Bölüm 1

43 3 0
                                    

Soğuk pencereleri adeta zorluyor, sigara içmek için terasa çıkan insanlar içeri girdikten sonra ısınmaya çalışarak kalorifer kenarlarına diziliyorlardı. Müziğin ritmine alkolün yardımıyla kavuşanlar çok çabuk göze batıyordu. Yanımdan geçen garsonu durdurup tepsisinden kırmızı şarap alırken göz ucuyla patronuma bakıyordum. Kapının kenarında gazetecilerle sohbet ediyor, ciddi bir mevzudan söz edermiş gibi hararetli bir şekilde elini sallıyordu. Babasının ölümünden bir müddet sonra şirketin başına geçmiş, istikrarsız kararlarından dolayı sürekli eleştirilmiş olsa bile bunu takmayarak yoluna devam etmişti. Bilgisayarlarla ilgili bilgisi günlük yaşamdaki klasik bilgisayar kullanıcıları gibiydi. Bizse yazılım üretiyor, güvenlik sistemleri üzerinde çalışıyorduk.

Bu durum işimi yapmamı engellemiyordu. Çocukluğumdan beri sıkı sıkıya bağlı olduğum işi şimdi profesyonel bir şekilde yapıyor, üstelik alanında uzmanlaşmış bir kadroyla çalışıyordum. Saat dokuz buçuğu gösterirken sıkıntıyla iç geçirdim. "Emin ol buradan kurtulmak isteyenler kervanında tek başına yolculuk yapmıyorsun" dedi bir ses arkamdan. İrkilerek arkamı döndüm ve gülerek "O halde kervanıma hoş geldiniz Sezgin Bey" dedim.

Birkaç sene önce çalıştığım şirket yazılımlarını sattığı şirketlerden şikâyet mektupları almaya başlamış, krizin eşiğine gelinmişti. Bizler tüm titizliğimizle kendimizi manipüle edebiliyorduk ancak basının desteğine ihtiyacımız vardı. O günlerde patron basınla o kadar sıkı bir ilişki içerisine girmişti ki, kaynaklarımızın bir kısmını halka açık hale getirmek durumunda kalmıştık. Sezgin önemli bir ekibin haber değeri taşıyan tek elemanıydı. Tüm bu krizi bir vaka olarak ele alıp manipüle konusunda şirketi çoğu konuda desteklemiş ve çalıştığı güçlü gazetenin etkisiyle bizi krizin eşiğinden adeta kurtarmıştı. Şimdiyse basın olarak değil, misafir olarak bu salonda bulunuyordu.

Sezgin gözlerini patrona doğru çevirip "Yaptığınız işten zerre kadar anlamıyor" dedi. "Konuştukları kendini anlatır cinsten. Hala bu adama nasıl katlanıyorsun anlamıyorum." Şarabımdan bir yudum alıp alaycı bir sırıtışla "Söyleyeceklerim kayıt dışı mı?" dedim. Yüzünün kıvrımları gülerken daha da netleşiyordu. Birkaç dakika sonrasında ciddileşerek meraklı bir şekilde "Baban nasıl?" diye sordu.

"İdare ediyor" dedim başımı öne eğerek. Annemin kaybından üç ay kadar sonra bir trafik kazası sonucu babam iki ayağını da kullanamaz duruma gelmiş, stres ve sıkıntıyla başladığı sigara bünyesinde ciddi zararlar bırakmaya başlamıştı. Nihayetinde böbreklerinden birinde kanser hücresi bulundu. Doktor gözetiminde olması gerektiğinden onu evimin yakınlarındaki bir hastaneye götürdüm. Neredeyse her gün ziyaretine gidiyor, hastanede geçirdiğim birkaç saatin sonrasında evime dönüyordum.

Sezgin üzüntüsünü gizlemek istermiş gibi bir hareketle başını salladı. "İyileşeceğine eminim. Bahsettiğin kadarıyla zeki biri ve hastalığa yenilmeyecek kadar da güçlü." Birkaç dakikalık sessizliğin ardından Sezgin, aklına bir şey gelmiş gibi ani bir hareketle beni dürtünce merakla ona döndüm. "Yarın ne yapacaksın?" diye sordu. Yarın için bir planım yoktu ancak iş saatlerimiz verilen işin süresine ve aciliyetine göre bazen geceye kadar uzayabiliyordu. "Bilmiyorum. Bir planım yok" dedim geçiştirerek. Geçiştirmiş olmamı umursamayarak "Yarın iş arkadaşlarımla karaoke bara gideceğiz. Eğer planın yoksa gelebilirsin" dedi.

Bu esnada patronum masaların birine çıkarak motivasyon konuşması yapmaya başlamış, salondaki uğultu geçici bir süreliğine bıçak gibi kesilip kaldığı yerden devam etmişti. Elimi başıma götürüp saçlarımın arasında gezdirdim. "Eğer gelirsem haberdar ederim" dedim gülümseyerek. İkna olmuş gibi başını salladı ve gözlerini masanın üstünde dikilen patrona iğrenerek çevirdi. "Tanrım... Arkasında koskocaman bir sahne var!" Güldüm. "En azından konuşma bittikten sonra evlerimize döneceğiz" dedim büyük bir umutla. Dediğim gibi de oldu. Çıkışta Sezgin'le vedalaştıktan sonra arabama doğru yürümeye koyuldum. Davetin yapıldığı otel Şişli'deydi ve kaldığım muhite kırk beş dakikalık uzaklıktaydı. Yolun belli kısımlarında trafiğe takılmış olmam sinirlerimi bozuyor ve aynı sinirle kornaya basarken bir yandan da telefonuma gelen mailleri kontrol ediyordum.

Çoğu aptal tanıtım sitelerinden gelmişti. Şirketle ilgili istemiş olduğum birkaç dökümanla ilgili gelen mailleri yıldızladıktan sonra telefonu cebime koyarak derin bir iç çektim. Evimin kapısına geldiğimde koşar adımlarla merdivenlerden çıktım. Bina çevremizdeki yapılara göre eski olduğundan apartman rutubet kokuyordu. Anahtarı çevirip kapıyı açarken içeriden miyavlama seslerini duyabiliyordum. Çıkardığım ayakkabılarımı elime alıp kapıyı kaparken "Müzeyyen!" diye bağırdım. Kedi odaların birinden çıkıp duvara sürtünerek bana doğru gelmeye başladı.

Üstümü değiştirmek için dolabımı açtım. Daha dün düzenlediğim kıyafetlerim darmadağın olmuştu. Yüzümü buruşturup yerde bana masum bakışlarla bakan Müzeyyen'e döndüm. "Seninle bu konuda bir anlaşmaya varmalıyız ufaklık. Eşyalarımı ne zaman rahat bırakacaksın?" Kedi başını hafif yana eğdi. Sonra da arkasını dönüp evin başka odalarına doğru gitti. Pijamalarımı kolayca bulduktan sonra dolabı dağınıklığıyla bırakıp yorgun bedenimi yatağa bıraktım. Kemiklerimin acıdığını hissediyordum.

Gözlerimi tavana diktim. Üst kattan her zamanki gibi kavga sesleri geliyordu. Duvarlar o kadar inceydi ki, birbirlerine söyledikleri her kelimeyi harfi harfine duyabiliyordum. Gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştım. Olmuyordu. Yataktan sıkıntıyla doğruldum. Evin salon tarafında ufak bir balkonu vardı. Diğer apartmanlarla iç içeydik. Ancak gece vakitleri çevre yerlere bakınma fırsatı yakalayabiliyordum. Kapıyı kapatıp yere diz çöktüm. Temiz hava iyi geliyordu.

Ne kadar o halde kaldığımı hatırlamıyorum. Evin içine girdiğimde sıcağın beni olağanca gücüyle sardığını hissedip gülümseyerek ve seslerin kesildiği vaadiyle odama gittiğimde başımı yastığa koyar koymaz huzurlu bir uykuya daldım. Alarmın çalış tonu sinir bozucuydu. Tek gözümü açarak saate baktım. 7.30'u gösteriyordu. Kalkman gerekiyor dedim kendime. Gitmek zorunda olduğun bir işin ve sinir bozucu bir patronun var. Ama para kazanmak zorundasın.

Banyoya uykulu gözlerle giderken kapının çaldığını farkettim. Gözlerimi ovuşturup sokak kapısının yanındaki aynada saçlarımıdüzelttim. Kapıyı açtım. Genç bir kadın üzgün gözlerle bana bakıyordu. "Nevardı?" dedim merakla. Öne eğdiği başını aynı tavırla bana çevirip "Kediniz..."diyebildi. "Balkondan düşmüş."

KARANLIĞIN ELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin