Bölüm 2

15 2 0
                                    

Başımı iki elimin arasına alıp balkonun olduğu yöne doğru koşmaya başladım. Kapı aralıktı. Sarkarak baktığım sokağın tam ortasında birkaç genç Müzeyyen'in cansız bedenini kenara almakla meşguldüler.

Montumu alma gereksinimi duymadan merdivenlerden aşağı hızla indim. Gençler beni gördüklerinde birkaç adım geri gittiler. Ağlıyordum. Onun ölümünün suçlusu bendim. "Özür dilerim" dedim defalarca. "Benim hatamdı, benim..." Gençlerden birinin uzattığı mendili alıp gözyaşlarımı sildim. Birkaç dakika sonrasında aceleyle eve çıkıp giyindim. Evden çıkarken unuttuğum telefonum aklıma gelince tekrar eve döndüm.

Müzeyyen'i arabamın arka koltuğuna koydum. Onu gömecek, onun için bir mezar bulacaktım. Tam dört sene önce sokakta bulmuştuk onu. Sekerek yürüyor, günün neredeyse her vaktini uyuyarak geçiriyordu. Annem uygun bir veteriner bulup onu ameliyat ettirdi ve birkaç hafta sonra doğum günü hediyesi olarak bana Müzeyyen'i getirdi. Kedi yürüyordu, koşuyordu, oyun oynamak istiyordu. Bazı zamanlar sanki canımın sıkkın olduğunu bilip kucağıma yatar, mırıltılarla bir şeyler anlatmak istiyormuşçasına kafasını bana çevirirdi.

Yolun kenarında durdum. Müzeyyen'i gömdüm. Başına diktiğim tahtanın üzerine adını ve bana getiriliş gününü yazdım. Oradan ayrılmak istemedim. Saat sekiz buçuğu gösteriyordu. Mecburiyetim bana ayrılmam gerektiğini söylüyordu. Arabaya binerken o kadar afallamış vaziyetteydim ki, şirketin önüne gidene kadar üzüntüyle birkaç kere ağladım.

"Günaydın Merih Bey" dedi güvenlik içeri girerken. Başımı sallamakla yetindim. Turnikelere çarptığımda kendime geldim. "Kartınızı mı unuttunuz?" Ceketimin iç cebinden çıkardığım kartı güvenliğe sallayarak buruk bir şekilde gülümsedim. Turnikeden geçip asansörlere doğru ilerlerken patronum bana doğru geliyordu. "Merih!" dedi neşeyle. "Günaydın Yüksel Bey" dedim ifademi belli etmeyerek. Omzuma dostça vurup gizli bir şey söyleyecekmiş gibi kulağıma doğru eğildi. "Senden bugünkü iş için ekibe liderlik yapmanı rica edecektim. Adamlar birkaç gündür gitmemiz için bizi sıkıştırıyorlar. Bugün için sözleşebildik."

"Kimleri yanıma almamı istersiniz?" dedim. Dikkatim sürekli dağılıyor, toparlamak için kafamı işe vermeye çalışıyordum. Sırıtarak "Sana kalmış" dedi. "Ancak iyilerini seçmeye bak. Ciddi bir problem olduğunu söylediler." Bir şey söylememe müsaade etmeden selamlaştığı yaşlı bir adamın yanına doğru yürümeye başladı. İsteği üzerine kata çıktığım anda yanıma kimleri alacağım konusunda karar vermeye çalışıyordum. Nihayetinde ekibi yarım saat içinde oluşturdum ve belirlenen saatte orada olmak için yola çıkmaya hazırlandık.

Gideceğimiz yer bir ilaç şirketinin ana binasıydı. Levent'te merkezde bir yerdeydi. Normalde müşterilerle yakından ilgilenen ayrı bir servisimiz mevcuttu. Bizler mühendis ekibi olarak güvenlik sistemlerini takip ediyor, çoğunlukla otomobiller için yazılımlar geliştiriyorduk. Üstelik iş hakkında en ufak bilgi bile verilmemişti. Araç şirketin bahçesine yanaşırken merakla binanın girişindeki adamlara baktım. Donuk ifadeleriyle bizi girişe kadar geçirdiler. Bekleme salonuna alındık. Yoğun bir merkeze benziyordu. Beş dakika sonrasında şirket çalışanları ofislerini boşaltmaya başladılar. O esnada bize doğru gülümseyerek gelen takım elbiseli, orta yaşlarda bir adamı fark ettim.

Yanımıza geldikten sonra "Hoş geldiniz beyler" diyerek tekrar gülümsedi. "İşleri aceleye getirmek adet edindiğim bir şey değil. Ancak sektördeki önemimiz nedeniyle veri tabanlarımızı iyi korumamız gerekiyor. Neredeyse iki gün geçmesine rağmen hiçbir dosyamıza erişim sağlayamıyoruz." Arkasını dönüp yürümeye başladığında onu takip ettik. Çalışanların az önce ayrıldıkları yere geldiğimizde eliyle bilgisayarları göstererek "Her birinde sorun var. Özel olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Ekip iş bölümü yaparak çalışacak, ben ise yöneticinin ofisindeki ana belgelerin kopyalanmasıyla ilgilenecektim. Adamla birlikte ofise girdiğimizde güvenliklerden birisi camın kenarında durmuş, bana bakıyordu. "Kusuruma bakmayın. Bu aralar güvenlik zafiyetine tahammül edemiyoruz." Bu cümleleri söylerken takındığı ciddi tavrın uyarıcı bir hareket olduğu belliydi. Hiçbir şey söylemeden odadan çıktığında koltuğa oturdum.

Bilgisayar hızlı bir şekilde açıldı ve kendini yeniledikten bir müddet sonra değişik dosyalar masaüstünde açılmaya başladı. Çoğu anlamsız fotoğraflardan ibaretti. Bazı sekmelerde haber sayfaları da mevcuttu. Virüs kuvvetli virüslerden biri olan Bugbear virüsünü andırıyordu. Herhangi bir virüslü sayfayı açmanıza gerek olmadan sisteminize sinsice bulaşıp verilerinizi kısa zamanda çalan hackerler, sonrasında bu verileri eğer başarılı bir şirketseniz rakip şirketlerinize satarak para kazanıyorlardı.

Bilgisayarı kapayarak güvenli mod ile yeniden başlattım. Bu sayede verileri kendi taşınabilir hard diskime kopyalayabilir, virüsle ilgili yazılımın yüklemesini yapabilirdim. Çantama yöneldiğim anda arkadaki adamın kıpırdadığını hissettim. Tedirginlik duyarak "Sadece hard diskimi alacağım" dedim. Tepki vermedi. Ufak megabayt içeren dosyaların kopyasını oluşturduktan sonra yüksek megabaytlık dosyaları da kopyalamaya başladım. Şimdiden kırk dakika geçmişti.

Biraz sonra ayağı kalkıp arkamdaki camlardan birini araladım. İçerisinin havasızlığı ve gerginliği aklımın daha da karışmasına neden oluyordu. Otururken kapıdan içeri aynı takım elbiseli adamın girdiğini fark edip başımla selamladım. Bilgisayar monitörünün kenarına gelip dikkatlice baktı. Gözlerini hard diskime çevirip bir müddet duraksadı. "Kaç dakikalık işiniz var?"

"Belki birkaç saat ki o da virüsün yayılmış olabileceği alana göre değişir."

Başını anlayışla salladı. Göz ucuyla güvenliğe baktı. Sonrasında gülümseyip bana dönerek "Kahve ya da çay isterseniz güvenliğe söyleyebilirsiniz. Kolay gelsin" dedi ve dışarı çıktı. Başımı monitöre doğru çevirdim. Dosyalardan biri yüklenirken sıkıntılar yaratıyordu. Parçalar halinde yüklemenin daha doğru olabileceğini düşünerek klasörü açtım. Baştan aşağı tararken bir yandan da dosyaların isimlerini inceliyordum. "Denek 5, 6, 9..." sıra bu şekilde 40'a kadar yükseliyordu.

Güvenliğe dönüp "Bir kahve ve yanında mümkünse atıştırmalık alabilir miyim?" diye sordum. Robotik bir tavırla cevap vermeden dışarı çıktığında dosyaların birine tıkladım. Genç bir kadın habersiz çekimlerle klasörün içine konulmuştu. Hakkında oluşturulan Word dosyasında kadının tekstil sektöründe çalıştığı, evli olmadığı, ailesinden kalan tek kişi olan annesini iki yıl önce kaybettiği yazılıydı. Korkuyla ve dinmeyen bir merakla diğer dosyalara da göz gezdirdim. Dosyaların en sonlarına kısa videolar konulmuştu. Göz ucuyla dışarıyı kontrol edip videolardan birini açtım.

KARANLIĞIN ELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin