Bir diğer güne geçmeden önce kendime yeni bir kahve hazırlayıp yerime geri döndüm. Rahat mı rahat koltuğuma yayıldığımda sayfayı çevirip devam ettim.
Hafta sonu erkenden kalkıp hazırladım. Bu gün tamamen Emir'le birlikteydik. Altıma bana biraz bol gelen dar kesim kot pantolonumu ve bol salaş bir tişört giymiştim. Beyaz spor ayakkabımla sırt çantamı taktığım gibi merdivenlerden koşar adım indim. Hızlı adımlarla Emir'in beni alacağı durağa yürüdüm. Hava sıcak olduğu için açık bıraktığım saçlarımı örüp ucuna tokamı geçirdim.
Emir kırmızı arabasıyla önümde durduğunda gülümseyerek arabaya bindim. Birbirimizi öptükten sonra kemerimi bağladım.
"Ee bu gün nereye gidiyoruz?"
"Sorun olmazsa seni benim evime götürmek istiyorum." Bana öyle güzel bakıyordu ki 'Tamam olur.' deyiverdim.
Evin önüne park ettiğinde kafama dank eden gerçekle durdum.
"Emir ailen yanlış anlamasın." Gülüp arabadan çıktı ve benim kapımı açtı.
"Ben tek yaşıyorum prenses. Hadi in artık."
Arabadan inip Emir'i takip ettim. Oda benim gibi spor giyinmişti. Kafasına geçirdiği güneş gözlüğüyle daha bir spordu. Ayrıca o muhteşem karizmasına daha da karizma kattığı bir gerçekti.
Evin içi mükemmel ötesiydi. Bir apartman dairesine göre müstakil sayılırdı. Salon koyu renk mobilyaları ağırlarken yemek masası bildiğin ağaçtandı. Ev çok moderndi bir o kadarda doğaldı. Ben saf saf salonu incelerken Emir gelip sarıldı bana. Kafasını boynuma yerleştirip o muazzam sesiyle konuşmaya başladı.
"Ne içerdiniz hanımefendi?" Gülümseyip beni sarıp sarmalayan kollarını sardım bende. Yüzümü ona dönüp gözlerine odaklandım.
"Varsa bi kahvenizi içeriz." Beni bırakıp mutfağa giderken konuşmaya devam ediyordu.
"Öyleyse sana bol tuzlu bi kahve."
"Şaşırdın galiba tuzlusu sana." Dayanamayıp bende Emir'in arkasından gittim. Mutfaktaki tezgahın ucuna oturup Emir'i izledim. Kararlı bir şekilde bişeyler düşünüyordu.
"Aydan bu gün sana ailem hakkındaki herşeyi anlatıcam." Hemen atlayıp böldüm onu.
"Bunu yapmak zorunda değilsin ben seninle dostum zaten. Üzüleceğin konuları konuşmanı istemem." Kahve makinasını sert bir şekilde çalıştırıp önümde durdu. Kaşları çatık ve gözleri de doluydu. Gözlerinde hüzün vardı en dibindeyse bitap düşmüş bir ruh vardı.
"Aydan kimseyle konuşamıyorum ki zaten. Kimse bilmiyor içimdekileri. Ben çok yoruldum Aydan herkes beni baba parası yiyerek mutlu olan bir piç olarak görüyor ama ben mutlu değildim. Ta ki seninle takılmaya başlayana kadar. Bunu nasıl anlatırım bilmiyorum ama biz iki yorgun ruh birbirimize iyi geliyoruz bence çünkü ikimizde benzer yaralar taşıyoruz ve aynı mantıkla devam ediyoruz. Ben.." duraksadı pencereden dışarı baktı ve o an gözünden yaşlar bir bir intihar etti. Yüzünü okşayıp öptüm onu. Bir nebze de olsun mutlu olsun istiyordum. Onu ilk defa ağlarken görüyordum. "Ben çok küçükken annemi kaybettim. Onu en son gördüğümde beş yaşında bile değildim. Babam köyün ağası olduğu için büyük bir cenaze oldu ve oradaki herkes annemin üzerine toprak attı Aydan. Ben acımı ağlayarak dışa dökemedim. Babam bir önceki gece gelip sakın yarın ağlama dedi. Neymiş Erkek adam ağlamazmış. Ben şu ana kadar hiç ağlamadım Aydan. Gözyaşlarımı ilk kez tadıyorum ben." Kahve makinesinin sesiyle ikimizde aynı anda makineye döndük. Karşımda küçük çocuğa dönen Emir'i sarıp sarmaladım. Her insan ağlardı bunun kadınlıkla ve ya adamlıkla uzaktan yakından alakası yoktu. Emir kendini topladıktan sonra kahveleri bardaklara koyup salona geçerken bende masanın üzerindeki kurabiye tabaklarını taşıdım içeriye.
Kahvelerimiz bittikten sonra film izlemeye başladık. Ayaklarımı koltuğa alıp Emir'in göğsüne kafamı yerleştirdim. Koluyla çevreledi beni, huzurun ne olduğunu anladım o an. Hayatta en sevdiğim insanla dip dibeydim. Kalp atışları öyle düzenliydi ki o ritimde uyuyabilirdim. İnsan sevdiği insanın kalp atışlarına ihtiyaç duyuyor. Yaşadıklarını bilmek istiyor, uzakta olsalar bile nefes aldıklarını bilmek istiyor.
''Ne yaptım ben? Emir nefes alsın ama benim yanımda kalsın!'' günlüğü kapatıp masanın üzerine koydum. Başım o kadar ağırlaşmıştı ki ellerimle destekledim. ''Emir yoruldum ben ne olur gel artık! Yaşayamıyorum nefes aldığımı hissetmiyorum.'' Benden izin almadan Emir gibi beni terk edip giden gözyaşlarımı bir çırpıda silip ayağa kalktım. Hırkamı sırtıma geçirip sırt çantamı alıp evden çıktım.
Uzun uzun yürüdükten sonra deniz kenarına geldiğimi farkettim. İlerde ki banka çöktüm, omuzlarım yorgunluğuma yenik düşüp çökmüştü. Ayaklarımı banka kaldırıp dizlerime sarılıp, başımı dizime koydum. Neden gitti ki? Ne hatam olmuştu? Denizi izleye izleye düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Gözlerim dizimin üstündeki elime gitti. Yüzük parmağımdaki o nadide hediyeye. Gitmeden bir ay önce vermişti, son hediyesiydi bana sonra birden kaybolmuştu. Beni yapayalnız bırakmıştı aslında ona kızgın ve kırgındım. O geri döndüğünde ki geri dönecek eminim ona kızacağım. Gönlümü almak için çok çabalaması gerek.
Banktan kalkıp bu sefer evin yolunu tuttum. Ellerim ceplerimde başım yerde yürüyorum. Eve geldiğimde kapıyı açıp mutfağa yöneldim ve kendime bir kahve daha hazırladım. Salona geçip bir film açıp izlemeye koyuldum.
Klasik aşk filmlerinde olduğu gibi mutlu sonla bitti. Ben Emir'e kara sevdalıydım ama daha ona söyleyemeden çekip gitmişti. Aşk sevdadan daha üstünken neden sonu hüsran doluydu? Neden yanıbaşımda kalmamıştı ki? Belki de gittiği yerde birine aşık olmuştur geri dönemiyordur iyi de aramasına mani değil ya. Ben onun kokusunu özledim. Kalp ritmini dinlemek istiyorum neredeyse dönsün gelsin kiminle olduğunun bir önemi yok yanımda olsun bu bile birşey.
Günlüğü masadan alıp okumaya devam etti ve geçmişte kaldığı yerden devam etti.
Film bittikten sonra eve pizza söylemiştik. Yemeğimize muazzam bir sohbet eşlik ediyordu. Emir çocukken yaptığı afacanlıkları anlatıyordu bense katıla katıla gülüyordum. Anlattıklarına bakılırsa yaramazlıkta bir numaraydı. Bir an susup gözlerimin en derinine odaklandı. O koyu kahve gözlerini sabitlemişken gözlerime başımı eğip bakışmamıza bir son verdim.
Pizzalarımız bittikten sonra çöpleri toplayıp ortalığı düzelttik. Erkek olmasına rağmen evi pırıl pırıldı. Bardakları bulaşık makinesine koyup salondaki yerimize geçtik. Yemekten sonra üstüme çöken ağırlıkla koltuğa uzandım. Emir mutfaktan gelirken pis pis sırıtıyordu.
"Neye gülüyorsun sen?"
Omuzlarını silkip "Hiiiç." Dedi uzatarak. Sonra başucuma gelip ani bir hareketle beni gıdıklamaya başladı. Kahkahalar arasında ona durması için yalvarırken hiç oralı dahi olmuyordu. Birden ayağı kayıp üstüme düştü yavaşça yerleşip oda koltuğa uzandı. Allah'tan koltuk genişti de sığmıştık. Gözlerimi kapatıp kısa ama verimli bir uykuya daldım.
Uyandığımda Emir kollarıyla beni kendine çektikçe çekiyordu ve sıkıyordu. Uyku sersemliğimi üstümden attıktan sonra kabus gördüğünü anlayıp sakince uyandırdım onu. Uyandığında ikimizde oturduk, kısa bir süreliğine elleriyle başını tuttu daha sonra sıkıca bana sarıldı.
"Aydan beni bırakma olur mu?"
Ona sarılıp saçlarını okşadım ve fısıldayarak konuştum. "Seni hiç bırakmayacağım."
Gitme vaktim geldiğinde beni yurduma bırakıp oda evine geçti.
Ben bırakmamıştım onu ama o beni düşünmeden çekip gitmişti. Ben ona kıyamamışken o gözünü dahi kırpmadan çekip gitmişti.
Yatağıma uzanıp gözlerimi kapattım belki daha güzel bir güne yelken açarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK SEVDAM
ChickLitHayatımda değer verdiğim tüm insanları toprağa emanet ettim ben. Lakin içlerinden biri vardı ki onu toprağa emanet etmeden kaybetmiştim. Sevdiklerimi toprakla baş başa bırakmaya alışıktım ama beni ortada bırakıp gitmelerine alışık değildim. Hala umu...