gerçek veya beklenen bir tehlike ile yoğun bir acı karşısında uyanan ve coşku, beniz sararması, ağız kuruması, kalp, solunum hızlanması gibi belirtileri olan veya daha karmaşık fizyolojik değişmelerle kendini gösteren bir duygudur. Korktuğumuz zaman, vücudumuz adrenalin salgılar ve bu sayede kemiklerimize kadar hissederiz korkunun uyandırdığı o titreşimi.
İnsanlar aslında pek çok şeyden korkarlar. Basit filmlerden söz etmiyorum. Gerçek hayattan bahsediyorum.
Mesela ben, köpeklerden çok korkarım. Yalnızken, bir köpek gördüğümde, kalp atışlarım hızlanır ve nefes alışverişlerim sıklaşır. Ya da babam bana vurmadan hemen önce. Gözlerimi sımsıkı kapatır ve gelecek darbeyi beklerim. O an, bir göz kırpma süresinde hissettiğim korku ve titreşim bir gün boyunca yeter bana. Ya da kötü geçen bir sınavın sonucu açıklanırken, müdür dersin ortasında sizi çağırdığında veya annem her zamanki saatinde eve gelmediğinde. Bunların hepsi, korku denilen o duyguyu hissetmeye yeterdir.
Fakat şu an hissettiğim, bunların yanından bile geçemezdi. Korkunun en üst düzeyini yaşadığım şu anda, yaklaşık 8 dakikadır bir heykel gibi durmuş, boş gözlerle kapının altından atılan kağıda bakıyordum. Ne yaklaşabiliyordum ne de uzaklaşabiliyordum. Ayaklarım işlevini yitirmiş, beynimin verdiği emirleri uygulamıyordu. Diz kapaklarım titremeye başlamıştı ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Bir yanım, gidip notu al ve hiç okumadan çöpe at dese de, diğer bir yanım kesinlikle okuma taraftarıydı.
Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Bacaklarımı zorlayarak ileri atıldım ve beklemeden lambanın düğmesine basarak, koridorun tamamen aydınlanmasını sağladım.
Eğer şu an, ışıklar yanıp sönmeye başlasaydı tam olurdu. Kendiliğinden açılıp kapanan kapılar ya da derinden gelen sesler. Bütün bu düşünceleri beynimden uzaklaştırmak için silkelendim ve notu almak için kapıya adımladım.
Elime aldığım bir zarf büyüklüğündeki kağıt parçasını, avcumun içinde sıkıştırıp olabildiğince bakmamaya çalışarak odama çıktım. Lambayı ve telefonumu çalışma masama bıraktım ve avcumda sıkıştırdığım için buruşan kağıt eşliğinde yatağıma oturdum. Koridorun lambasını kapatmamıştım. Umrumda da değildi açıkçası.
Son kez derin bir nefes aldım ve yazabilecek her şeye karşı hazırlıklı olduğumu hissettiğimde kağıda baktım.
Kağıtta, çarpık el yazısıysa yazılan bir kaç cümlelik kısa metni titrek nefesimle birlikte okumaya başladım.
O aptal kupayı kimin için aldığını bilmiyorum ama inan bana öğrenmem çok uzun sürmez, güzelim. Şu beğenip almadığın -neden almadığını bilmiyorum- aptal ayakkabıları da yarın sabah kapında bulabilirsin. Çok geç olmadan yat. Geceler senin için tehlikeli, bebek.
Bu sefer harbiden boka basmıştım.
**
"Hassiktir." Peter'ın küfürüne gözlerimi devirdim.
Dün akşam notu okuyup hiç beklemeden yatmıştım. Sakinleşmem kolay olmamıştı. Hemen okula gelip, Peter ve Erin'e notu okutmak için sabah erkenden kalktığımda annemle karşılaşmıştım. Zorla kahvaltı ettirmişti ve telaşlı halimden şüphelenmişti. Olabildiğince belli etmemeye çalışarak evden çıkmak adına kapıyı açtığımda ise, kapının eşiğinde duran ayakkabı kutusu bir kaç saniyeliğine nefesimi kesse de, hemen kendime gelip gizli bir şekilde odama çıkarmıştım. Kutuda bir not olduğunu düşünsem de bir çift muhteşem Keds haricinde bir şey yoktu.
Şimdi ise, çoktan okula gelmiş, Peter ve Erin'e notu okutmuş ardından onların tepkilerini izliyordum.
"Tanrım, kesin yakışıklıdır." Peter'ın endişeli halinin aksine Erin'in oldukça rahat söylediği bu cümleye gözlerimi devirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Passionate As Sin
Fanfiction"Birisiyle mühürlenmek onu gördüğünde her şeyin değişmesi gibidir. Bir anda seni gezegene bağlayan şey yer çekimi değil, o olur." -Eclipse/Twilight Copyright © Tüm Hakları Saklıdır Copyright © All Rights Reserved (Buradan başka herhangi site ya da s...