Bölüm 3

8 2 0
                                    


Yaşlı bir adam 12 yahut 13 yaşlarındaki bir erkek çocuğuna "Çevrende dön" diyerek talimatta bulunuyor, çocuk adamın dediğini yerine getiriyordu. Videonun ilerleyen kısımlarında yaşlı adam elindeki tableti çocuğa uzatıyordu. Kapının çalınmasıyla adeta irkilerek kendime geldim. Videoyu kapadım. Gülümseyerek kapıdaki kadına baktım. Elindeki kahveyle atıştırmalıkları önüme nazikçe koyup "Kusura bakmayın. Gecikti" dedi. Kalbimin atışını kulaklarımda hissedebiliyordum. Biraz sonra güvenlik tekrar arkamda belirdiğinde kopyalama işleminin gerçekleşmesine az bir zaman kalmıştı.

Dört sıkıcı saatin ardından bilgisayardaki güvenlik sistemini tekrar kurabilmiş, verileri bilgisayara nasıl haldelerse o şekilde sıralamıştım. Çıkmaya hazırlanırken takım elbiseli adam yanıma gelip "Çok çalıştınız. Umarım bir daha böylesi bir virüsle karşılaşmayız" temennisinde bulundu. Ardından da elindeki para çekini bana uzattı. "Yüksel Bey'e selamlarımı iletirsiniz."

Birkaç saniye ayakta öylece dikildik. Adam göz ucuyla çantama bakıyordu. "Yanlış anlamazsanız hard diskinize bakmak istiyoruz" dedi ciddi bir şekilde. Çantamı güvenliklerden birine teslim edip ofisin ortasında beklemeye koyuldum. Kontrol etmeleri fazla sürmemiş, adam hard diski bana uzatırken gülümseyerek eliyle omzuma vurmuştu.

Araçlara geçerken yanımdaki adamların sözlerini işitiyordum. Birisi abartılı bir anlatımla güvenliklerden bahsediyor ve heyecanla "Silahını gördüğümde gerçekten ürktüm" diyordu. Diğeri sadece dinliyor, arada dinlediğini belirtmek için sıradan onaylama ifadeleri kullanıyordu. Bense izlediğim videonun ve gördüğüm fotoğrafların etkisindeydim. Beynimde 'denek' kelimesi ardı ardına çınlıyor, yaşlı adamın yüzünü unutmamak için görüntüyü defalarca aklıma getiriyordum.

Yol üzerindeyken telefonum çaldı. Sezgin arıyordu. Telefonumu açar açmaz konuşmaya başladı. "Umarım parti için hazırsındır çünkü cidden feci eğleneceğiz!" Sesi öyle enerjik geliyordu ki onun yerinde olmak isterdim. "Sanırım gelemeyeceğim" dedim durgun bir sesle. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra merakla "Bir şey mi oldu?" diye sordu. Aklıma kedim geldikçe dudaklarımı daha da dişliyordum. "Kedim" dedim titreyen sesime mani olamayarak. "Bu sabah öldü."

Üzüntüsünü belli eden birkaç kelime etti. "Bu gibi zamanlarda insanların arasına karışmak iyileştirici olabiliyor. Elbette üzüntünü anlayabiliyorum fakat evine kapanıp yas tutmayı da düşünme. Ve eğer hala geleceksen saat 7'de Mecidiyeköy metrosunun önünde ol." Telefonu kapadı. Gitmek konusunda o kadar isteksizdim ki... Ofise dönmek bile yeterince canıma okuyordu.

Araç şirketin önüne park ettiğinde önce kendi masama çantamı bıraktım ve sonrasına patronumun ofisine doğru yürüdüm. İçeride misafirleri vardı. Yanından eksik etmediği şımarık kızı da şuh kahkahalar atarak günümüzü neşelendiriyordu. Kapıyı tıkladım. Yüksel Bey beni görünce eliyle gelmemi işaret etti. "Ne yaptınız?" dedi merakla ve beni baştan aşağı süzdü. "Güvenlik sistemini hallettik. Size selamlarını ilettiler."

Memnuniyetle kahkaha attı. Misafirlerine döndü ve beni göstererek "Gerçekten çok yeteneklidir. Bilgisayarla ilgili çözemeyeceği sıkıntı yok" dedikten sonra abartılı bir şekilde güldü. "Ödemeyi nasıl halledecekleri konusunda bilgi verdiler mi?" diye sorduğunda ceketimin iç cebinden çeki çıkarmayı düşündüm ancak sadece "Çek yazdılar" diyebildim. "Masama bırakabilirsin" dedi ciddi bir tavırla. Ben de aynı ciddiyetle ve imalı bir şekilde ona bakarak "Muhasebeye sizin yerinize iletirim. Kolay gelsin" dedim. Odadan çıkarken yüz ifadesini merak ediyordum.

KARANLIĞIN ELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin